Mastodon
KültürMüzik

Müziğin tanımını yapabilir misiniz?

Dünyada yaklaşık 7000 tane yaşayan dil olduğu tahmin ediliyor. Bu durumda bir duygunuzu ifade etmek için 7000 tane aynı anlama gelen sözcüğü kullanabilirsiniz. Eğer müzik, ortak duyguları ifade eden evrensel dil ise tek bir melodiyle 7000 sözcüğün anlatmak istediği duyguyu ifade edebilir.

Müzik bir dildir.

İnsanlar, müziği karanlıkta bir fili tarif eder gibi tanımlar. Zihnimizde bir kavram oluşsa da görünür bir şey olmadığı için müziğin bize hissettirdiğini anlatırız. Müziğin net bir tanımı yoktur ama herkesin müzik hakkında söyleyeceği bir şey vardır. Böyle olması, müziği çok uzun sohbetlerin konusu yapar.

Bazen evrensel olanı tanımlamak için analojiye başvurmak zorunda kalırsınız. Ben de müziği yukarıdaki gibi insanların ortak dili olarak tanımlayabilirim. Aynı tanımı bir müzisyenden isterseniz muhtemelen enstrümanını kullanır. Bu anlamda müzisyen, müziği tarif etmek için kendini çok zorlamaya ve kelimelere ihtiyaç duymaz.

Müzik bir dildir ve en iyi kullananlar, müzik ruhu taşıyan müzisyenlerdir.

Size kaç yabancı dil bildiğinizi sorduklarında konuştuğunuz dilleri sayarsınız. Müzik de insanlığın ortak dilidir ama onu müzisyenler dışında bir dil olarak kabul eden olmaz. Bunun sebebi müzikle uğraşmayanların sadece dinlediğinde onu hatırlamasıdır. Oysa müzisyenler her anı müzikle yaşar. Bir düşünce ya da duygusunu ifade etmek için uygun sözcük yerine ritim arar. Bu anlamda müzik, enstrümandan değil müzik ruhu taşıyan insandan gelir.

Hayatınıza anlam kattığınız şeyler müzikaldir.

Kelimelerin bir çapı olması, içinizdeki coşkuyu anlatmanıza yeterli gelmez. İşte o zaman gizli diliniz müzik devreye girer ve anlatmakta çok zorlandığınız duygularınızı sesle ifade edersiniz. İfade etmek istediğiniz coşkuyu bir ritimle beraber birleştirdiğinizde bir cümleyle anlatacağınızdan çok daha fazlasını anlatmış olursunuz.

Bir müzisyen kadar olmasa da günlük hayatınızda müziksiz geçen bir zamanınız yoktur. Kullandığınız kelimeler birer semboldür ve ona ses vererek onu anlamlı kılarsınız. Aktarmak istediğiniz duyguyu kelimeleri tonlayarak ifade edersiniz. Mesela anlatmak istediğiniz konuya önem katmak isterseniz sesinize kararlı bir ton verirsiniz. Sevgi sözcüklerini yumuşak tonda söylersiniz. Kızdığınızda sesiniz yükselir. Sesiniz, o an hissetiklerinizi yansıtarak ruh halinizi ele verir.

Güzel bir dil müzikaldir. İçinde bir ahenk vardır. Söz gelimi bazı insanların susmasını istemezsiniz. Bazısı sizi güldürürken bazısı hiç konuşmasın istersiniz. Sonuçta aynı kelimelerle aynı cümleleri kuruyordur ama sizde etkisi farklı olur.

Kelimeler kurudur. Tek başlarına sadece zihninizde bir nesneyi tanımlar ama sesinizle ona bir ton verdiğinizde mesajınızı daha net iletmiş olursunuz. Sonuçta bir robotta cümle kurar ama sadece kuru bilgi aktarmaktan başka hayata anlam katacak bir duygu yaratamaz.

Biz dünyayız!

İnsanlarla aranızda ortak hiçbir şey olmasa da müzik ortaktır. Müziğin bulaşıcı bir etkisi olması, daha kolay empati kurmanızı sağlar. Hüzünlüyseniz karşınızdaki üzüntünüzü sizinle paylaşır. Mutluysanız sizinle beraber mutlu olur. Eğer öfkeliyseniz haklı olduğunuza daha kolay ikna edersiniz ve davanıza ritim tutarak eşlik eder. Bir şeye isyan ediyorsanız isyanınızın tarihini bilmesine gerek yoktur. Müzik hepsinin özetini geçer.

İnsanların duyguları benzerdir. Herkes duygularını farklı derecelerde yaşasa da insanlar benzer hisleri paylaşır. Dünyanın farklı bir bölgesinde yaşanan bir felaketin acısını hissetmeniz için orada olmanız gerekmez. Belki o insanlar kadar acı çekmezsiniz ama o duyguya karşılık gelen nota ile onun duygularına ortak olduğunuzu belli edersiniz.

Böyle bir olayı dünya 1985 yılında yaşadı. Micheal Jackson ve Lionel Richie, böyle bir duyguyla müzik dünyasını bir araya getirerek Afrika’da ki açlığa dikkat çekmeyi başardı. O dönem müzik dünyası bir araya gelerek “We are the world” şarkısını tüm dünyayla birlikte söyledi. O zamana kadar yapılan tüm kampanyalar ve siyasi çalışmalar “We Are The World” ün yarattığı etkiyi yaratamadı. Üstelik dünya müzik tarihine geçen bu çalışma, bugün bile açlık ve gelir adaletsizliği gibi konularda hala farkındalık yaratmaya devam ediyor. Bu, müziğin insanları harekete geçirme gücünün diğer iletişim araçlarından çok daha yüksektir olmasındandır.

Bu anlamda fikir ve duygularınızı müzikle arada kimse olmadan aktarırsınız. Bunun ötesinde, fikrini paylaşmadığınız birinin düşüncelerine sempati duyabilirsiniz. Örneğin ortak duygulara dokunan bir müzik, siyasi bir mücadelede muhalif veya kararsız olduğunuz düşünceyi size empoze edebilir.

Müzik yalan söylemez.

Bir müzik aletini çalan birinin yüzüne baktığınızda ya da şarkı söyleyen birini izlerken aktarmak istediği duygunun müzikle paralel gittiğini farkedersiniz. O an öfkeli bir tondaysa yüzü öfkelenir, sevgilisiyle konuşuyorsa gözler buğulanır ve hatlar yumuşar. Konuştuğu dili bilmeniz gerekmez çünkü müzik rol yapmaz ve yalan söyleme yeteneği yoktur. Bunun tersini yapmaya çalışan insan ise kendi içinde mücadele eder. Hareketlerine sahip olsa da yüzünde ki ifade farklı bir şey anlatır. Ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın içinde uyanan coşku kendini ifade edecek bir yol arar ve bulur.

Dünyada yaşanan zulüm ve işkenceler, kuşaklar boyu söylenen şarkılarda yazıya dökülmeden anlatılır. Mesela zenciler, uğradıkları haksızlığa tepkilerini zenci müziği ile gösterir. Zenciler, köleciliğe isyanlarını blues ritimleriyle dile getirmiştir. Çektikleri acıları ve bu haksızlığa karşı duruşlarını anlatan blues daha sonra caza ve Rock’n Roll’e evrilmiştir. Bugün İngiltere’nin dünyanın en önemli müzik ülkesi olmasında sömürge ülkeleriyle ilişkilerinin önemli bir yeri vardır. Sömürge ülkeleriyle Britanya’nın müzikal etkileşimleri büyük İngiliz Müzik Gruplarının altyapısının oluşmasında etkili olmuştur.

İnanç dünyasında Tanrı’ya müzikle ulaşılmaya çalışılır.

Müzik, tek tanrılı dinlerden önce de insanların inanç dünyasında etkiliydi. Tanrılardan tek Tanrı’ya uzanan süreçte müzikle anılan cinler, tanrılar ve tanrıçalar vardır. Bunlar arasında en önemlisi Apollon ve oğlu Orpheus’tur.

Mitolojide müzik, hayvanları, bitkileri, insan ve tanrıları yumuşatan bir olguydu. Mesela Orpheus, Argonautlar ile Altın Postu geri almak için yola çıktığında yolculuğa katılanlar kadar güçlü olmadığı için kürek çekememiştir. Buna karşın onları müziğiyle coşturarak daha güçlü kürek çekmelerini sağlamıştır. Çıkan fırtınada dalgaları yumuşatmış ve mürettebatı sakinleştirmiştir. Müzikleriyle gemicileri büyüleyip onları parçalayan Sirenlerden daha güzel ezgiler çalarak onların hayatını kurtarmıştır. Karısı Eurydice öldükten sonra ölüler dünyasına inerek Hades’i müziğiyle yumuşatmış ve karısının yeniden yeryüzüne çıkmasına onu ikna etmiştir.

Orpheus Hades'i müzik ile ikna edip Euridike'yi yeryüzüne çıkarıyor.
Rubens, Peter Paul 1577–1640. Orpheus, Hades ve Persephone’yi müziğiyle yumuşatıp Eurydice’yi yeryüzüne çıkarıyor.

Bunun yanında Pan, flütüyle sürüleri idare eder. Bugünde çobanlar üflemeli bir çalgıyla sürüleri üzerinde hakimiyet kurar. İnsanlar her türlü yöntemi denemesine rağmen Fareli Köyün Kavalcısı, kavalından çıkan ezgiler sayesinde kendini takip eden fareleri nehire dökmüştür. Masal ve mitolojide müziğin etkili olduğu daha birçok olay ve kahraman vardır.

Müziğin birleştirici ve barışçıl bir tarafı vardır. Aynı dili konuşmasınız dahi Tanrı’yı farklı ilahilerle anlatırsınız. Tek tanrılı dinlerde kiliselerde söylenen şarkılar insanları tek yürek yapar. Mevlevilikte semazenler, musiki ile aşama aşama mânâya ulaşmaya çalışır. Önce yumuşak makamla zihin boşaltılır ve adım adım vecde gelerek aşk ile dönmeye başlarlar. Dinler, insanları müzikle ibadete çağırır. Mesela ezan belli bir makamla okunur. Hıristiyanlar, cemaati çan ile kiliseye davet ederken Museviler şofar kullanır.

Antik dönemde müzik

Eski Yunan’da müzik bizim yaşadığımız dönemle neredeyse aynıymış. Platon’un devlet kitabında Sokrates, müziğin tehlikeli taraflarını sıralarken ölçüye dikkat edilmesi gerektiğini söyler.

Sokrates’e göre müzik makamlarının toplumda ölçülü dağılması gerekir. Devamlı hüzün veren makamlar halkı gevşekliğe ve umutsuzluğa sürükler. Bunun yanında eğlenceli tonlar gülmeye ve sarhoşluğa götürür. Bu sebeple lyra ve kithara dışında her makamı karşılayan telli çalgıların yasaklanması gerekir.

Sokrates, toplumda 2 tür makamın olması gerektiğini savunur. Savaş zamanlarında zor durumda kalan askerin çoşkularını arttıracak sert makam ile insanların barış zamanı günlük işlerini yapması için gerekli olan yumuşak makam dışında tüm makamlar yasaklanmalıdır. Ne olursa olsun harekete geçmek için coşkuların uyanması gerekir ve işin niteliğine göre bu coşkular ölçü içinde kullanılmalıdır.

Müzik zihin dünyasına yön verir.

İnsandaki yaratıcılığın, o dönemde tanrıça olan Musalardan gelen ilhamla ortaya çıktığına inanılırdı. Her Musa’nın uzman olduğu bir alan vardı ve medeniyet bu alanların birleşmesinden oluşuyordu. Medeni ve eğitimli bir insan da bu uzmanlıkları öğrenirken müzikten faydalanıyordu. Daha doğrusu bu uzmanlıkları öğrenme ve öğretme işi müzik aracılığıyla yapılıyordu. Müzik kelimesinin kökeninin de bu sebeple Musalardan geldiğine inanılır.

Eğitimde müziğin kullanılması belki de işitme duyusunun diğerlerinden daha hassas olmasından ileri geliyordur. Fiziki bir temas olmadan da bir şeyi sesinden tanır ve hafızamızda saklı duran bir anıyı anımsayabiliriz. Hafızamızda olan bir şeyi ona eşlik eden bir sesi duyduğumuzda yeniden hatırlarız. Üstelik sesin sıralı olması, anıyı bize hatırlatan sesin devamının gelmesi, o anıyla ilgili diğer hatıraları da bize hatırlatır. Bu sebeple alfabeyi ezberlemek yerine melodiyle öğrenmemiz hem eğlenceli hem de kolaydır.

Bunun yanında tragedyalarda ana tema korolar aracılığıyla verilirdi. Duyguların yoğun olduğu anlar müzikle güçlendirilir ve onun üzerinden seyirciyle bağ kurulurdu. Bu sayede temsili izleyenin kalp gözü müzikle açılır ve o anı yaşardı.

Armoninin kökü, evrende her şeyin birbirine bağlı olduğu denge yasası olan “Harmonia” dan gelir. Bu sebeple Yunan felsefeciler uzayın kendine has bir kozmik müziği olduğuna inanırdı. Her gezegenin kendine has sesinin diğerleriyle bir uyum oluşturduğunu düşünürlerdi. Bugün bunun böyle olduğunu biliyoruz.

Yıldızlararası uzayın müziği. NASA

Savaş ve müzik

Savaşta müziğin iletişim ve silah olarak iki önemli görevi olmuş. Savaş dönemlerinde ordu yürüyüşte, sahada ve kampta olduğunda pirinç ve vurmalı çalgılar kullanılmış. Komutanlar ve yöneticiler, ordu sefere çıktığında askerlere olduğu kadar halkı da cesaretlendirmek için eski kahramanların yiğitliklerini anlatan şiirsel okumaları müzikle aktarmışlar.

Müzikte şiirin de olması, insanın doğasını sözle etkileyen şiiri müzikle beraber kullanmak, çoşkuların etkisini katlayarak arttırır. Roma’nın çöküşünden sonra Bizans döneminde de bu savaş geleneği korunmuştur. Bu geleneği kendine has enstrümanlarla Keltler’de görüyoruz. Mesela Gayda, İskoçların vazgeçilmez müzik aletlerinden biridir.

Ortaçağda Batı’nın savaş anlayışında müzik yoktu. Haçlı savaşları sırasında Müslümanların müziği hem bir iletişim aracı hem de korku ve kışkırtma amaçlı kullanmaları şövalyeleri çok etkilemiş. Hıristiyanlar, Haçlı Savaşları döneminde taklit ettikleri müzik aletlerini daha sonra kendi savaş geleneklerine göre yeniden yorumlamış. Mesela trompetin büyük ses şiddeti ve tonunun olması ve savaşın gürültüsü içinde duyulması savaş anında iletişim amaçlı kullanılmasına sebep olmuş. Bunun yanında yürüyüş esnasında disiplini bozmamak için adımların ritmi davul ve flüt tonlamalarına göre ayarlanmış.

Savaş anında sözle yapılan emirler yanlış anlaşılmalara sebep olsa da müzikle yapılan iletişimde hata olmuyordu. Ne var ki müziğin silah seslerinin ardından gelmesi, algılanmasını zorlaştırıyordu. Bu sebeple her ulus kendi imzası olan savaş müziğini oluşturdu ve savaş alanındaki karmaşada her şey birbirine benzerken marş müzikleri sayesinde taraflar birbirinden ayrılmayı başardı.

Mehteran dünyadaki en eski bandolardandır.

Burada Osmanlı Askeri Bandosu Mehteran’a özel bir yer vermeliyiz. 13. yy başlarından itibaren Osmanlılar dünyadaki en eski bandoya sahiptir. Mehteran davul, zurna, kös, zil ve nakkare gibi bir çok vurmalı ve üflemeli enstrümandan oluşur.

Her aletin farklı bir amacı vardı. Örneğin davul ve zurna beraber düşünülen çalgılardı. Fethi haber verme, iletişim ve savaş anında dağılan askeri bir araya getirme amacıyla kullanılırdı. Kös ise askeri cesaretlendiren, savaş yürüyüşüne başlatan, gerektiğinde düşmana korku salmak amacıyla kullanılan vurmalı bir çalgıydı.

Mehter sadece savaşlarda değil barış zamanı da yüksek görevdeki devlet memurlarının görev değişikliğinde, evliliklerde, sünnetlerde ve güreş gibi spor müsabakalarında sosyal hayatın ayrılmaz parçası olmuştur.

Müzik İnsandaki Başarma Gücünü Arttırıyor.

Gerek savaş gerek başka bir alanda olsun müzik insanın çapını büyütüyor. Motivasyonu yüksek bir ordu, kendinden daha kuvvetli orduları yenebiliyor. Yetenekleri kısıtlı birisi, kendinden hiç beklenmeyen başarılara imza atabiliyor. Bunlar hep müziğin insanın içindeki cesareti ve kutsal gücü uyandırmasıyla oluyor.

Müzik, savaşlarda sadece insanları değil hayvanları da etkilemiştir. Askerler, üflemeli çalgıları birden çaldığında atlar şaha kalkmış ve düşman süvarisinin dengesini bozmuştur. Mesela Kartaca-Roma savaşında Roma’lılar trompetleri aynı anda çalarak Kartaca ordusundaki filleri ürkütmüştür.

Sonuç

Müziğin bir tanımı olmaz çünkü tanrısal bir tarafı vardır. İlahi olanı tanımlayamazsınız ama sizde uyandırdığı hisleri tarif edebilirsiniz. Kozmosun nasıl bir müzikal ritmi varsa insanın içinde de bir ritim vardır.

İnsanın içinde bir ritim olması, ona bir düzen getirir. Bu sayede iyiyi ve kötüyü ayırt ederiz. Yetişme çağındaki gençlerin iç dünyasının ölçülü olması için eğitimde müziğe önem vermeliyiz.

Müzikle beraber daha yaratıcı oluruz. Coşkularımız müzikle uyarıldıkça içimizde saklı duran bir çok fikir dışarı çıkar. Yapmaya ya da söylemeye cesaret edemediğimiz her eylem ve sözü müziğin etkisiyle söyleriz. Müzik, daha iyisini yapacak gücü ve cesareti hissetmemizi sağlar.

Müzik hayatımızın her yerinde var. İlahi söylerken ibadet ederiz. Aşkımızı müzikle ifade ederiz. Tepki duyduğumuz düzene yeni akım müzik geliştiririz. Kutlamalarda müzikle neşeleniriz. Bir hikaye anlatmak istersek yine müzikle anlatırız. Neredeyse müziği kullanmadığımız yer yoktur. Hatta biraz saplantılı bir şekilde hayatımızda var diyebiliriz.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.