Mastodon
Müzik

İngiltere: Dünya’nın Müzik Kutusu

İngiltere’nin bir müzik üretim merkezi olduğunu tüm dünya kabul eder. Peki bir ülke neden müzikte bu kadar başarılı olur? Sadece başarılı değil aynı zamanda Dünya Müzik Tarihi’nin seyrini nasıl değiştirir?

Güzel şeylerin ortaya çıkması için bazı şeylerin yolunda gitmesi gerekir. Mesela iyi bir şey yaratmak istiyorsanız elinize geçen fırsatları değerlendirmelisiniz. Talih de sizinle beraber yürüdüğünde amacınıza ulaşmanızı engelleyecek pürüzler ortadan kalkar. Hatta ortaya çıkacak sonuç sizi şaşırtabilir.

İngiltere, tarihin kendisine sunduğu fırsatları iyi değerlendirmiş ve dünya müziğinin en önemli ülkesi olmuştur.

Müzikte Büyük Grup Akımı İngilizlerle Başladı.

Biraz müzik dinlemek istediğinizde benim gibi biraz yabancı müziğe de meraklıysanız aklınıza ilk önce İngiliz Müzik Grupları gelir. Böyle bir kanıya varmamdaki sebep yine benim gibi orta yaşı çoktan geçmiş insanların müzik zevkinde İngiliz müziğinin yerinin büyük olmasıdır. Rolling Stones, The Who, Beatles, Led Zeppelin, Pink Floyd, Deep Purple ve daha nice grup ve sanatçı, ürettikleri müzikle İngiltere’yi dünyanın müzik kutusu yapmıştır.

İngilizler Rock’n Roll’u yeniden yorumlayarak o zamana kadar çok yaygın olmayan büyük grupların oluşmasına büyük katkı sunmuştur. Özellikle yine kendi aralarındaki rekabet üretimi patlatmış ve çok yaratıcı yeni grupların ortaya çıkmasını sağlamıştır.

İngilizlerin müzikte başarılı olmasının sebepleri nelerdir?

İngiliz müziğinin neden bu kadar baskın olduğunu konuşmak başka anlamak başka bir şeydir. Bütün İngiliz şarkıcıların ve grupların adını buraya yazsak ve işte bu nedenle İngilizler müzikte bu kadar başarılı oldu dersek konuyu sadece konuşmuş oluruz. Buna karşın bu grup ve şarkıcıların nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışırsak konunun kaynağına da inmiş oluruz.

İngiliz Müzik Tarihini anlamak için onun tarihine, coğrafi durumuna ve dini motiflerine kısaca değinmemiz lazım. Böylelikle bu insanların hangi duygulardan beslendiği ve nelerden ilham aldıkları hakkında fikir sahibi oluruz. Bunun sonucunda İngiliz’lerin sadece müzikte değil edebiyat ve bilimde de neden yaratıcı olduğunu anlarız.

Müzik Varsa Hayat Var!

Çoğunlukla bir şeye kızdığınızda ya da çok sevindiğinizde kelimeler duygularınızı anlatma da yetersiz kalır. İçinizde yarattığınız duyguları her zaman ifade edemezsiniz çünkü sözcüklerin de bir çapı vardır.

Müzikle fikirler ve duygular çok kolay taşınır. Duygularınıza hitap eden bir müzik, fikrini paylaşmadığınız birinin görüşlerine sempati duymanızı sağlar. Bunun yanında barış ve özgürlük fikirlerini de yüceltir.

İçinizde, kelimelerle tarif edemediğiniz Tanrı’yı yaratırsınız ama ilahilerle onu daha iyi anlatırsınız. Neticede sözcükler yalındır, duygudan yoksundur ama onu ritimle birleştirdiğinizde duygunuzu da çok az kelimeyle ifade etmiş olursunuz.

Bugün dinlediğimiz caz ve rock, Amerika’nın güneyinde 17. yüzyılda doğmuştur. Kölelerin isyanını ve duygularını ifade ettiği blues ritimleri daha sonra evrilerek caza dönüşmüştür. Pamuk ve şeker plantasyonlarında çalışan kölelerin hem motive olmak hem de kendilerini ifade etmek için doğaçlama söyledikleri tutku dolu şarkılar sırasıyla cazın ve rock’n roll’un ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Beyaz insanın kölelere yakıştırdığı bu aşağılık hayata, haksızlığa öylesine zencilerin yaşamdan zevk alması ve hayata inanması Blues’da ifade bulur.

Zenciler, kölelik gibi insanlık dışı bir ekonomik düzenden Blues gibi bir hayat felsefesini dünyaya armağan etmiştir. Dünya, Afrikalılara hem maddi hem de manevi çok şey borçludur.

İçinde yaşadığımız toplum, onun benimsediği değerler, yaşadığımız şartlar, duygularımızı ve onu aktarma biçimimizi belirler.

İngilizler Hiç Bir Zaman Baskı Altında Olmadı.

İngiltere, Protestan ve Katolik inancın sentezi olan bir inancı benimser. Toplumsal bağlılık ve barışı sağlama hedefi olan Anglikan mezhebine bağlıdır ve Papa’nın otoritesini kabul etmez. Bu durum İngilizlerin Kıta Avrupası’ndan daha bağımsız hareket etmesine sebep olmuştur. Bunun sonucunda duygularını ve düşüncelerini nispeten daha özgür ifade etmiştir.

John Newton adlı bir Anglikan Kilisesi memuru, Britanya’nın kölecilik politikasına karşı olan duygularını Amazing Grace şiirini yazarak dile getirmiştir. Şairin ruhunun sefaletini anlattığı bu şiir daha sonra bestelenmiş ve ülkelerine demokrasiyi getirmeye çalışan Amerikan Hıristiyan Hareketi’nin sembolü haline gelmiştir. Bu anlamda din, müziğin gelişmesinde çok etkili bir motivasyondur.

Din, müziğin gelişmesinde önemli bir öğedir.

Müziği, yaşadığınız coğrafyadan ayıramazsınız. Hayatınız, yaşadığınız bölgede şekillenir. Bunun sonucunda ait olduğunuz coğrafyanın kültürü, tarihi, sizin duygularınızın, müziğinizin ve düşüncelerinizin temelini oluşturur. Buna ek olarak size yakın bölgelerle iletişim kurup oradan aldıklarınızı kendi birikimlerinizle harmanlayıp kültürünüzü zenginleştirirsiniz.

İngiltere, Birleşik Krallık’ı meydana getiren 4 ülkeden biridir. Kuzeyde İskoçya, batıda Galler ve kuzey batıda Kuzey İrlanda bulunur. Dört devletin kültürü, kendi özlerini koruyarak birbirini beslemiş ve zenginleştirmiştir. Birlikte yaşama mecburiyeti, bu devletlerin tüm kurumlarını etkileyen güçlü bir demokrasi kültürü yaratmıştır. İngiltere güçlü demokrasisi sayesinde çevresindeki tehlikelerden her zaman güçlenerek çıkmıştır.

Bu devletleri oluşturan nüfus kıta Avrupasına yayılmamış, dar bir alanda birbirini etkileyerek beraber yaşamıştır. Bu durum, İngiliz kültürünü açık ve kendini ifade etme yeteneği yüksek bir toplum yapmıştır.

Britanya’nın bir ada devleti olması tarih boyunca çok fazla boyunduruk altına girmesini engellemiştir. Sezar, adaya sefer düzenlemeden önce çok ikircikli davranmış. Roma MS. 1 yy’da adayı işgal ettikten sonra 400 yıl kontrol altında tutmuştur. İşgalin bu kadar uzun sürmesinin sebebi ada toplumlarının dağınık olmalarından kaynaklıdır. Zaten hakimiyet Britanya’yı çok da etkilememiştir. Bir ada toplumu olması, milli birliğini Kıta Avrupasına göre daha erken tamamlamasını sağlamıştır.

Her Şey Demokrasiyle Mümkün!

İngiltere, Magna Carta’yı kabul ederek bir kralın kendi haklarından taviz verdiği ilk anlaşmadır. İnsanların fikirlerini özgürce ifade edebildiği ortamlarda yeni fikir ve buluşlar ortaya çıkar. Bir düşünceyi aktarmaya bazen kelimeler yetmez. Kelimelerin yetmediği anlarda şiir, heykel,müzik gibi sanat dallarıyla duygularınızı aktarırsınız.

Halkın hükümdara sevgisi ve hükümdarın halkını gözetmesi parlementonun hükümdarı denklemde tutmasına neden olmuştur. Neticede bu üç unsurun birbirine bağlanması, örfi bir anayasayla derin bir demokrasi kültürünün oluşmasını sağlamıştır.

Demokrasinin güçlü olması, endüstri devriminin İngiltere’de başlamasında etkili olmuştur. Neticede ekonomik büyüme özgür düşüncenin hakim olduğu bölgelerde daha fazladır. Sonuçta endüstri devrimi yeni sosyal sınıfları ortaya çıkarmış ve demokrasi daha da güçlenmiştir. Nüfus, sanayileşme ile birlikte sehirlerde toplanmış ve her zaman olduğu gibi insanlar hayattan beklentilerini müzikle anlatmıştır.

Sömürgecilik Müzikal Fikirlerin Değişimini Sağladı.

Büyük Britanya, dünyada sömürgeciliği en etkin uygulayan imparatorluktur. İngiliz sömürgeciliği, halkları ve kültürleri bir araya getirip birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayan bir yapı kurmuştur. Bu, müzik geleneklerinin ve zevklerinin değişimini ve birbirine karışmasını sağlamıştır.

Britanya İmparatorluğu’u Hindistan ve Afrika’da koloniler kurarak, kendi müzik aletlerini bu ülkelere götürmüştür. Bu durum Hindustani Klasik Müziğini etkilerken Nijerya ve Ghana’da Afrobeat ve Highlife müzik akımlarını ortaya çıkarmıştır. İngilizler de bu bölgelerin müzik kültüründen etkilenmiştir. Sonuçta müzikal fikirlerin karşılıklı etkileşimi İngiliz Müziğinin zenginleşmesine önemli katkı sunmuştur.

İngiliz Müziğinin Profili

İngiliz müzik grupları şehirlerde bir grup kimliğini benimsemiştir. Gruba ait olmak bireysel kimliğe sahip olmaktan daha önemli olmuştur. Müziği bir mesaj vermek için araç olarak değil mesajın kendisi olarak kabul etmiştir. Bunun sonucunda küçük orkestralar olarak ortaya çıkan bu gruplar, içinden çıktığı kitlenin gösterdiği tepkiyi bireysel tepkisinden daha önemli bulmuştur. Bu durum bireysele göre toplumun kendini müzikle daha çok ifade edebildiğini gösterir.

Bir gruba ait olmak, grubu oluşturanların benzeri olmak, temsil ettiği kitlenin onu hemen benimsemesini sağlar.

İngiliz gruplarının çoğu uzun yıllar klüp, dans salonları ve barlarda düşük ücretlerle çalışmıştır. Kendilerini ileriki dönemde şöhrete taşıyacak yetenekleri bu sosyal çevrelerde uzun yıllar çalışarak kazanmışlardır.

En Büyük Gruplar Neden İngiliz?

Bir ülkede canlı bir müzik kültürünün olması için 5 faktör sıralayabiliriz.

  • Kaliteli bir müzik eğitim sistemi
  • Nüfus çeşitliliği
  • Canlı bir müzik hayatı
  • Şeffaf rekabet
  • Destekleyici hükümet politikaları

1930’lu yıllarda Amerika’da yaşanan ekonomik kriz ve ırkçılık birçok sanatçıyı güç durumda bıraktı. Bu durum Duke Ellington, Louis Armstrong ve Benny Goodman gibi cazcıların İngiltere’de sahne almasını sağladı. O tarihlerde Amerika’da caz sadece Afro-Amerikalılar tarafından izleniyordu. Buna karşılık bu ekol İngiltere’de büyük heyecan yaratmış, ileride oluşacak büyük grupların altyapısını hazırlamıştır.

Louis Armstrong 1930'larda İngiltere'de sahne aldı.
Louis Armastrong, Caz Müziği’nin öncülerindendi

Amerika ve İngiltere’nin aynı dili konuşuyor olması ve müttefiklik ilişkileri, Amerika’da çıkan müzik akımlarının adada kolayca karşılık bulmasını sağlamıştır. Bunun yanında İngiliz müzik şirketlerinin Amerika’ya göre daha küçük olması da onları daha atak yapmıştır. Bunun sonucunda elinde tuttuğu sanatçılara daha fazla odaklanarak motivasyonu yüksek tutabilmiştir.

İngiltere’nin nüfus yapısının çeşitli olması müziği zenginleştiren önemli bir etkendir. Bu da müzisyenlerin ilham alabileceği ve yaratıcı müzik yapabileceği çok geniş bir alan yaratmıştır. Bunun sonucunda böylesine zengin ve güçlü bir müzik tarihi oluşmuştur. The Beatles, Pink Floyd, David Bowie gibi büyük grup ve sanatçılar bu zengin tarihin sonucudur.

Müzikte “İngiliz İstilası”

1950-60 yılları arasında caz müziği rock’n roll’e evrilmiştir. O yıllarda Rock’n Roll’un kalbi Amerika’ya İngilizlerin hakim olduğunu görüyoruz. İngiliz rock gruplarının Rock’n Roll’u yeniden yorumlayarak Amerika’ya gitmesi, müzik tarihine “İngiliz İstilası” olarak geçmiştir. The Beatles, Rolling Stone, The Who gibi gruplar Amerika’dan etkilense de dünyada büyük grup müziğini popüler hale getirmiştir.

Yine aynı tarihlerde İngiltere’de “The Tornados” ve “The Shadows” gibi gruplar cazla karışık pop ve rock tarzı enstrümental dans müziğini popüler hale getirmiştir. The Tornados’un şarkısı Telstar’ın, Amerikan listelerinde ilk defa 1 numaraya çıkması, İngiliz müzik camiasını çok heyecanlandırmış olmalı.

İngiltere’de Müziği Her Yerde Yaşarsınız.

İngiltere’de kağıt üzerinde saat 23:00’ten sonra müzik yasağı vardır. Bu böyle olsa da bir defalık alınan lisansla beraber gerekli şartlar sağlandığında 24 saat müzik dinleyebileceğiniz binlerce mekan vardır. Müzik konusunda destekleyici politikalar üreten, müzik hayatının böyle canlı ve zengin kalmasını sağlayan hükümetlerin olduğu bir ülkede başkası da beklenemezdi.

İngiliz hükümetleri, müzik endüstrisinin gelişmesi için müzik eğitimlerini fonlamaktan sektöre vergi avantajı yaratılmasına kadar destekleyici politikalar oluşturmaktadır. Bu durum adada sanatçıların sesini çok kolay duyurabildiği canlı bir müzik dünyasını kalıcı kılmaktadır.

İngiltere’nin güçlü bir müzik eğitiminin ve uluslararası müzik festivallerinin olması her yıl İngiltere’ye binlerce müzikseverin akın etmesine neden olur. Müzik dalında kaliteli eğitim almak ya da kariyer yapmak isteyenler için çok fazla seçenek vardır. Bunlar İngiliz Müzik Endüstrisi’ni rakipsiz kılan ve İngiliz müziğini zenginleştiren unsurlardır.

Dijitalleşen Rekabet İngilizler İçin Avantaj

Geçmiş dönemde Müzik Endüstrisi belli markaların güdümü altındaydı fakat dijital dünyanın gelişmesi bir çok grubun ve yorumcunun dijital platformlarda kendini göstermesine imkan tanıdı. Bu durum, yeni değerlerin keşfedilmesini kolaylaştırmıştır. Bunun yanında müzisyenler sosyal medyayı kullanarak insanlarla doğrudan bağ kurmuş, kendi fan grubunu oluşturabilmiştir.

Rekabetin bu şekilde şeffaflaşması hem dinleyici açısından kaliteli müziğe ulaşmayı kolaylaştırmış hem de müzisyenler ürettikleri müziği kitlelere daha kolay taşıyabilmiştir.

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen sanatçıların bu kadar kalabalık arasından seslerini duyurabilmesi zorlaştı. Burada İngiliz demokrasisinin gücü, bu olumsuzlukları dengeleyen önemli etkenlerden biridir.

Bugün İngiltere’de BBC gibi bağımsızlığı gereği reklam almayan ve devlet tarafından finanse edilen, tarafsızlığı ilke edinmiş bir yayın kuruluşunda grupların kendini gösterebilmesi Amarika’ya göre daha kolay. Ayrıca yalnız BBC değil bir çok yerel devlet radyosunda müzisyenler ürettiklerini halka sunabilir. Bu, gelişimin temel gereği fırsat eşitliğini dolayısıyla adil rekabeti sağlayan güçlü bir demokrasinin içselleştirilmesi sonucudur.

Avrupa’da başka ülkelerin devlet televizyonları arasında da reklam almayanlar vardır. İngiltere’de durum Kıta Avrupası’ndan biraz farklıdır. İngiltere’de anayasal monarşi, BBC’yi parlementoya karşı sorumlu tutar. Buna karşılık Birleşik Krallık Hükümdarı’nın yönetim kurulunu ataması BBC lehine olumlu bir fark yaratır.

Tarihin İngiliz’ler eliyle bize yaptığı bu sunum, böylesine bir çalma listesini dinleme fırsatını veriyor. Siz de yüzlerce parça ekleyerek listeyi daha da zenginleştirebilirsiniz.

Sonuç

Amerikalı’lar bir süper güç olarak egemenliğini sinema, müzik ve sporla yayarken oluşturduğu rekabette listeye başka ülkeleri dahil etmez. Bu durum müzik dalında İngiliz’ler için istisna olmuştur. Amerikan Billboard listelerinde İngiliz gruplar ve müzisyenler haricinde liste başı olmada süreklilik gösteren başka bir millet olmamıştır. Bu durum İngiliz müziğinin yerini dünyada daha da sağlamlaştırmıştır. Bunun aksini konuşsaydık bile İngiltere yine de bahsettiğimiz sebeplerden dolayı dünyanın müzik kutusu olurdu.

Belki bu saydıklarıma eklenecek başka sebepler vardır. Her şeye rağmen bu insanların biraraya gelip müzik yapması müziği seven insanlar için bir şanstır. Bence bize bu şansı veren İngilizlere teşekkür edip işin keyfini çıkaralım ve müziğin tadına varalım. Müzik İngilizlerle gerçekten çok güzel.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.