Sayılar Bize Neden Gizemli Gelir?
Sayılar bütün fenomenleri ifade ediyor dersek yanılmış mı oluruz? Mesela bir insanı çok ahlaklı olarak tanımlarsak onun iyi niteliğini belirtmiş oluruz. Ancak”çok” kelimesi ile niteliğin de derecesini yükseltiriz. Ahlak gibi soyut bir kavrama nicelik ekleriz. Hatta bazen durumun şiddetini arttırmak istediğimizde tekliği ifade eden “mükemmel” kelimesini kullanırız. Neredeyse anlatmak istediğimiz her şeye sayısal bir anlam yükleriz.
Doğa, Sayılarla İfade Bulur.
Sayılar, hayatımızda önemli bir yer tutar. Birisine sorduğunuzda uğurlu sayım yok dese de önce bir düşünür. Sonrasında yüksek olasılıkla sevdiği sayıyı hatırlar. Sonuçta herkesin bir uğurlu sayısı vardır diyebiliriz.
İnsanların uğurlu rakamlara inanmasında farklı sebepler vardır. Kimisi enerji verdiğini düşünür kimisi de şeklini sever. Buna bağlamda herkes bir sayıya inanmak için muhtelif sebepler üretebilir.
Medeniyetlerin gelişmesini de sayısal olarak ifade edebiliriz. Mesela yazının bulunma süreci, Sümerlerin muhasebe kayıtlarını kil tabletlere yazmasıyla başlamıştır. Ticaretin gelişmesiyle alacak verecek rakamları tabletlere yazılmıştır. Bunun yanında bir bilgisayar programı rakamlardan oluşur. Mesela python yazılım dilinde 97, “a” harfini ifade eder. Yapay zeka, harfleri rakamlara dönüştürerek yazdıklarınızı anlamlandırır. Klavyeye girdiğiniz her harf, makinenin anlayacağı sayı diline göre ifade bulur. Bu durum bizim için de geçerlidir. Okuduğumuz harfler, bir bilgisayar olan beynimizde işlenir ve ne anlama geldiği bize iletilir.
Yaratılışımızda da sayıların anlatım gücünü görürüz. Mesela Tanrı, evreni 6 günde yaratmıştır. Bu sebeple sayılara meraklı olmamız ve onlara bir gizem yüklememiz, muhtemelen bilinç altımızda var oluşumuzla alakalı olmasındandır.
Sayılara İnanmak İstiyoruz.
Benim bu yazıyı yazmama 42 sayısı sebep oldu. Bilimsel bir makalede 42 sayısının gizemi hakkında çok fazla detay görünce tüm yazıyı okudum. Sonuçta, rakamların hiç bir özelliği olmasa da insanların böyle bir şey olduğuna inanmak istediklerini anladım.
Sayıların gizemini çözmek için yüksek matematik kullanılıyor. Ayrıca sayıların insanı düşündürmesi, hayalgücünü de harekete geçiriyor. Bu da yeni buluşlar ve yeni teoremler olarak karşımıza çıkıyor.
Biraz araştırdığımızda 42’nin dışında da gizemli sayıların olduğunu görürüz. Sıradan insanların yanında büyük matematikçiler, bilim insanları hatta kutsal kitapların atıfta bulunduğu sayılar var. Mesela John Nash, 23 sayısına takıntılıymış. Ayrıca Kutsal Kitap’ta 7 sayısı ile beraber farklı sayılara da rastlarız. Örneğin yaratılışta 7 gün , 7 borazan, 7 ölümcül günah, mahşerin 3 atlısı, Vahiy bölümünde bahsedilen 666 gibi farklı sayılar var. Bunun yanında Kur’an’da 19 gibi kadim sayılar, insanın çözmek için teori ve inanç geliştirdiği rakamlar olarak karşımıza çıkar.
Aynı şey doğu maneviyatında da var. Budizm, üçü görüp üçlü eylemi sonlandırarak üçlü görüşü kazanmaktan bahseder. Sonrasında yedi ağırlıktan vazgeçip biri korumak, biri kazanmak ve biri düşünmekten söz eder.
Antik dönemde de filozoflar doğayı sayılarla ifade etmeye çalışmışlar. Mesela Platon’a göre sağlıklı neslin devamı, insanların mükemmel sayıya denk gelen dönemde doğmasına bağlıdır. İyi ve kötü doğumun sırrı, bu geometrik sayıda yatar.
Belki de tüm inançlar, yöntemleri farklı olsa da aynı düşünceyi farklı sayılarla anlatıyordur. Biz de sayıların gizemini matematiği kullanarak çözeceğimize inanıyoruz.
Matematik Hayatın Temelidir.
Görünmeyen bir şeyi matematik sayesinde görünür hale getiririz. Kurduğumuz hayalleri zihnimizden çıkarır bir otomobile, atoma, yapay zekaya çeviririz. Matematik bu anlamda beynimizin çıktısıdır diyebiliriz. Oturduğumuz sandalye, yazdığımız kalem, kurduğumuz ekonomik ve sosyal düzen, bir zamanlar zihnimizde olan ve rakamlara dökerek oluşturduğumuz nesnelerdir.
Matematiğin diğer bilimlerden farkı, kesinlik içermesidir. Diğer bilimlerden farklı olarak matematikte bir ilerleme olmaz. Pisagor teoremi, Pisagoras’tan bu yana aynıdır. Buna karşın matematik, sayılardan teoremler üretir. Sonu olan bir şeyden sonsuz varsayımlar çıkarır. Matematik, her sonuçtan yeni sayısal anlamlar çıkarır, bunları teori haline getirir ve ispatlar.
Rakamların bir kesinlik ifade etmesi, sayıların gizemini çözeceğimize inanmamızı sağlar. Sonuçta rakamların bir dili vardır ve bize bir şeyler söyler. Sayılarla aramızdaki diyalog, düşünmemizi, hayal etmemizi ve yaratmamızı sağlar.
Sayılara bakarak yeni teoremler üretip bundan sonuçlar çıkarırız. Yine John Nash’ten örnek verirsek, ünlü matematikçi zihninde sayılarla oynayarak Nobel Ödülü’nü kazandı. Tarihte matematikle ilgili en önemli buluşlar, ilham veren rakamlardan teoremler üreterek bulundu. Nash Dengesi, Neuman’ın oyun teorisinin geliştirilmiş halidir.
Sayıların ritmi: Oyun teorisi
Oyun teorisi, kişinin kendi başarısının, karşısındakinin tercihlerine bağlı olduğu teoridir. 1944 yılında Jon von Neumann ve Oskar Morgenstern tarafından yazılan “Oyun Teorisi ve Ekonomik Davranışlar” kitabıyla popüler olmuştur.
Teoriye göre insanlar, karşısındakinin tercihlerini tahmin edecek stratejik aklı geliştirmek için zihninde matematiksel yaklaşımlar geliştirir. Başlarda birinin kazancı diğerinin zararına bağlı olarak kurgulandı. Daha sonra yapay zeka gibi yeni kavramların hayatımıza girmesiyle teorinin çapı genişledi. Bitki, hayvan ve teknoloji gibi insan dışındaki yeni etkenler de göz önüne alınmaya başlandı.
Aynı kuram biyolojiye, evrime, siyaset bilimine hatta pazarlama ve yönetim gibi alanlara da uygulanarak sonuç alındı. John Maynard Smith, Oyun Teorisi’ni Biyoloji çalışmalarına uygulamış ve bu çalışmasıyla Crafoord Ödülü’nü kazanmıştır.
Sayılarda denge kuramı: Nash Dengesi
Denge kuramında oyuncuların pozisyonları, karşılıklı yapacakları hareketlere göre değişir. Teori, isminden de anlaşılacağı gibi içinde oyun olan ciddi bir ekonomik kavramdır.
Nash dengesi, çok sayıda katılımcının olduğu bir sistemde, her oyuncunun pozisyonu sabitken elde edilecek kazancın, herkes için rasyonel olduğu denge durumudur. Mesela bir üretici, ürününün fiyatını yükseltebilir ya da düşürebilir. Ne var ki diğer oyuncular buna karşılık vermez ve kazancı eskisine göre düşük olursa fiyatla oynamak akılcı değildir.
Oyun teorisini geliştiren John Nash, kuramın en önemli aracını bularak 1994 yılında Ekonomi Nobel Ödülü’nü kazandı. O dönemde matematik alanında bir Nobel Ödülü olmadığı için ekonomi dalında ödüle layık görüldü. Oyun Teorisi, hayatımızı sayılarla anlamlandırdığımızı gösteren en iyi örnektir.
Sayılar, bize hangi mesajı veriyor?
Kutsal kitaplarda insanların yüzlerce yıldır üzerinde senaryolar ürettiği kadim sayıları görürüz. Mesela Kutsal Kitabın Vahiy bölümünde 666 böyle bir sayıdır. Bu sayıdan ilham alınarak çekilen filmler vardır. Örneğin Omen, korku filmleri kategorisinde hala önemli bir yere sahiptir. 666 sayısı bir ifrite aittir ve insanı simgeler. Bu sayıyı taşımayan hiç kimsenin bir şey alıp satamayacağını bildirir ve bu gizemi çözmenin bilim gerektirdiğini söyler.
Aynı şey Kur’an’da 19 sayısı için geçerlidir. Müddessir suresinde önce insanların nasıl bir yanılgı içinde olduğu anlatılır ve 19 sayısı verildikten sonra insanın düşünmesini ister.
Kutsal kitaplarda verilen sayılar bize diğer dünyadan verilen bir mesajdır. Bu mesajın sayıyla verilmesi, rakamlar arasında bir korelasyonla cevaba ulaşacağımız hissini uyandırır. Oysa durum bundan tamamen farklıdır. Oyun teorisinde olduğu gibi burada da rakamlarla oynayarak yeni sonuçlar çıkarmamız istenmektedir.
İnsan, sayıların bir kesinlik vermesinden dolayı büyük sırra biraz çabalarsa ulaşacağını düşünür. Ben, bunu dolaylı olarak içimizdeki kutsal gücü keşfetmeye yönlendirdiğini düşünüyorum. Bu anlamda sayıların içimizdeki kutsal gücü uyarıcı bir etkisi var diyebiliriz.
Sayıların sırrına erişemesek de maneviyatımız artar.
Bir baba çocuğuna, kötü alışkanlıklara sapmaması için dikkatini başka yöne çekecek bir sorumluluk verir. Aslında verdiği önemsiz bir görevdir ama amacı büyüktür. Çocuk bunda bir çözüm olduğuna inanır. Ancak bir çözüme ulaşamasa da çabalarından yeni sonuçlar çıkarır ve kendini keşfetmeye başlar.
Bende bunu Allah’ın insana düşünmesi için verdiği bir oyun olarak görüyorum. Kutsal kitaplar, beynimizi kullanmamız gerektiğini birçok yerde söyler. Bizden düşünmemizi ve hayal etmemizi ister. Sayıların insanlarda öznel duygular yaratması, herkesin kendine ait özel düşünceler üretmesini sağlar. Herkesin düşünerek ortaya yeni bir fikirle çıkması, bizi aydınlanmaya götürecek yeni bir yola yöneltebilir. Mesela bu, kutsaldan gelen bir sayıysa bende doğum-ölüm döngüsünü düşündürür.
Sayıların herkeste özel bir anlamı vardır.
Yaratılış ya da ölüm gibi bir fenomeni düşünürken benim çok merak ettiğim iki şey var. Doğmadan önce ve ölümden sonraki zaman.
İnancımızda, yeni bir hayata doğacak olmamızdan dolayı ölümden sonrasını merak ederim. Şu anki aklımla bir inanç sıçraması yaparak bu hayatla öteki hayat arasında bir bağ kurarım. Yeni bir hayat olduğuna inanırım ama nasıl bir ortam olduğunu bilemem. Bilmediğim için de orası hakkında bir ipucu yakaladığımda düşüncelere dalarım. Yaşayacağım bir ölüm var ve sonrasını bilemem ama yaşayacağım bir sır olduğunu bilirim. Bu sebeple ölüm sonrasını hatırlatan sayılar beni etkiler.
Aynı şeyi doğum için de düşünürüm. Doğmadan önceki zamanı da bir karanlık görmemi engeller. Doğum ve ölüm arasında kısa bir süre dışında başka bir şey bilmemi istemeyen güç, sanki bu sayıları vererek bana bir şeyler anlatmaya çalışır. Hayatım, her iki karanlık dönem arasında bir şimşeğin çakmasıyla çok kısa süre aydınlanır ve yine uzun bir karanlık yola girerim. Sanki büyük bir bölümü karanlıkta olan bir çemberi dolanıyormuşum gibi bu döngüyü yaşadığımı düşünürüm. Bir şeyi keşfetmeye çok yaklaştığımızda dikkatimizin dağılmaması için nasıl hareket etmezsek, ben de hareketsiz kalarak düşüncelere dalarım. Sanki kadim sayılar, doğum öncesi bana bir şeyleri hatırlatmaya çalışıyor ama aşılmaz duvar buna izin vermiyor gibi gelir.
Sayılar: Kozmos ve zihin arasındaki köprü
Dünyamızdan 13,5 milyar yıl geriye gittiğimizde, karşımıza çıkan opak renkli son saçılma yüzeyi gibi bir şey karşı tarafa geçmemizi engeller. Nasıl son saçılma yüzeyinin ayırdığı karanlık çağdan bizim evrenimize ışık geçemezse, bizim içimizde de doğumdan önce ve ölümden sonrasına geçmemizi engelleyen bir şey var.
Bunları düşündüğümde biraz duruluyorum. Öyle ki, onu hatırlatan sembolleri düşündüğümde veya içimdeki ben biraz daha konuşsa bendeki kutsal gücü keşfedecekmiş gibi oluyorum. Konuştuğum ben ya da bana diğer dünyadan seslenen sembol, bende böyle düşüncelere neden oluyor. Neticede öteki dünyaya ait, mistik bir şey, akıl ötesi olan bana dolaysız bir şey söylemek istiyor. Beni gerçeklikten alıp kendi gizemli havasına sürüklüyor. Belki de yalan olan bu dünyadan gerçeğe çağırıyor. Bilemiyorum.
Hayalleri sayılarla gerçeğe dönüştürürüz.
Algıladığımız dünyaya dönersek, sayıların varlığı yoktur. Eğer bir şeyi sayıyorsam gördüğüm bir şeyi sayarım. Her şey, bir hayalin varlığıdır. Algıladığım şeyi hayal eder zihnimde nesneleştirir ve eyleme geçerek maddeye dönüştürürüm. Eğer bir masa hayal edersem onu aklımda tasarlar ve 1 tane yaparım. 2 tane hayal edersem 2 tane yaparım ve 2 masa olur. Yanına bir sandalye yaparsam 2 masa 1 sandalye yapmış olurum.
Gizemli sayıya ulaşmanın birçok yolunu eğer zorlarsak buluruz ama yorumdan öteye gitmez. Mesela tarihte o sayıya denk gelen önemli bir kaç olay vardır. Ayrıca bazı sayıları toplayıp çıkarırsak hep aynı sayıya ulaşırız. Bunun ötesinde birçok benzetmeyle sayıya daha çok gizem de yükleyebiliriz.
Sayıların bir anlamı olmasa da ona bir anlam yüklemeye çalışır, sonra da konuşuruz. Ona ulaşmaya çalışırken başka şeyler ekler ve sayıyı kutsallaştırırız. Neticede söylenti, olayı büyütür. Ancak sayı sonunda bir anlam kazanır ve üzerinde düşündükçe yeni şeyler keşfederiz. Bunun sonucunda rakam ya bir teorem olur ya da bir teoremi çözer.
Sayıların geliştiren bir tarafı var.
Bu sayılar kim tarafından ortaya atılırsa atılsın çok faydalı sonuçlar alındığı gerek manevi dünyada gerekse bilim dünyasında ortadadır. Sonuçta sayılar bizi düşündürür. Bu sayıların hiç bir anlamı olmasa da uygarlığa kazandırdığı çok şey var. Bilim alanındaki gelişmeden bahsedersek; insanın bilinmeyene merakı bir zamanlar soyut olan birçok kavramı bugün fiziken elle tutabileceğimiz hale getirdi. Bilinmeyene olan tutku yüzünden önce zihnimizde efsaneler yarattık, sonra bunu sayılara dökerek onu görünür hale getirdik. Bu anlamda gizemi yaratmamızın sebebi de mutlaka bir çözümünün olduğuna inancımız olsa gerek.
Maneviyatımızın gelişmesi açısından yorumlarsak; biz, hiç bir zaman Allah’ı ya da bir meleğini göremeyeceğiz. Böyle de olsa düşünerek nasıl bir şey olduğu konusunda bir fikrimiz olur. Bu yüzden Tanrı, devamlı hayal etmemizi istemiştir. Ayrıca zor durumda kaldığımızda hayal ederek inancımızı kaybetmeyiz. Yeni hayaller kurar, bunları düşünür ve hayatımıza devam edecek manevi gücü yakalarız.
Hayal, Tanrı’nın varlık bulduğu en güzel yerdir. Aradığımızın çok yakınımızda olduğunu ve düşünerek buna ulaşabileceğimizi birçok yerde belirtir. Hayal edip sezgi gücümüzü ve hissiyatımızı arttırırız. Böylece bilinen ile bilinmeyen arasındaki boşluğu bize özgü bir nesneyle doldurabiliriz. Bu da bizi inançsızlıktan kurtarır.
Sonuç
Sayıların gizemini çözebileceğimizi düşünmemiz bir yanılgıdır. Biz, kutsalı ancak yorumlayabiliriz ve kendi kapasitemiz dahilinde buna bir anlam verebiliriz. Neticede zihin yapımız buna müsaade etmez. İlahi sırlara ulaşmak için çabalarsak ancak deliliğin sırrını keşfederiz. Bunun daha ötesini yapmak peygamberlerin işidir çünkü bu bizim ruhumuzun kaldıracağı bir iş değildir.
Bu anlamda bizden istenen sırları çözmemiz ve kahramanlıklar yapmamız olamaz. Tanrı, bunları zaten peygamberlerden istemiş ve sonucunu almıştır. Buna karşın bizden iyi şeyler yapmamızı ve düşünerek bu hayata bir anlam katmamızı ister. Bunun sonucunda yarattığımız iyi şeyleri sonraki kuşaklara aktarmamızı söyler. Bu durumda aradığımız çözümün başlangıcı iyi bir insan olmakla başlar. Durumu böyle kabul ettiğimizde, düşünerek zihnimizi bir üst merhaleye çıkarır ve anlama kapasitemizi geliştiririz. Böylelikle sayıların sırrına ulaşamazsak da o seviyeye yaklaşarak bir anlam çıkarabiliriz.
Kötülük dolu bir kalple iyilik yapamam. Önce kalbimi temizlemem, sonrasında hayal edip zihnimi geliştirmem gerekir. Demek istediğim, bu sorunu zeka kavramına indirip türev ve integral gibi yüksek matematikle çözemeyeceğimizdir. Aksine, içinde maneviyat olmasından dolayı bir yere kadar gelip orada durmamız gerekir.
Bu bilimde de böyledir. Eğer düşüncelerimizi iyiye yöneltmezsek yaptığımız bilimsel çalışmanın anlamı olmaz. Bilim, insana ve doğaya yararlıysa bir karşılık bulur. Aksi takdirde bilim kötünün de yapacağı bir şey olur ama bilim olmaktan çıkar.
Düşünmek insana özgü bir olgudur. Gizemli sayıların en büyük anlamı bizi düşündürmesi. Neticede ben bundan daha büyük bir anlam göremiyorum.