Bilim-FelsefeYaşam

Hayatı İstediğiniz Gibi Bitiremeyeceğinizi Ne Zaman Anladınız?

Hayatınızı İstediğiniz Gibi Yönlendirebilir misiniz?

Arzu ettiğiniz hayatı yaşayamayacağınızı düşündünüz mü?

Böyle bir hisse kapıldığınız hiç oldu mu?

Bu sorunun geçen zamanlarda bir kaç sosyal medya platformunda sorulduğuna rastladım. İnsanların istediği hayatı yaşayamayacağını düşündükleri olaylara baktığım zaman şöyle bir sonuca vardım; hayal ettiğim hayatı yaşayamacağımı hiç bir zaman düşünemem.

İçine doğduğum hayatı seçme şansım yoktur. Annemi, babamı yaşadığım coğrafyayı seçemem. Hayat, benim açımdan bir rastlantıyla başlar. Kaderim doğmadan önce çizilmiştir ve şansımın nasıl olacağına etki edemediğim tek an doğduğum andır. Bu andan itibaren bilincim geliştikçe hayatım üzerinde kontrolü almaya başlarım.

Acı Çekerek Öğrenmeye Devam Ederiz.

Hayatımı yaşarken karşılaştığım acılar bana daha iyisini göstermek için sunulan birer fırsattır. Acıyı hissettiğim zaman ondan kurtulmak için çabalarım ve bu anlamda acı, hayata devam edebilmek için gerekli bir duygudur.

İnsan bir şeyi deneyimleyerek öğrenir. Bebekken sıcak bir şeye dokunduğunda bir daha aynı hatayı yapmamayı öğrenir. Yetişkin olduğunda da bu öğrenme yöntemi hiç bitmez.

Gençken yaptığım yanlış tercihlerin telafisini daha kolay yaparım. Yanlışı düzeltmek için zamanım ve enerjim olsa da yaşım ilerledikçe karşıma çıkan kapı sayısı son kapıya kadar azalarak devam eder.

Hayat Engebelerle Doludur

İstediği hayatı yaşayamayacağını düşünenlerin sebeplerine baktığımda inişli çıkışlı bir hayatta her insanın yaşayabileceği sorunlar olduğunu görüyorum. Bir toplum içinde yaşamam ve insan olarak kısıtlarımın olması hayatım üzerindeki kontrolü sınırlı kılar. Örfler, adetler, yasalar, doğa karşısındaki çaresizliğim, bedensel ve zihinsel yeteneklerimin sınırlı olması beni kısıtlı bir canlı yapar.

Bir uzvunu kaybeden insan, hayal ettiği hayatı yaşayabileceğini düşünür mü? O an kötümserdir ama bugün ampute milli takımların olduğu, paralimpik oyunların düzenlendiğini düşündüğümde bunun böyle olmadığını anlıyorum. Bir zamanlar istediği hayatı yaşayamayacağını düşünen insanların sayısı o kadar çoktur ki bugün onlar sayesinde uluslararası müsabakalar düzenlenmektedir.

Peki bunun tersi olarak hayatta herşeye sahip olmuş birisi neden intihar eder?

Söz gelimi Robin Williams birçok aktörün dahi arzu ettiği başarıya ulaşmışken neden istediği hayatı yakalayamadığını düşünmüştür?

Amy Winehouse, dünyada genç insanların sahip olmak istediği herşeye sahipken neden ölüme sürüklenmiştir?

“Blonde” filminde Marilyn Monroe’nun menajeri Marilyn’e ışığını her yere götüreceğini söyler. Bunu, onun ölümüne sebep olacağını bilmeden söylemiştir. Bu insanları ölüme sürükleyen de herhalde kendi ışıklarıdır. Işığı nereye götürürseniz sinekler çevresini sarar. Buna karşılık herkesin istediği şeylere sahip olan bu insanlar da kendilerinde olmayana özlem duyarlar. Aradıkları şeyi çevresi onlara veremez. Bunu elde edemediklerinde ve yerine de bir şey koyamadıkları zaman hızla yalnızlığa sürüklenirler. Bugün Hollywood’da belki de birçok yıldız, kendinde olmayana özlem duyan sıradan birçok insan gibi intiharın eşiğinde olabilir.

Böyle bir durumda beni hayata yeniden tutunduracak bir çapaya ihtiyaç duyarım. Yeniden yaşama asılmamı sağlayacak umudu içimde yeşertmem gerekir . Eğer bu çapayı üretemez, değersizliğimi giderecek bir şey yapamazsam devrelerimden birisi kopar. İnsan yalnızlığını gideremeyince intihara sürüklenebilir.

Peki bu umudu yaratacak mekanizma nedir?

Hangi dürtü bana umut verecek inancı içimde yaratabilir?

Bunu açıklamak için madem bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden birisi olan organ kaybından bahsettik buradan devam edelim.

Karşılaştığımız Zorluklar İrademizi Güçlendirir.

Bir kolu olmayan insan bateriyi nasıl çalabilir?

İnsan umudunu kaybettiğinde içinde kaybettiği umudun yerine yenisini koyacak mekanizma çalışmaya başlar. Bir insanın kolu, bacağı, organları onun umududur. Bunlardan birini kaybettiğinde iradesi bu acıdan kurtulması için ona seçeneklerini sunar.

Jason Barnes, konuşmaya başlamadan davul çalmaya başlayan birisi. Annesi, küçükken mama sandalyesine oturduğunda müziği duymasıyla ritim tutmaya başladığını söylüyor. 22 yaşında bir kolunu kaybettikten tam 10 yıl sonra dünyanın en gelişmiş protezlerinden birinin yapımına katkı sağlayacağını muhtemelen düşünmemiştir.

Jason’ın ilham verici hikayesini izleyin

Bugün Jason, dünyada en çok sevdiği şey olan davul çalmaya devam ediyor. Üstelik hayatını üst seviyede yaşamaya devam eden bir engelli. Üst seviyede yaşamasının sebebi, hayatında ters giden bir şeyi düzeltmesi ve yaşadığı felaketin, onu tüm insanlığın hayatını ileri götürecek bir çalışmanın parçası yapması.

Hayalgücümüz Bizi Umutsuzluktan Kurtarır.

İnsanı öteki canlılardan ayıran en önemli özellik teknoloji üretebilmesidir. Uzuvlarımızdan birini kaybedersek içimizde yenisi çıkar. Bir ağacın dallarını budadığımızda nasıl yenisi çıkarsa, insan da kaybettiği uzvunun yerine yenisini koyacak yetiyi geliştirir.

Bir ağaç gibi yeni bir kolumuz ve bacağımız çıkmasa da bizim sürekli büyüyen bir beynimiz vardır. Algılar geliştikçe beynimizin içindeki sinir bağlantıları bir ağacın kollarını çıkartması gibi çoğalır ve bizi eyleme sürükler.

İnsanın teknoloji yaratma yeteneği bizde eksikliğini hissettiğimiz şeyi üretmemizi sağlayan hayalgücü ve umudu yeşertir.

Bu anlamda insan zihni hiçbir zaman sınır kabul etmemiştir. Bilinmezin sınırına geldiğinde bilinmeyeni kapsayan daha büyük bir çember çizer. Bilinen ve bilinmeyen çemberlerin arasındaki muğlak alanda felsefe yeni sorular sorar ve bilim bu soruları cevapladıkça çemberin sınırı sürekli genişler.

Çevreme baktığımda gördüğüm tüm teknoloji, kullandığım cep telefonu, bindiğim otomobil, yapay zeka bir zamanlar insana imkansız gelen ve çoğu insanın hayatı istediği gibi bitiremeyeceğine inandığı anlarda birilerinin bunun tersine inanmasıyla yaratılmıştır. İnsan, kendine imkansız gelenin olabileceğine inanmış ve iradesini zordan yana kullanmıştır.

Gün içinde karşıma seçmem gereken birçok tercih çıkar. Bazen öyle tercihlerle karşı karşıya kalırım ki seçim yapmakta zorlanırım. Zor olan bana ve çevreme faydalı görünse de sonuç almam için sabır ve çaba göstermem gerekir. Kolay olan o an sorunumu çözer gibi olsa da bana ileride yeni sorun yaratır. Kolayı seçmek irademin zayıf olmasındandır. Zor olanı seçmek ise aynı Jason’da olduğu gibi içimdeki yaşama sevincinin gücüyle alakalıdır ve başkaları bunu anlayamaz.

İçimdeki inanç irademin gücünü belirler. Çevrem beni başardığım zaman anlar ve ben hedefime koşarken içimdeki umut ve inancım dışında bir arkadaşım olmaz.

Bilinç ve Unutmak, Bozulan Dengemizi Düzeltir.

İradem zayıf olsa da bilincim yaşamam gereken bir hayatım olduğunu bana sürekli hatırlatır. Başlarken tercihlerim yanlış olsa da hatalarımı düzeltecek yeni tercihler karşıma çıkar.

İrade ve tercihler
Hayatta karşımıza sayısız fırsat çıkar.

Yaşam benim için düz bir çizgide gitmez. Zaman ve hayat farklı şeylerdir. Bana verilen zaman düz bir doğru üzerinde ilerlerse de ben hayatımı bu süre içinde inişli çıkışlı yaşarım. Yaşadığım iniş ve çıkışlar hayatımın neşeli ve acı taraflarını oluşturur.

Bilincim Sayesinde Bir Hayatı Yaşadığımın Farkında Olurum.

İstediğimiz hayatı elde edemeyeceğimize inandığımız günün ertesindeki sabahı düşünelim. İlk aklımıza gelen hemen yataktan kalkmak olur. Kalkmadan evvel zihnimiz uykuya doyduğumuzu bildirir. Gözkapaklarımızı açarız. Doğrulmak için ellerimizden destek alır ve yataktan kalkmak için ardışık bir çok eylemi gerçekleştiririz. Sinir sistemimizden beynimize oradan organlarımıza kadar bizi oluşturan birçok unsur bedenimizi eyleme sürükler.

Bunları bilinçsizce yaparak hayata devam etmemizi sağlayan ve zihnimizde bizi sürekli harekete geçirecek algoritma yazılıdır. Böyle inşa edilmişizdir. İstesek de istemesek de ölmediğimiz sürece doğa bize bir hayatı yaşamayı mecbur kılar. Yataktan kalkıp yüzümüzü yıkayana dek yaşamın mecbur kıldığı her hareketi sırayla yaparız.

Bilinci anlatmak için okullarda anlatılan başka bir örneği verelim. Araba kullanırken şerit değiştirmeyi düşündüğünüzde yapacağınız şey elinizi hafifçe sola çevirdikten sonra çok az sağa doğru kıvırmaktır. Böyle yaptığınız zaman araba düz yolda devam eder derseniz bunlar muhtemelen son sözleriniz olur. Çünkü öldünüz. Elinizi çok az sola kıvırdıktan sonra yolu düzleyecek şekilde bir daha sağa doğru direksiyonu oynatmanız gerekirdi.

Siz bunların hiç birini düşünmeden, bilinçsizce doğru hareketleri yaparak hayatta kalırsınız. Bu hareketleri araba kullanmaya yeni başlamış olsaydınız doğru bir şekilde anlatabilirdiniz. Sıralama henüz ezberlenip bilinç altınıza yerleşmediği için hareketler sırasıyla tek tek aklınızda olurdu ne var ki hareketleri sınırsız sayıda tekrar ederek onları bilinç altınıza iter ve bu işi bilinçsizce yapmaya başlarsınız. Bu anlamda insan, kendini hayatta tutacak, onu doğru yöne sevkedecek bilinci hep taşır.

Bilincim, farkında olmadığım birçok küçük eylemi birleştirerek, bir annenin çocuğuna yürümeyi öğretirken arkasından ittiği gibi beni de arkamdan hayata doğru iter.

Unutarak İlerleriz.

Hayatımı doğru yöne sevk eden bir diğer unsur da unutmaktır.

Her yaptığım hareket bir diğerini getirir ve şimdiki zaman anında geçmiş zamana dönüşerek bir anıya dönüşür.

Hafızamın bir kapasitesi vardır ve bana acı veren anı, yenilerinin gelmesiyle gerilere düşer. Eğer beni derinden etkileyen bir acı olsa da zamanla küllenir ve belki de tatlı bir anı olarak hafızama yerleşir.

Yaşama devam edebilmek için yeni sorunlara ihtiyacım vardır. Karşıma çıkan güçlükler, tercihlerimi etkileyen irademi güçlendirir. Bu zorlukları çözdükçe eski sorunlar önemini kaybeder ve bana acı veren duyguyu böylece unutur giderim.

Bizi İyileştiren İlaç Değil, İçimizdeki Neşedir.

Hastalandığım zaman enerjim düşer ve bir doktorun tavsiyesini alırım. Bazen birçok doktor gezip çok fazla ilaç kullanmama rağmen iyileşemem bazen de bunun tam tersi olur ve doktora gitmeden iyileşirim.

İyileşmek için aldığım ilaçlar vücudumda sağlıklı olandan alıp hasta olan hücreye verir. Böyle osa da sonuçta doğanın kendini yenileme yeteneği sayesinde iyileşiriz. İlaç kullanmadan evvel prospektüsü okuduğumuzda her ilacın bir yan etkisinin olduğunu görürüz.

Robert De Niro ve Robin Williams’ın oynadığı “Uyanışlar” filminde 30 yıl komada kalmış insanların uyandığını izleriz. Hastalar her şeyi görür ve duyar ama hareket edemez. İradeleri ve refleksleri gayet iyidir. O dönemde Alzheimer hastalığı için üretilen bir ilacı Dr Sayner, ailesinin izniyle Leonard üzerinde dener. Sonuçlar çok başarılı olur ve tüm hastalar resmen dirilir. Leonard bu zaman zarfında aşık olur ve hastaneden çıkmasına izin verilmeyince sevdiği kadını göremez. İlaç etkisini kaybettiğinde ve aşık olduğu kadını göremediğinde durumu yeniden kötüleşir. Zamanla tüm hastalar eski durumlarına geri döner.

30 yıl katatonik olan insanları ilaç mı canlandırmıştır?

Öyle olsaydı eski duruma dönmezlerdi. İlacın etkisi mutlaka vardır ama insanı iyileştiren, içinde kendini iyi hissettiren duygulardır.

Bu insanlar iyileştiklerinde hayata kaldıkları yerden devam etmek istemiştir. Hastayken çevrelerine özlemle bakmış, geri dönecekleri düşüncesiyle umutlarını kaybetmemiş, hayattan beklentilerini hep yüksek tutmuştur. Bu umut onlara yeniden canlanıncaya kadar dünyanın kötülüklerini unutturmuştur. Hayata yeniden döndüklerinde kötülükler de yeniden uyanmıştır. Kendilerine hasta muamelesi yapılması, dış dünyadan kopartılmaları yeniden eskiye dönmelerine sebep olmuştur. Leonard sevdiği kadını gördüğünde düzelmiş, ondan uzaklaştığında eskiye dönmüştür.

Bu yüzden çevremde kendimi iyi hissettirecek insanların olması için çaba gösteririm. Bunun yanında hobilerimin olması, kötü şeylerden uzaklaşmam, içimde çevreme de yayacağım iyi enerjinin birikmesini sağlar. Hayatım, çevreme yaydığım ve ondan aldığım enerji üzerinde yürür ve geleceğimin niteliğini belirler.

Sonuç

İstediğim hayatı artık yaşayamam diyecek bir durumumuz yoktur. Eğer böyle düşünüyorsak yanlış bir hayat istediğimizdendir. Kendimizde olmayana duyduğumuz özlemi giderecek, bize aynı mutluluğu verecek birşey mutlaka vardır. Kendimizi iyi tanıyıp “ben buyum” diyebilmeliyiz. Başkasında olan bize ait değildir. Bu anlamda sahip olduklarımızın kıymetini iyi bilmemiz gerekir.

Bugün bizi karamsarlığa sürükleyen nedeni yarın unutmamızın sebebi değişen bir varlık olmamızdandır. Sürekli değişen bir dünyada yaşamamız hiç tahmin etmediğimiz fırsatları önümüze çıkarır.

Hiçbir şey yapmasak bile çevremiz sürekli hareket halindedir. Bir trafik kazası, doğal bir felaket hayatımızı kötü etkileyebileceği gibi bu olaylarda hayat kurtaran olarak yaşamımıza bir anlam da katabiliriz. Bağımlı olmamız zorluklarımızı arttırsa da mücadele ederek bu güçlükleri aşmamız hayatımızı anlamlı yapar. Hayatı değerli kılan şey zorluklarla dolu olmasıdır ve biz bu değerli şeyi kazanmak için çaba gösteririz .

Hayatın bir tılsımı vardır. Yaşam gençliği ve yaşlılığıyla bir bütündür ve bu dönemlerde yaşadıklarımız birbirini besler. Gençken atak ve budala, yaşlıyken temkinli ve bilge. Bu sebepten dolayı hayatın bir noktasına takılmamak lazım.

Mutluluğu varlığa bağlamamak gerekir. İnsan zenginken mutsuz ölebilir. Bunun tersi yoksulken hayatı mutlu da bitirebilir. İstediğimiz hayatı yaşayıp yaşayamadığımız ancak öldüğümüz gün belli olur.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 30 yılı aşkın süre satış ve pazarlama sektöründe bulundu. Profesyonel bir yöneticinin piyasaya yönetici yetiştirebilmesi için önce kendisini sürekli geliştirmesi gerektiğine inanıyor. Bu anlamda ömür boyu öğrenmeyi temel şart olarak kabul ediyor. Yazmaya ilgi duyması, kendisinde kişisel blog açma fikrini geliştirmiş. Edebiyat, felsefe, kozmos, popüler bilim ve tarihe ilgi duyuyor. Öğrenmeyi ve yazmayı seviyor.

%d blogcu bunu beğendi: