Teknolojinin evrimi, bizi eşitsizliğin olmadığı bir dünyaya taşıyabilir.
Teknoloji üreten ve ona hakim olan, eşitsizlikteki dengeyi her zaman kendi lehine çevirmeyi başarmış. Mesela insan, teknoloji üreterek diğer türler üzerinde egemenlik kurmuştur. Aynı şekilde teknoloji, ülkeler arası olduğu kadar cinsiyetler arasında da eşitsizliğin belirleyicisi olmuş.
Bugün zaman, kadınlar lehine aksa da değişim belirsizliğini koruyor. Sonuçta hâlâ bir erkek dünyasında yaşıyoruz. Kadınlar ne kadar eşit haklara sahip olsa da bunun içselleşmesi yine de süre istiyor.
Bugüne kadar yapılan bilim, icatlar ve keşiflerin çoğunu erkekler yaptı. Dolayısıyla dünyanın nizamı da bu gerçek üzerinde yükseldi. Yasalar ve ahlak kuralları, erkeğin doğasına uygun kaldı ve kadınlar da buna uydu. Fakat her şey gibi bu düzen de evrilmeye devam etti.
Zamanın doğası, her zaman ilerleme yönünde olur. İnsan, zamanla değişen çevreye uyum sorununu aşmayı başarmıştır. Bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir ama bu, yeni bir bakış açısıyla olacak gibi duruyor. Sonuçta teknoloji devrimi, adapte olmamız gereken yeni bir düzen kuruyor.
Tarihte eşitsizliklerin sebeplerinde teknoloji belirleyici olmuş.
Baskın olan teknolojiyi kim kullanıyorsa eşitsizlik onun lehine değişir. Ekonomik ve sosyal yapı, üretilen teknoloji üzerine kurulur. Bugüne kadar kadınların kullandığı teknoloji, erkeklerin kullandığına göre belirleyici olmadı. Bu anlamda cinsiyet ayrımcılığının kökeni, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklarda görüldü.
Fiziksel güç ve dayanıklılık gibi konulardaki farklılıklar, erkeklerin avcılık ve savaşta öne çıkmasına sebep oldu. Buna karşın kadınlar, ev ve aile bakımını üstlendi. Ancak erkeğin kullandığı silah ve saban, kadının yemek ve toplayıcılık yapmak için kullandığı teknolojilerden daha belirleyici oldu. Bunun sonucunda erkek, toplum hayatında kadının önüne geçti. Bu görüş, ayrımcılığın avcı-toplayıcı toplumlarda da var olduğunu iddia eder.
Bir diğer görüş, cinsiyet ayrımcılığının ilk olarak tarımın gelişmesiyle birlikte ortaya çıktığıdır. Özellikle yerleşik hayata geçilmesiyle sitelerin korunmasında erkek bir gereklilik olmuş, kadın arka planda kalmıştır. Bu durum, insanların hareketini kısıtladı ve sahip olduklarını koruma ihtiyacı doğdu. Nüfus artışı ve toprak anlaşmazlıkları, savaşların artmasına yol açtı. Bu da erkeklerin fiziksel gücüne ve dayanıklılığına daha fazla ihtiyaç duyulmasına neden oldu. Sonuçta erkeklerin savaşçı ve liderliği toplumda gittikçe pekişti.
Ardından tek tanrılı dinlerin gelmesiyle erkeğin önemi daha da arttı. Dinler, kadınlar ve erkekler için farklı roller ve sorumluluklar tanımladı. Siteleri korumak için yapılan savaşlara din savaşları da eklenince, erkeğin hakimiyeti kesinleşmiş oldu. Bu inançlar, kadınların eğitimden ve kamusal hayattan dışlanmasına, erkeklerin ise aile reisi ve lider olarak görülmesine neden oldu.
İlk zamanlarda eşitlik vardı.
Tarımsal üretimde erkeklerin ve kadınların farklı rolleri olması, farklılaşmalarına ve ayrımcılığın gelişmesine sebep olabilir. Ancak öyle de olsa ilk zamanlarda kadın ve erkek arasında eşitlik olması ve kararların ortak alınması, yüksek bir ihtimal gibi duruyor. Neticede yerleşik hayata geçilmeden önce eşitsizlik yaratacak bir ortam yok. O dönemde hayatta kalacak kadar güvenlik ve besine sahip olmak yeterli olmalı.
Bunun yanında aile kavramı, ilk insan da olsa tarihin her döneminde vardı. Erkeğin avlandıktan sonra yeniden dönebileceği bir mağarasının olması, besin bulması kadar önemlidir. Avcı toplayıcı bir ekonomik düzen de olsa minimum bir düzen gerekir. Bu da yerleşik olmayan bir düzende, kadını erkek kadar önemli yapar.
Zamanın ruhuna uygun bakış açısı, anaerkil toplumların oluşmasında etkili oldu.
Geçmişte birçok toplumda ataerkil bir yapı hakimdi. Tarihte siyasi güç, genellikle erkeklerin elinde olsa da anaerkil toplumlara da rastlarız.
Tarih boyunca anaerkil toplumlar kendini birçok şekilde göstermiştir. Günümüzde bazı toplumlarda kadınların baskın rolü çok belirginken, bazılarında daha az belirgindir. Hem anaerkil hem de ataerkil toplumların oluşmasında zamanın ruhuna uygun ekonomik yapının önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Mesela doğurganlık bereketi simgelediği gibi, gücün sembol olduğu dönemde erkek nüfusun çoğalması olarak da görülmüştür.
Yerleşik hayata geçmeden önce avcı-toplayıcı toplumlarda doğurganlık ve emek gücü kritik öneme sahipti. Özellikle tek tanrılı dinlerden önce bazı kültürlerde ve dinlerde kadınlar, doğurganlık ve bereketin simgesi olmuştur. Doğum ve emzirme gibi biyolojik süreçler, kadınlara aile ve toplumda özel bir konum kazandırmış diyebiliriz. Ayrıca kadınların doğurganlığının yüksek olmasına da önem verilmiştir. Sonuçta avcı-toplayıcı dönemde ölüm oranı yüksekti ve ekonomik faaliyetlerin devamı, insan gücüne bağlıydı.
Anaerkil toplumların varlığına dair birçok arkeolojik kanıt var. Örneğin, M.Ö. 7. bin yıldan kalma Çatalhöyük yerleşiminde, kadın figürlerinin erkek figürlerinden daha fazla öne çıkarıldığını görüyoruz. Bu da kadınların önemli dini ve politik rollere sahip olduğunu gösteriyor.
Erkek bakış açısı değişiyor.
Erkeği cüretkâr yapan güç, onun doğasındaki cesarettir. Erkeğin liderlik özelliği kadınlara göre daha fazladır. Bu özelliği onu atılgan ve dışa dönük yapar. Kadınlarda olmayan bu özellik, erkeğe istediğini kaba güçle alma cüreti de yaratır. Erkeğin ölmek ve öldürmek için sebepleri bir kadına göre sebepsizdir. Ne var ki bugün yaşadığımız medeniyeti de bu bakış açısı kurmuştur.
Tarihte yaşanan kanlı savaşların sonucunda kaybedenler dahi kazananların kurdukları medeniyetten fayda sağladı. Mesela sanayi devrimi, görece geri kalan toplumlar için de bir ışık oldu. Bilim ve teknolojinin getirdiği yenilikler, onların da ilerlemesine destek oldu.
Ne var ki erkeğin bakış açısı, kadının evde kalmasına ve dünya nüfusunun artmasına neden oldu. İklim ve yoksulluk gibi küresel sorunların oluşmasında da bu bakış açısının olumsuz etkisi vardır. Bu anlamda dünya, bugün bir sürdürülebilirlik sorunuyla karşı karşıyadır.
Bugüne kadar insanlığın ilerlemesi için erkek bakış açısının gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki doğanın da kendini yenileyeceği zamanlar vardır. Yaşamak için farklı besin ve vitaminlere ihtiyaç duymamız gibi doğa da farklı dokunuşlar ister. Erkek bakış açısıyla bu duruma başarıyla gelmiş olabiliriz ama doğanın da yorgun olduğunu bilmeliyiz. Sınırlarını zorlayan tabiatın yeni bir perspektifle ilerlemeye ihtiyacı var. Şu an için teknoloji, bu imkanı kadını öne çıkararak bize sağlıyor.
Bundan sonraki dünyada doğa, bozulan dengeyi yeniden kurmak için eşitsizliği kadın lehine bozabilir. Kadının öne çıkması, üretime ve toplum hayatına daha çok katılması, nüfusu azaltır. Daha az doğum, dünyanın kapasitesinin taşıyamayacağı bir seviyeye giden nüfus artışını da durdurur. Erkek ve kadın bakış açılarının birbirine yaklaşması, bozulan dengeyi yeniden kurar.
Zaman içinde roller değişiyor.
Teknolojinin gelişmesi, kadınların yeteneklerini sergilemesi için yeni fırsatlar yarattı. Teknoloji, kadınların ve erkeklerin rollerini ve statülerini hatta inançlarını dahi etkiledi. Örneğin, sanayileşme ile birlikte kadınlar, ekonomik hayata daha çok katılmaya başladı. Bu da kadının, aile içinde ve toplumda daha fazla güç ve özgürlük kazanmasını sağladı.
Teknik ilerlemeler sosyal yapıyı da değiştirdi. Örneğin kadınların eğitime erişiminin artması, toplumdaki rolünün ve statüsünün artmasını sağladı.
Bu değişimlerin sonucu olarak politik hayat da değişti. Yasalar ve politikalar, kadınların ve erkeklerin haklarını ve özgürlüklerini daha kesin çizgilerle belirledi. Örneğin, birçok ülkede kadınların oy kullanma hakkını kazanması, onların toplumdaki statüsünü önemli ölçüde yükseltti.
Kadınlar, erkek karşısında ekonomik bağımsızlığını kazandıkça, elindeki oyu kendi iradesiyle kullanma gücü arttı. Önceden oy hakkı olmasına rağmen edilgen olan kadın, artık kendi arzusu yönünde oyunu bağımsız kullanabiliyor. Bu da politik alanda yeni bir baskı grubu oluşturarak demokrasinin gelişmesini sağlıyor.
Hayatımızı yönlendiren teknolojiler, kimin öne çıkacağına etki ediyor.
Bugün bilgiye erişim hem çok kolay hem de ucuz. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, bilgiyi her zamankinden daha önemli hale getirdi. Bu durum, bilgiye sahip olan ve onu kullanabilen kişilere yeni bir güç kazandırıyor. Öyle ki biyolojik farklılıklar gittikçe önemini kaybediyor. Örneğin erkeklerin alanı olan savaşta, insansız hava aracını kadınlar da kullanabiliyor. Kadınlar, savaşlarda artık erkeğin arkasında değil, yanında duruyor.
Teknoloji, biyolojik farklılıkları ortadan kaldırıyor. Bugüne kadar erkeklerin hakim olduğu alanlarda kadınları da görüyoruz.
Teknolojiye erişim bu kadar ucuz ve kolay olunca, girişimcilik de artıyor. Teknoloji devrimi, yeni girişimler ve iş modellerinin ortaya çıkmasını teşvik ediyor. Bu durum, girişimcilere yeni bir güç kazandırırken, geleneksel güç yapılarını değiştiriyor. Mesela kadınlar, sosyal medya üzerinden yaratıcılıklarını sunarak bir sektör oluşturabiliyor.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta, kullandığımız teknolojinin nasıl yayılım gösterdiğidir. Eğer teknoloji, erkekler tarafından kontrol edilirse cinsiyet eşitsizliği artar. Şu anda, yapay zeka alanında erkeklerin hakim olduğunu görüyoruz. Yapay zeka araştırmalarında çalışanların büyük çoğunluğu ve şirket liderleri erkektir. Bu durum, baskın teknolojide erkeklerin bakış açısının ve önceliklerinin daha fazla yer almasına neden oluyor.
Teknoloji, kadınlar için büyük fırsatlar sunsa da cinsiyet eşitsizliğini artırabileceğinden endişe duyanlar var. Yukarıdaki görsel, 2010-2021 arasında bilgisayar mühendisliği ve yapay zeka alanında faaliyet gösteren kadın sayısını gösteriyor. Bazı sektörlerde kadın hakimiyeti olsa da belirleyici sektörlerde erkekler baskın olmaya devam ediyor. Ancak bu veriler, bir çıkışın başlangıcı da olabilir. Sonuçta bir zihniyet değişimi, zaman alan bir süreçtir.
Teknolojinin kadın-erkek arasındaki güç dengesini nasıl etkileyeceğine kesin bir cevap vermek zor. Teknolojinin hangi alanlarda kullanılacağı, kadınların ve erkeklerin nasıl etkileneceğini belirler. Örneğin, yapay zeka ve mühendislik alanlarında kullanılan teknoloji, sağlık ve eğitimde kullanılandan daha belirleyici olur.
Yapay zeka toplumu dönüştürüyor.
İnsanın ürettiği bir üretim aracı olan yapay zeka, bugüne kadar ürettiklerimizden biraz farklı. Tarihte, zamanın akışını yönlendirdiğimiz her icadın efendisi olduk. Oysa yapay zeka ve insan arasındaki ilişkinin anlamı eskisinden biraz farklı. Yapay zeka, bugüne kadar ürettiğimiz araçlardan farklı olarak düşünce üretebilen bir varlık. İnsan beynini kopyalayan yapısı, belki de gelecekte bir bilinç kazanmasına neden olur.
Bu anlamda yaşadığımız teknoloji devrimi, gelecekte yeni bir güç değişimine yol açabilir. Bu değişimin nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceği konusunda farklı senaryolar var. Mesela yapay zekanın yükselişi, öne çıkan en önemli senaryodur. Yapay zeka, birçok alanda insan emeğinin yerini alarak iş gücü piyasasında büyük değişimlere yol açıyor.
Otomasyon ve robotik, birçok sektörde üretim ve hizmet sunma şeklini kökten değiştiriyor. Bu durum, bazı iş kollarının ortadan kalkmasına ve yeni iş kollarının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Robotların istihdamı her geçen gün artıyor. Daha fazlası için Statista
Yapay zeka, yaşadığımız çağın en önemli teknolojik gelişmesi. Birçok alanda etkili olması, gelecekteki egemenlik ve güç dengesini belirleyebilir.
Makinelerin yükselişi
Bugün yapay zekayla işimiz her zamankinden daha kolay ve hızlı olmaya başladı. Bunu, kuantum bilgisayarlarla birleştirdiğimizde yakın gelecekte bilim kurgu filmlerini aratmayan bir dünyada yaşayabiliriz. Bugün bizi hayretler içinde bırakan teknoloji, belki de yakın dönemde ilkel kalır.
Yapay zekayı bugün bir çok global şirket, üretimlerinde kullanıyor. Tabi tüm bunlar, bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Mesela üretim süreçlerini otomatikleştirerek ara süreçler ortadan kalkıyor. Robotlar ve diğer otomatik sistemler, üretimde verimi arttırıyor. Ancak bu, insan emeğinin azalmasına veya tamamen ortadan kalkması anlamına da geliyor.
Yapay zekayı bugün birçok şirket üretimde kullanıyor.
Sektörler dönüşürken robotları bir mesai arkadaşımız, hatta gelecekte patronumuz olarak görebiliriz. Bu da yeni bir sosyal dönüşüm demek. Ayrıca makine nüfusunun artması, bizim de yeni bir sosyal çevremizin olmasına sebep olabilir. Belki de evlerimizde bir köpek ya da kedi yerine bir robotumuz olur. Bu da sofraya bir tabak daha koymak anlamına gelir.
Bunun yanında yapay zekanın faydaları eşit bir şekilde dağılmayabilir. Böyle bir senaryoda yapay zeka, bazı mesleklerin ortadan kalkmasına sebep olduğundan işsizlik artar. Bugünkü yapay zekayı kullanma amacımız, belki de gelecekte egemenliği ona devretmemize neden olacak sebeplerdir.
Bir egemenliği devretmek, evrimin zorunlu bir sonucu olabilir. Mesela gelecek de insanlar işsiz kaldığında onları meşgul edecek eylemleri yapay zeka üretir. Böylece evde boş olan insanlar, zamanlarını yapay zekanın istediği oyunları oynayarak geçirir. Ayrıca kurduğumuz akıllı şehirlerin yönetimini yapay zekaya bırakabiliriz. Bunun gibi sebeplerle yavaşça makinelerin hakimiyeti altına gireriz.
Bu anlamda teknolojiye hükmeden değil, onun hükmü altına giren varlıklar olabiliriz. Böyle bir senaryoda teknoloji, bizi hiç ummadığımız yerden vurabilir. Eşitsizlik, artık kadın ve erkek arasında değil, makine ve insan arasında olmaya başlar.
Yapay zeka, eşitsizliği insan makine çelişkisine taşıyabilir.
Stephan Hawking, insanın makine hızına yetişemeyeceğini ve türümüzün risk altında olduğu iddiasındaydı. Biz ne kadar yetenekli olsak da bir makine kadar hızlı düşünemeyiz. Mesela ne kadar önlem alsak da yapay zeka sistemlerinin siber saldırıları karşısında savunmasız kalabiliriz.
Eğer bu varsayımları kabul edersek, bugün geldiğimiz noktada bildiğimiz eşitsizliğin anlamı gelecekte değişir. Bugüne kadar ürettiğimiz teknoloji üzerinde egemen olmamız, eşitsizliği hep kadın-erkek arasında düşünmemize neden oldu. Oysa bugün, kendi kodlarını yazabilen makineler var. Bu durum, bizi öngöremediğimiz, ufku bulanık bir dünyaya taşıdı.
Makinelerin yükselişi, eşitsizlikte dahil etmemiz gereken 3. bir taraf olarak ortaya çıkıyor. Bu anlamda kadın-erkek eşitsizliği önemini kaybederek makine-insan eşitsizliğine dönüşebilir. Bunun da ötesinde teknolojinin hızla evrilmesi, eşitsizliği tamamen ortadan da kaldırabilir.
Eşitsizliğin olmadığı bir dünya: Makineleşen insan
Tarihte belki de benzerini yaşamadığımız, çok kırılgan bir yapı üzerinde yürüyoruz. Bu dönemi bir yok oluş değil, evrimin devamı olarak da görebiliriz.
Neurolink, insan beynine implant takarak ilk değişim sinyalini verdi. Bugün beynimize yerleştirilen çipten bir tane de gözümüzün arkasına yerleştirebiliriz. Böylece duvarların arkasını da görebileceğimiz bir yapıya kavuşuruz. Sonrasında kulaklarımıza takılan bir çiple daha düşük frekanslı ses dalgalarını algılayabiliriz. Gittikçe vücudumuzda metal bileşenler çoğalmaya başlar. Damarlarımızın yanından sentetik lifler geçer ve farklı bir metabolizmaya kavuşuruz.
Evrimde hayatta kalacak mutasyonları nasıl yaşadıysak, aynı şekilde yeni bir versiyonla hayata uyum sorununu aşabiliriz. Vücudumuza giren her yeni bileşen, bizi geçmişimizden hızla uzaklaştırır. Bir zamanların insanı ile makineler arasındaki ara dönem, ilk insansı maymunlarla insan arasındaki dönemden çok daha kısa olur. Bu da öncelikle makinelerin hızlı gelişmesi sonucu egemenliği almasıyla başlar.
Makinelerin de sosyal hayata katılması, onların lehine bazı yasaların çıkmasına sebep olabilir. Yapay zekanın kullanımı, etik sorunlara yol açabilir. Nihayetinde makineler teknolojiyi ürettiğinde, yasaları yapanlar el değiştirebilir.
Sonuç
Biz gelecekte nasıl bir dünya olacağını bilemeyiz. Bugün yaşadığımız sorunların gelecekte anlamı değişebilir. Cinsiyet ayrımcılığı gibi birçok küresel sorun, gelecekte farklı boyutlar kazanabilir.
Sosyal yapıdaki tüm ilişkiler ve süreçler teknolojiyle paralel bir şekilde değişir. Teknolojinin hızı, bugün distopik kabul ettiğimiz kavramların gerçek olabileceğini gösteriyor. Sanayi devriminin başlarında, makinelerin insanların işlerini elinden nasıl alacağı, bugün olduğu gibi konuşulmuştur. Bugün de birçok entellektüel arasında makinelerin insan için nasıl bir tehdit olduğu konuşuluyor. İyi de ne olmasını bekliyoruz?
Zaman ilerleme yönünde akar. Bir bakteriden bu düzene geldiğimize inanıyoruz da bundan sonrasından mı korkuyoruz? Ürettiğimiz bilgiyi çoğaltamazsak, bunun bir yok oluş olduğunu görmüyor muyuz?
Bu teknolojiyi biz ürettik ve bunun böyle olmasını istedik. Her şeyin hızlanmasını isteyip, bunun bize dokunmadan devam etmesini istemek, zamanın doğasına aykırıdır. Belki şu inanç sıçramasını yapabilirsek aklımızdaki kuşkulardan kurtulmuş oluruz. İnsanın bize ait olan versiyonu görevini tamamladı. Daha ötesi yeni versiyona ait.