Mastodon

Monolog

Kişisel görüşler, düşünceler ve deneyimler. Her şeyin dönüştüğü bir çağda söyleyecek bir şeyim var.

TeknolojiUzay

Elon Musk, Şan ve İnsanlık Arasında Bir Yerde

Hepimizin bir öz değeri var ve tanındıkça bu öz değerimiz artıyor. Daha çok insan tarafından tanınmayı kitlelere ulaşacak bir basamak olarak görüyoruz. Kitleye ulaşsak bile bu bizim için yine de yeterli olmuyor. Bu sefer, yaşadığımız zamanın ötesine uzanarak gelecek kuşakların bizi tanımasını istiyoruz. Ancak bunu başarmak, büyük hayalleri gerçeğe dönüştürerek oluyor. Her büyük hayal de geçmişin izlerini taşıyor.

Elon Musk, geçmişten akan bu hayallerle beslediği tutkusunu gerçeğe dönüştürme fırsatını yakalıyor. Bundan sonra kurulacak hayallerin çapı hakkında da bize bir ipucu veriyor.

İnsan, hayalleriyle var olan tutkulu bir varlık. Geleceği yaşama arzusu, bizi sürekli yeni hedeflere yöneltiyor. Bir hayali gerçeğe dönüştürdüğümüzde, hemen bir sonrakini kovalama cesaretini buluyoruz. Dün hayal ettiklerimizi bugün gerçeğe dönüştürdükçe, yarın hayal edeceklerimizin de tohumlarını atmış oluyoruz. Böylece bugün, aslında geleceğin bir provası haline geliyor.

Bu süreçte, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi çalışıyor, başardıklarımızla gurur duyuyoruz. Zihnimizdeki hayaller gerçeğe dönüştükçe, bizi yansıtan birer esere dönüşüyor. Bize ait olandan ayrılmak zor geldiği için de bu dünyadan kopmak istemiyoruz. Ne var ki, sınırlı ömrümüz tüm hayallerimizi gerçekleştirmemize yetmiyor. Bu yüzden, gelecek kuşakların bizi hatırlamasını, bıraktığımız işleri tamamlamasını istiyoruz. Başardığımız işlerin çapı ne kadar büyükse unutulmamız o kadar zorlaşıyor.

İnsanın bu ölümsüzlük arayışı, sadece diğer insanlarla değil, zamanla da bir iletişim kurma çabasıdır. Tarih boyunca, büyük başarılara imza atmış insanları düşündüğümüzde, geleceğe bir mesaj bırakma arzusu taşıdıklarını görüyoruz. Mesela İlyada destanında Akhilleus, kısa ömründe hak ettiği ünü vermesi için annesi Thetis’ten Zeus’la konuşmasını ister. İskenderiye Feneri gibi fiziken bize ulaşamayan mesajların yanı sıra, Firavunların yaptırdığı piramitler gibi kendini günümüze taşıyabilen anıtsal eserler de vardır. Kendi muhteşemliklerinin ve haşmetlerinin, çağdaşlarını olduğu kadar gelecek nesilleri de etkilemesini istemişlerdir.

Elon Musk’ın Tutkusu, İnsanlığa Yeni Bir Hikaye Vadediyor

Ne var ki antik dönemden bu yana şanın peşinde olan tarihi kişilikler, insanlığın bugünkü gibi bir teknolojik seviyeye ulaşacaklarını hiç düşünmemişlerdi. Uzayda koloni kurma fikri, taptıkları tanrıların dahi aklına gelmedi. Göklere yerleştirdikleri tanrıların ötesine, insan bilincini taşıma düşüncesi, muhtemelen onların hayal dünyasının ulaşabileceği bir şey değildi. İnsanın tutkularının, zamanla Tanrı kavramını da değiştireceğini öngöremediler.

İnsanın şan ve ölümsüzlük arayışı, gelecekteki medeniyetlerin de şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Geçmişten beslenen hayal gücü, bugünün ve yarının hayallerini şekillendiriyor. Elon Musk da bu köprüyü geçmişten geleceğe uzatan isimlerden biri. Onun uzayda koloni kurma tutkusu, sadece bir macera değil, insanlığın geleceğine dair bir vizyon. Musk, geçmişin hayallerini bugüne taşıyarak, geleceğin sınırlarını zorluyor.

İnsanın bu öngörülemez doğası, onu her zaman yeni sürprizlere, yeni hayallere yöneltiyor. Gelecek, her zaman hayal ettiğimizden farklı olsa da adımızı geleceğe taşıma tutkumuzun hiç bitmeyeceği kesin gibi. Elon Musk’ın uzaya yayılma ihtirası da bu tutkunun en somut örneklerinden biri. Onun hikayesi, insanlığın sınırlarını nasıl zorladığının ve hayallerin gücünün bir kanıtı.

Uzay Bize Ne Hissettiriyor?

Elon Musk’ın uzay hayalini bu kadar güçlü kılan, kolektif bilincimizin derinlerinde yatan, gökyüzüne baktığımızda hissettiğimiz o tanıdık merakın ihtiras boyutuna ulaşması. Bu dürtü, onu uzaya roket göndermeye, hatta Mars’ta bir koloni kurmaya itecek kadar cüretkar yapabiliyor.

Evrene karşı ilgimizin ve merakımızın kaynağı, bizi biz yapan, köklerimizle alakalı bir şey. Yıldızlara bakıp hayallere dalmamız, ayın bizde yumuşak duygular uyandırması, içimizde çok derinlerde yatan bir parçamızın, uzayın derinlerinde bir yerle bağlantısı varmış hissi uyandırıyor bende. Kendimizi çaresiz hissetiğimizde, kızdığımızda ya da sevincimizi paylaşmak istediğimizde gökyüzüne bakmamız, oraya seslenmemiz, sonsuz boşlukta zamanın bana unutturamayacağı bir şeyin var olduğunu hatırlatıyor.

Bu bağlamda uzayın bizim için farklı bir anlamı var. Uzayla aramızdaki bu manyetik bağ, bizde onu her zaman keşfetmeye zorlayan bir motivasyon kaynağı oldu. Günlük kaygılarımız, zihinsel faaliyetlerimizin büyük kısmını kapsadığı için belki çoğumuz bunu böyle düşünmüyoruz. Bu sebeple alışkanlıklarımız, bize kendimizi tanıyacak zamanı bırakmıyor. Oysa rutinden sıyrılıp kim olduğumuzu biraz düşünebilsek, gözlerimizi daha çok gökyüzüne çeviririz gibi geliyor bana.

Böyle düşündüğümde Elon Musk’ı anlayabiliyorum. Eğer onun yerinde olsaydım aynı cesareti gösterebilirmiydim bilemiyorum ama imkanım olsaydı, Tanrı’ya bir adım yaklaşmak gibi hissettiğim bu deneyimi yaşamak isterdim.

Her Şey Bir Vizyonla Başlar

Bugün hayallerimizin ulaştığı nokta artık dünyayı değiştirme iddiasında değil. Yapay zeka ile dünyamız zaten değişti ve bizim için yeni bir hikaye başladı. Teknolojide ulaştığımız seviye, zekamızı uzaya taşıdıkça, hayallerimiz de artık dünyadan daha çok evreni kapsar oldu. Bir zamanlar hayal olan uzayda yaşam kurma fikri, artık devreye alabileceğimiz bir projeye dönüştü.

Hayallerimizi gerçekleştirecek gelişmiş teknolojilerimiz ne kadar çok olsa da bunları bir amaç etrafında birleştirecek bir vizyona her zaman ihtiyacımız var. Teknolojiler sonuçta dağınık fikirlerdir ve ortak bir hayali gerçekleştirmek de bir araya gelmelerine bağlıdır. Ancak bu hedefe insanları taşıyacak, onlara bu vizyonun gerçek olabileceğine inandıracak bir vizyonere ihtiyaç vardır. Eğer bu iddiayı gerçekleştireceğine inandığımız bir vizyoner yoksa doğru teknolojilerimiz olsa da aldığımız sonuçlar yanlış olur.

İnsanlığın ortak hayallerinin gerçekleşmesinde Elon Musk gibi vizyonerlerin büyük payı var. Elon, bilinçaltımızda yatan, yaşamı bir üst safhaya taşıyacak uzayda hayat kurma hayalinin bir zaman meselesi olduğunu söylüyor. Sadece dünyayı değil, evrenin kaderini değiştirme fırsatını yakaladığımızı bize hissettiriyor. Mars’ta koloni kurma fikri ve insan bilincini uzaya taşımak, birçok insana bilim kurgu gibi gelse de, Musk bunu olası bir hedef olarak görüyor.

Peki, insanlığın sınırlarını genişletme konusunda bu kadar ihtiraslı olan Musk’ın bu tutkusu nereden geliyor? İmkansız kelimesi, onu neden bu kadar ateşliyor? Bu düşünce tarzını anlamak için onun bakış açısını kavramamızın doğru olacağını düşünüyorum. Bu sebeple Elon Musk’tan biraz bahsetmemiz gerekiyor.

Elon Musk: Sınırlarda Yaşayan Tutkulu Bir Vizyoner

Elon Musk’ın başardıklarına baktığımızda sadece çok zeki bir adamı değil, bu dünyanın dışına taşan bir hayal gücünü de görüyoruz. Hayallerinin onda yarattığı bu tutku, onu aynı zamanda fazlasıyla cüretkar yapıyor.

Musk’ın hayal gücü ve cesareti, onu sıradan insanların düşünmekten bile çekineceği projelere yönlendiriyor. Ondaki tutku, akıllı diyebileceğimiz bir insanın alabileceği risklerin ötesine geçiyor. Öyle büyük riskler alıyor ki, risk alma kavramının içini boşaltıyor.

Musk, belki de yaşamı uzaya taşıma fikrini sadece bir macera olarak görmüyordur. İnsanlığın geleceği, kaynakların tükenmesi veya iklim değişikliği gibi küresel sorunlara çözüm arayışı, Elon Musk’ın motivasyon kaynakları arasında olabilir. Ancak bu perspektifi anlamak için hayallerini daha derinlemesine analiz ettiğimizde, altta yatan temel motivasyonun, geleceğe bir mesaj gönderme şansını yakalaması gibi geliyor bana. Musk, bu fırsatı kaçırmak istemiyor. İçindeki tutku, buna cesaret etmesi için gereken yakıtı ona sağlıyor. Sürekli sınırda yaşaması, onu aklından çok tutkularının sürüklemesine sebep oluyor.

Duyguların Akıl Karşısındaki Üstünlüğü: Elon Musk

Kendisi hakkında böyle öngörülerde bulunmamız, biraz da medyatik olmasından ileri geliyor. Düşüncelerini daha çok paylaşması, ona ulaşmayı kolaylaştırıyor. Sevincini ve üzüntüsünü çoşkulu bir şekilde paylaşabiliyor. Mesela bir zaferin verdiği çoşkuyu içinde tutmuyor, dans ederek onu insanlarla paylaşıyor.

Aynı şeyi hüzünlü anlarında da yapıyor. Öyle ki geçmişte ilham aldığı kişilerin uzay projesini eleştirmesini bir ihanet olarak gördüğü röportajında gözyaşlarını tutmakta zorlanıyor. Duyguları yoğunlaştığında, zihninde dizilip ağzından sözcüklerle çıkmayan düşünceler, gözlerinden yaş olarak akıyor neredeyse. Hayal kırıklığı ve öfke, yüz kaslarını öyle bir ele geçiriyor ki, ne demek istediğini kelimelere ihtiyaç kalmadan anlayabiliyoruz.

Bu duygusal röportaj, Elon Musk’ın içindeki coşku patlamalarını çok güzel anlatıyor.

Önemli insanların sözlerinden ilham alıyor. Herkesin imkansız dediği şeyleri başaran insanlardan olmak istemesini anlayabiliyorum. Herkese benzemek, genelin kurallarına göre yaşamak ve sonucunda edilgen bir başarı elde etmek onu tatmin etmiyor. İnsanlığın bu kadar kısa sürede geldiği noktayı gördüğünde ‘İmkansız’ kelimesi onu daha da motive ediyor. Bu sebeple başarısız ve kaybedenlerin tarafında olmak istemiyor. En azından her şeyin bir kaç denemeyi hak ettiğini düşünüyor.

Yaşadığı dünyanın doğası, bizimkinden farklı değer yargılarını ve bakış açısını içeriyor. İçindeki dünyayı dışarı çıkarabileceği gücü bugün kendinde görebiliyor. İlk defa, hiç düşünmediğimiz, hiçbir fikrimizin olmadığı, hiç hayal etmediğimiz, yaşamaya uygun şekilde evrimleştiğimiz bu dünyanın doğasından farklı, yeni yasaları, gelenekleri ve yeni bir evrimi içeren bir hayat kurmaktan bahsediyor. Elon Musk, özünde yeni bir doğumun haberini veriyor.

Elon Musk özünde romantik bir insan. İçinde içselleştirdiği çok duygusal bir dünyası var. Anıları zihninde hala berrak ve canlı. Zaman çizgisi üzerindeki her anısını sanki hiç unutmamış gibi hatıraları onu yönlendirmeye devam ediyor.

Koş Elon, Koş!

Bilim kurgu kitaplarıyla büyüdüğü yıllarda yarattığı çocuksu hayallerini bugün de korumaya devam ediyor. Bugün bize delice gelen fikirlerinin kaynağı da bu çocuksu hayallerinden geliyor. Bu hayallerin üzerine kurulu dünyasında çevresine mantıklı gelmeyen düşünceler üretmesi de işin doğasına uygun. Dünyayı ileri taşıyan insanların hangisi mantıklı bir şey söylemiştir ki zaten? Bugünü değil, geleceği yaşayan bu insanları, düşünceleri değil, tutkuları sürüklemiyor mu?

Elon Musk'ın vizyon ve misyonu
Elon Musk’ın üniversite yıllarında geliştirdiği vizyon ve misyonu. Kaynak: Entourage

Hep çocuk kalması, onu konuşmaktan daha çok dinlemeye ve soru sormaya yönlendiriyor. Bir çocuk bir şeyi sormaya başladığında o soruyu en küçük atomuna kadar parçalar. Anlayabileceği en basit hale getirmeye çalışırken soru sormayı bir döngüye sokabilir. Soruya başından ya da sonundan başlamasının bir önemi yoktur. Başlattığımız sohbetin ortasından bir yeri yakalar ve yüreğimizi tüketene kadar sormaya devam eder. Hep “Neden?” soru başlığıyla konunun başını ve sonunu en sonunda bir araya getirir. Sonra da kesin bir yargıya varmadan durup düşünür. Benim yaşadığım deneyim şu şekildeydi mesela;

Bayramlaşmaya, el öpmeye, büyük anne ve büyük babanı görmeye gideceğiz?

Neden ellerini öpüyoruz?

Saygımızı göstermek için.

Neden saygı gösteriyoruz?

Büyük oldukları için.

Neden ablamın elini öpmüyorum?

Ben burada sahneden çıkıyorum.

Musk’ın içindeki çocuk da durdurulamaz sorularını sormaya devam ediyor. Sordukça yaşamın gizemine daha çok yaklaşıyor. Yaşamın gizemine yaklaştıkça kozmosun karmaşıklılğı karşısındaki acziyetini, doğanın ona verdiği zihinle giderebileceğini kavrıyor ve daha çok sormaya başlıyor. Bu sorularla zihninde yarattğı hayalleri teknolojiyle gerçeğe dönüştürdüğünde, yaratıcı gücünü keşfediyor.

Musk’ın teknolojiye olan tutkusu, onu sürekli yeni fikirler üretmeye ve bunları hayata geçirmeye itiyor. Bu tutku, onun hayal gücünü besleyen en önemli unsurlardan biri oluyor.

Basit Düşünmek: En Zor İş

Bu döngüyü hayatımızın çocukluk evresinde hepimiz yaşadık. Ancak çocukken sorduklarımızın işlenmesi gereken zaman geldiğinde, zihnin genişlemesi durur ve gerileyerek hayat biter. Çok az insan, zihni genişleyerek hayata devam eder. Elon Musk, bu azınlığın içindeki azınlığa dahil bence. O, olguları hala atomlarına ayırmaya devam ediyor. Bizim anlayışımızı sınırlandıran durum, zihnimizi geleceğe uzatamayınca, geleceği bugüne çekmeye çaĺişmamız. Bu yüzden aykırı fikirleri mantıksız ya da delice bulabiliyoruz. Bugünkü zihnimiz, geleceğin geniş dünyasında bir yamadan farklı durmuyor.

Musk’ın da böyle geniş hayaller kurmasını basit düşünebilmesine bağlıyorum. Herkesin hayatında uyguladığı klasik düşünce tarzını bir tarafa koyuyor. Kabul edilen mantıklı düşünceyi önce atomlarına kadar ayırıyor, bu noktada herkes ona deli diyor, ardından ayrık atomları başka bir şekilde birleştirerek yeni bir düşünce sistemi geliştiriyor. Bu, büyük resmi görmesini sağlıyor. Mesela SpaceX’i kurmaya nasıl karar verdiğini bir röportajında şöyle açıklıyor:

Tarihsel olarak, tüm roketler pahalıydı, bu nedenle gelecekte de tüm roketler pahalı olacak. Ama aslında bu doğru değil. Eğer bir roket neyden meydana gelir derseniz? Alüminyumdan, titanyumdan, bakırdan, karbon fiberden yapılmıştır derseniz… Bunu parçalara ayırıp, tüm bu bileşenlerin hammadde maliyeti nedir diye sorarsanız.. Ve bunları yere yığarsanız ve sihirli bir değnek sallayıp atomları yeniden düzenlemenin maliyetini sıfırlayabilseydiniz, o zaman roketin maliyeti ne olurdu? Ben de, vay canına, tamam, gerçekten çok küçük dedim.

Bir roketin maliyetinin yüzde ikisi kadar. Yani açıkça atomların nasıl düzenlendiğiyle ilgili. Yani atomları doğru şekle çok daha verimli bir şekilde nasıl getirebileceğimizi bulmalısınız. Ve bu yüzden cumartesileri, bazıları hala büyük havacılık şirketlerinde çalışan insanlarla bir dizi toplantı yaptım, sadece takdir etmediğim bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışmak için. Ve çözemedim. Hiçbir sorun yok gibi görünüyor. Bu yüzden SpaceX’i kurdum.

Bu düşünce mantığını, elektrikli otomobilleri yaygınlaştırma hedefinde ve diğer şirketlerini kurarken de uygulamış. Düşünceleri en basit haline indirebilmesi, zihninde binlerce yeni düşünceyi çağrıştırıyor ve bunları birleştirdiğinde herkesin burnunun ucunda olan, ama kimsenin görmediği hazineyi kendisi görebiliyor.

Hayatı boyunca gözlerini içeriye çevirmiş. Bir düşüncenin ters mühendislik yapar gibi orijinine dönmek, sorunun çozümünü de ortaya çıkmasını sağlamış. Her zaman genelin dışında kalarak onu bir adım geriden takip etmeyi başarmış. Böylece soruları tersten sorma yeteneğini kazanmış ve farklı bakış açıları geliştirebilmiş.

Ne Yapmaması Gerektiğini Görerek Öğreniyor

Musk gibi vizyoner insanları anlayabilmenin, onların düşünce yapısına bir nebze de olsa yaklaşabilmenin, gerçekten zorlu bir süreç olduğunu düşünüyorum.

Elon Musk gibi insanları anlayabilmenin, empati yeteneğimizin ötesinde bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Empati yaptığımız kişiyle kendi deneyimlerimizi benzetecek bir mantığı yakalayabiliriz çünkü ortak paydada paylaştığımız veri çoktur. Ancak tutkularının sürüklediği bir insanı anlamak zordur. Bizim için mantıklı olan genele uymaktır. Böyle davranmayan insanların akıldışı davrandığını düşünürüz. Oysa onlar da bizim için aynı şeyi düşünür.

Onlar, aslında bizim de istediğimiz ama cesaret edemediğimiz şeyleri yapacak tutkuyu yakalamış ve güvenli çemberden dışarı adım atabilmişlerdir. Bu yüzden onları anlayamayız ama onlara inanırız. Bize verdikleri ilhamla, sonucun iyi olacağına inanarak onların peşinden gideriz.

Sonunda büyük ödülün olduğu bu düşünce yapısına ulaşmanın ciddi bir bedeli olduğunu söylemeliyim. Bu bedel, başlarda acı veren bir yalnızlığın yanı sıra maddi kayıplar da olabiliyor. Bu insanlar için en iyi öğretmen, başkalarının yönlendirmeleri değil, hayatın kendisi oluyor.

Musk’ın başarısızlıklarından dersler çıkarması ve bunu bir öğrenme fırsatı olarak görmesi de ona pahalıya patlıyor görünebilir. Oysa her başarısız girişiminden çıkardığı dersler o kadar büyük kazançlar getiriyor ki, kağıt üzerinde detaylarla uğraşarak harcayacağı zamanı, vizyonunu daha da geliştirmek için harcıyor. Mesela detaylı planlar yapmak yerine, ürettiği roketlerin havada parçalanmasını daha öğretici buluyor. Bu da onu, klasik girişimcilerden ayırıyor.

Mars Kimin Olacak?

Elon’ın böylesine basit düşünmesi, insanlığın uzayda yeni bir ev hayalini somutlaştırmasını sağlıyor. Bildiğimiz iş yapış şeklinden çok farklı bir tarzı var. Bu deli tarafının, insanlığa çok şey kazandırdığına inanıyorum. Bu merak, Musk’ı Mars’ın fatihi yapabilir. Elon Musk, bugüne kadar belki de birkaç kişinin aklına gelen bir soruyu gündeme taşıyor. Mars kimin?

1967 yılında yürürlüğe giren Dış Uzay Antlaşması‘na göre uzayda hiç kimse egemenlik kuramaz. Uzayın keşfi ve kullanımı, tüm insanlığın çıkarı gözetilerek sürdürülmelidir. Ancak bu yazıda savunduğumuz gibi, bu anlaşma da geleceği görmekte sınırlı kalmamızdan dolayı bir gün geçerliliğini yitirir. O zamanlar bu anlaşmayı hazırlayan ülkeler, bugünkü teknolojiye sahip olacaklarını bilseler, bu anlaşmanın maddeleri daha farklı olmaz mıydı? Bir makinenin düşünce üretebileceğini, fırlatılan roketlerin yeniden kullanılabileceğini hayal etselerdi, nasıl bir anlaşma olurdu acaba?

Bu Dünya’da Yapılan Anlaşmalar Uzayı Kapsar mı?

Bunu daha iyi anlayabilmek için kendimize şu soruyu soralım. Modern zamanların olmadığı bir dönem hiç oldu mu?

Yaşadığımız modern zamanlar, içinde bulunduğumuz zamanı yansıtır. Oysa her modern zaman bir sonrakinin başlangıcıdır. Kısacası yeni bir bilincin başlangıcını tetikler. Mesela 20. yüz yılın başında, içten yanmalı motorların üretilmesiyle otomobiller, bir zamanların sembolü at arabalarının yerini aldı. O güne kadar yollarda yürüyen insanlar kaldırımlarda yürümeye başladı ve yolun karşısına geçerken sağa ve sola bakmak bugün bir içgüdü haline geldi.

Üretilen son teknolojiler, modern zamanların her zaman simgesi oldu. Yasalar, anlaşmalar, yaşam tarzımız, bireysel ilişkilerimiz hatta yaptığımız savaşlar, ürettiğimiz teknolojinin çevresinde şekillendi. 2. Dünya savaşından sonraki yeni dünya düzeninde yapılan anlaşmalar da o dönemin ruhuna özgüydü.

Ancak bugün ortaya konan vizyon, bahsettiğimiz gibi yeni bir hayat vadediyor. Bu dünyanın doğasına uygun yapılan anlaşmalar, öngöremediğimiz bir galaktik medeniyetin ruhuna uygun olmayabilir.

Bu bağlamda 1967’de yapılan bir anlaşmanın hala geçerli olduğu artık tartışılır. O günün şartlarında, insanlara bu anlaşmalar umut vermiş ve bugün daha iyisini kurabileceğimiz bir dünyanın eşiğine getirmiştir. Ne var ki değişimi yok sayan bir anlaşma olamaz. Mesela Dünyada barışın korunması için ve yeni Hitlerler olmasın diye kurulan BM, işlevselliğini sürdürebiliyor mu sizce? Büyük ülkelerin onay vermediği bir karar alabiliyor mu? Alsa bile etkin bir şekilde müdahale edebiliyor mu?

Musk’ın Yanıldığı Nokta: Teknoloji Otomatik İlerler

Bugün tüm hikayelerin sonlandığı ve yepyeni bir hikayenin başladığı bir döneme giriyoruz. Binlerce yıl önce atalarımızın mağaralarından çıktığı gibi biz de başımızı bu dünyadan çıkarıp gözlerimizi uzaya çeviriyoruz. Oyunun dünya sahnesindeki birinci perdesi biterken sahneyi uzayla dekore ediyoruz.

Elon Musk, doğanın bize bir fırsat penceresi açtığına inanıyor. Ben de buna katılıyorum ama teknolojinin otomatik olarak ilerlemediği fikrini doğru bulmuyorum. Musk, bu pencereden girmezsek, zamanı gelince kapanacağını ve bir daha açılmayacağını iddia ediyor.

Tarihte birçok olay var ki ilk denemeden sonra tekrar edilmemiş ve unutulmuştur. İnsanlığın ortak hafızasında o kadar unutulan şey var ki, daha önemli şeyleri hatırlatacak bir anı olmasın. Ne var ki bunlar ortak bilinçaltından silinmez, sadece diğer anıların altında gizli kalır. Ortaya çıkması bir tesadüfe bağlıdır ve o tesadüf bir gün gerçekleşir.

Batlamyusun Dünya merkezli sisteminin yanlış olduğunu Kopernik 1400 yıl sonra ispat ettiğinde kilisenin korkusundan bunu dile getirememiş ve Galileo’ya kadar 100 yıl daha geçmesi gerekmiştir. Doğa, bu gerçeğe açılan pencereyi bir kere açmış ama kapatmamıştır. Bu bilgi hafızamıza girmiş ve bir gün Galileo’nun zihninde yeniden parlamıştır. Bu gerçeği açıklamak Kopernik’e değil, Galileo’ya nasip olsa da gerçeğin kitleler tarafından benimsenmesi yine de uzun yıllar almıştır. Öyle de olsa tarih, Galileo ile beraber Kopernik’i de hafızamıza işlemiştir.

Sonuç

Uzaya çıkma hayalimiz de önümüzde her zaman açık duran bir pencere olarak kalacak ve biz bir gün bilincimizi uzaya taşıyabileceğiz. Elon Musk, bunu kendisi gerçekleştirsin istiyor. Bu projeyi canlandırdığı ve insanın uzayda bir medeniyet kurma hayalini elle tutulur hale getirdiği için Musk bunu başarmayı hak ediyor. 4,5 milyar yaşındaki dünyada, 300 bin yaşındaki modern insanın son 50 yılda yarattığı bilgi, tüm insanlık tarihinde yaratılandan fazla olduğu için bunun gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek. Yarattığımız bu muazzam bilgi, zihinlerimizi Kopernik’in dönemine göre daha geniş ve hazır duruma getiriyor. Yaşadığımız çağ, bir zamanların bilim kurgu fikirlerini sindirecek kadar zihnimizi geliştiriyor.

Musk, bu fırsat kaçarsa yenisinin gelmesi yüz yılları alabilir deseydi daha doğru olurdu. Oysa bu pencere hiç kapanmayacak ama şu anda bizi oradan geçirecek bir vizyoner varken, yüz yıllar boyu beklemenin de bir anlamı yok.

Her şey zamanında güzel. Bu yüzden…… KOŞ ELON, KOŞ!

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir