Adana, Portakal Çiçeği ile Türkiye’nin marka elçisi olabilir mi?
Adana Portakal Çiçeği Festivali, ilk olarak 2013 yılında “Nisan’da Adana’da” sloganıyla düzenlendi. Ertesi yıl, Ayşe Arman’ın Portakal Çiçeği Festivali’nin öncüsü Ali Haydar Bozkurt’la yaptığı röportajı okurken, Adana’nın yeni bir uluslararası festivali daha oluyor diye düşünmüştüm. Sonuçta öyle oldu ve Adana beni yanıltmadı. Üstelik Türkiye’de halkın hazırlayıp sahip çıktığı ilk festival oldu.
2013 yılında ilk düzenlendiğinde Portakal Çiçeği’ne katılım 15 bin kişiydi. Ayşe Arman’ın, katılımcı sayısının 2’ye katlanıp katlanmayacağı sorusuna Ali Haydar Bozkurt o zaman şu cevabı vermiş; “Bizim iddiamız en az üç-beş katı olacağı yönünde!”. Üstelik STK’ların, yerel yönetim ve firmaların destek olmasından dolayı çok mutlu olduğunu da belirtmiş.
Adana Portakal Çiçeği, sadece 6. festivalinde 1,5 milyonu geçerek olağanüstü bir başarı gösterdi. Eğer Covid ve Maraş depremi olmasaydı bugün farklı rakamları konuşuyor olabilirdik. Başladığında şehrin belli sokaklarında olan yoğunluk, bugün kentin bütün sokak ve caddelerine yayıldı. Ayrıca çok kısa sürede ülke çapında tanınan festival, daha sonra uluslararası bir karnaval niteliği kazandı.
Bugün karnavalı izlemeye gelen yabancı gazeteci ve yayıncılar var. Kimisi haber yapıyor kimisi de belgesel çekiyor. Yurt içi ve yurt dışından binlerce insan karnavala katılmak için Adana’ya geliyor. Bu yazı, festivalle başlasa da Adana’yla devam edecek. Her yerde festivaller olsa da dünyada çok az şehir kendinden bir şey ekleyerek onun evrilmesine sebep olur.
Bana baharı tarif eder misiniz?
Baharı ağaçların yeşillenmesinden, toprağın kokusundan ve rüzgarın tenimizde uyandırdığı yumuşaklıktan anlarız derseniz bu genel bir anlatım olur. Bildiğimiz cemrelerin dışında, Adana’da yollara düşen portakal ve turunçlar vardır. Ağaç dalları, portakalları taşıyamadığında bizim için başka bir cemre de düşmüş olur. Bahar, bildiklerimizin dışında farklı sembollerle kendini gösteririr ve bizi dışarı çağıran farklı bir sesi vardır.
Adana’yı marka yapan en önemli faktör bence iklim ve coğrafyası. Aynı iklim kuşağında başka şehirlerde var ama Çukurova biraz farklı. Tanrı’nın bahşettiği doğallık, Çukurova’nın her köşesinden hayatın fışkırmasına sebep olur. Bahar, bizim bakış açımızı değiştirir. Tüm etkenlerle iklim birleştiğinde Adana, muazzam zengin bir şehirdir.
Sert bir iklimde yumuşak duygular ortaya çıkmaz. Hiç bitmeyen sıcaklık, dünyayı farklı algılamamızı sağlar. Senede birden fazla verim veren Çukurova’nın bitmeyen bereketi gibi duygularımız da kendini sürekli yeniler. Ben, bunu toprağa bağlıyorum çünkü yeme kültürünün gelişmiş olması toprağın zenginliği ve iklimle alakalıdır. Her farklı gıda, insan metabolizmasında farklı hormonları salgılar. Bu, koku için de geçerlidir. Baharda Adana sokaklarında turunç ve portakal ağaçlarının kokusu ve rüzgarın bunu her yere taşıması, içimizdeki iyi enerjiyi harekete geçirir.
Isının olduğu her yerde hayat vardır. Soğuk bir iklime göre ılıman bir coğrafyada çeşitlilik daha fazladır. Güneş daha erken Akdeniz’e ulaşır ve mevsimler arası sıcaklık, yaşamı zorlaştıracak kadar büyük olmaz. Bu anlamda biz Adanalılar için baharın bitmeyen bir tarafı vardır.
Adana, festivaller şehridir.
Adana, festival deneyimi yüksek bir şehir oldu. Bu sebeple yerel yönetim ve devletin, Adana’da yapılan her etkinliğin başarılı olacağına inancı var. Bu da yeni etkinliklerin yapılması için cesareti arttırıyor. Adana bu anlamda başarma eşiğini aştı diyebiliriz.
Festivaller birleştirici güçtür. Kötünün yaklaşamadığı ve iyinin etrafında birleşme arzusunu gösteren niyettir. Bunu arzulayan ve isteyen insanlara yapılan bir çağrıdır. Festivaller, yeni dostlukların kurulduğu ve anıların biriktiği etkinliklerdir. Herkesin birbirine pozitif enerji taşıdığı festivaller, yeni başlangıçların ve yeni umutların da doğmasına neden olur.
Adana’da başlayan festivallerin nereye evrileceğini öngöremezsiniz.
Eğer Adanalı olmasaydım ve bir festivalin nasıl olması gerektiği bana sorulsaydı, herkesin beklediği bir cevap verirdim. Mesela kuralları önceden belli, her şeyin belirli standartlar içinde gideceği bir etkinliği tarif ederdim.
Her yerde olduğu gibi Adana’da da festivaller böyle başlar ama bu şekilde gitmez. Festival başladıktan sonra duygunun nerede patlayacağı ve hangi fikirlerin çıkacağını kestiremeyiz. Bu anlamda Adana öngörülemezdir. Birisi Adana’ya bir görev verir o, çok daha fazlasını yapar. Portakal çiçeğinde olduğu gibi festival diye başlar, karnavala dönüşür. Yerel olarak başladığımız etkinliğin ulusala dönmesi bize yetmez. Uluslararası yapana kadar işin ucunu bırakmayız. Bu sebeple Adana’yı kalın çizgiler içine hapsedemezsiniz. Başlarda buna şaşıranlar çok olsa da artık Adana’nın potansiyelini bugün herkes kabul ediyor.
Bu duruma birçok örnek verebiliriz. Mesela Altın Koza ile Türk sinemasını uluslararası alanda duyururuz. Buna ek olarak milli içkimiz rakının Dünya Rakı Festivali olarak literatüre girmesini sağlarız. Bugün Rakı Festivali’nin önünde zorluklar olsa da gelecekte bu durum değişir. Turizme katkısı olan böyle bir etkinliğin engellenmesi akılcı olamaz. Her şeye rağmen bugün engeller olsa da bunlar geçici ama Adana kalıcıdır.
Bilinen en önemli karikatür festivallerinden Çukurova Karikatür Festivali, dünyanın en önemli karikatüristlerine ev sahipliği yapar. Portakal Çiçeği, son 4 yıldır belli sebeplerle kutlanamasa da 12 yıldır milyonlarca insanın katıldığı bir karnavala döndü. Adana, rock festivalinden lezzet festivaline, tiyatro festivalinden piyano festivaline kadar daha birçok festivale ev sahipliği yapar.
Festival hayat demek. İçinde coşkunun durmaması demek. Adana’da da bu çoşku hiç bir zaman bitmez. Her zaman içinde biriken bir enerji vardır ve dışarı çıkacak bir yol arar. Bu da kendini festivallerle gösterir.
Adana neden sanat ve kültür şehridir?
Eğer Türkiye’de bir sanat üssü kurulacaksa Adana’dan daha iyi bir yer bulamazsınız. Bunun haklı sebepleri vardır. Birincisi, Cumhuriyet Dönemi’nde Adana, zenginlik bakımından İstanbul ve İzmir’den sonra gelen 3. şehirdi. İstanbul’daki zengin hayatın neredeyse aynısı bir zamanlar Adana’da vardı. Türkiye’ye zenginlik kültürünü yayan 3 şehirden biridir.
Bunun yanında İstanbul’dan sonra ülkemize kültür ihraç eden en önemli şehirdir. Çukurova, hâlâ çevre illerin çekim merkezidir. Bu sebeple çok kültürlü, çok dinli bir yapıyı kendi içinde eritmiş zengin bir şehirdir. Ayrıca Adana’nın kültürel çeşitliliği, şehirde yüksek bir kültürel zekanın oluşmasını da sağlamıştır.
Bunun yanında zengin bir tarihi vardır. Adana’nın yazılı tarihi 3000 bin yıl öncesine dayanır. Ancak ilk yerleşimlerin sulak yerlerde kurulduğu düşünülürse bu tarih daha gerilere gider. Bölgede ilk yerleşik hayatın Seyhan ve Ceyhan nehrinin deltasında kurulu olması, Adana’nın tarihini MÖ 6000 yılına kadar götürür. Dünyada ilk medeniyetlerin bu bölgede başlaması tesadüf değildir.
Sonuç olarak Adana, sanat ve kültür altyapısı sağlam, perspektif ve estetik zevklere sahip yaratıcı bir şehirdir.
Adana’nın kültür ve sanattaki temsil yeteneği en az İstanbul kadar yüksektir.
İstanbul ve Adana’yı karşılaştırdığımızda İstanbul lehine çok fazla şey söyleyebiliriz. Sonuçta İstanbul’a ne verirseniz onu çok güzel taşır. Örneğin bir finans şehri de olur, sanat da yapılır, bir bilim merkezi de olur. Bunların hepsini İstanbul çok güzel temsil eder. Ne var ki bir şehir, bu İstanbul da olsa, her şey olamaz.
Oysa Adana, en iyi olacağı şeyi yapar. Sanat için hangi element gerekiyorsa sadece onları taşır. Bir tarım ve sanayi şehri olduğu kadar sanat ve kültür şehri olacak moleküller Adana’da vardır.
Ünlü olup İstanbul’a giden bir Adanalının şehriyle bağı kopmaz çünkü buradan beslendiği duygularla üretimine devam eder. Çevresinde olanları Adana’da kazandığı bakış açısıyla yorumlar. Maddi tarafı başka bir şehirde olsa bile ruhu buraya aittir. Kendisi her zaman Adana’nın manyetik alanının etkisindedir. Bu nedenle o tılsımın bozulması zordur.
Fatih Terim çok iyi bir teknik direktördür ama çok coşkulu bir insandır. En büyük yeteneği de heyecanını oyuncuya transfer edebilmesidir. Devre arasında oyuncuya yapılan coşku yüklemesiyle taktiğin bir önemi kalmaz çünkü oyuncunun önünde engel kalmaz. Bunu bir Adana’lı olarak ben anlarım çünkü bu olay sıradan bir gaz verme olayı değil, bir inanç transferidir. Sonuçta her şeyin olur bir tarafı vardır.
Yaşar, içindeki romantizmi Akdeniz’in esintisinde yakalar. Bunun yanında Feridun Düzağaç, şarkılarındaki tınıyı ve duygu derinliğini Akdeniz İklimiyle kazandığı farklı bakış açısında bulur. Haluk Levent, hümanist duruşunu ve liderlik özelliğini Adana’da biriktirdiği anılara borçludur.
Yaşar Kemal, İnce Memed üzerinden Çukurova’yı anlatır. Toprağın insan üzerindeki etkisini bundan daha iyi anlatan belki de başka bir roman yoktur. Yılmaz Güney, isyanını Yeşilçam’a Çukurova üzerinden taşımıştır. Bu insanlar, başka şehirlerde yaşasalar da bu şehrin insanlarıdır ve buranın iklimini yansıtır.
Bununla birlikte Adana, bir gastronomi şehridir. Bugün dünyada kebap, uluslararası bir kelimedir ve dünyanın neresine giderseniz insanlarda yöresel bir yemeği çağrıştırır. Dünyada kebabı Türkler, Türkiye’de ise Adana popülerleştirmiştir. Adana Kebabı, Adana’nın tescilli markasıdır. Demek istediğim sanatta, kültürde ve sporda böyle bir çeşitlilik ancak doğanın bu bölgeye bahşettiği bir lütuf olarak açıklanabilir.
Portakal Çiçeği, iklim sorununda farkındalık yaratabilir.
Küresel bir sorunun çözümü, devletlerin ve kurumların aldığı kararlarla çözülemez. Hatta onların da insiyatifine bırakılmamalıdır çünkü bu kurumların kâr ve siyasi kaygıları vardır. İnsanların bilincinin yükselmesiyle bu sorunlar daha kolay çözülebilir. Bunun da en iyi yolu, insanların bir amaç için bir araya geldiği festivallerde bir tema yaratmaktır.
İnsanlar, eğlenceli anılarını kolay kolay unutmaz. Aşık olduğu veya kalıcı dostluklar kurduğu ortamlar, hatıraları arasında en taze olanlardır. İşlenen konular ve yapılan sohbetler daha akılda kalıcıdır. İnsanlar, böyle ortamları en iyi festivallerde yakalar. Farklı bölge ve ülkelerden gelen insanlar, aynı his ve düşünceleri başka yerlere de taşır. Bu sebeple Portakal Çiçeği, hepimizi etkileyen iklim sorununun her sene bir tema başlığı altında işlendiği bir karnaval olabilir.
İklim değişikliği, hayatımızı olumsuz etkileyen ve konuşması tatsız bir konu. Ancak bunu eğlenerek dünyaya anlatmak da farklı bir deneyim olmalı. Bazen en ciddi sorunlar, neşeli ortamlarda tartışıldığında daha dikkat çekici hale gelir. Baharı kutlayan bir karnavalda dünyanın böyle güzel olduğunu insanlar daha iyi anlar. Ayrıca Çukurova Üniversitesi, bu konuda önemli görevler üstlenebilir. Portakal Çiçeği’nin yarattığı sinerji ve Çukurova Üniversitesi’nin gücü birleştiğinde iklim konusunda dikkatler çekilebilir. Çukurova Üniversitesi’nin güçlü araştırma altyapısı ve uluslararası işbirlikleri, bu konuda proje üretmesini olanaklı kılıyor.
Küresel sorunların bilinmesi, kelebek etkisiyle başlar.
Portakal Çiçeği, iklim gibi küresel sorunlara dikkat çekebilir. Dünyada yaşanan yakıcı sorunların neredeyse hepsi insan kaynaklıdır. Ancak bu sorunun çözümünü doğaya bırakmadan yine insanın çözmesi gerekir.
Farkındalığın artması, kimsenin tahmin etmediği yerlerden gelir. Tarihte bunun en iyi örneklerini Amerika’da görebiliriz. Örneğin Amerika’da bir bilim insanının aldığı insiyatif ile bugün Şubat ayını Siyahi ay olarak biliyoruz. Yine Amerika’da bir kasabada başlayan küçük bir etkinlik, özel bir gün olan “Kadınlar Günü” nü Kadın Tarihi Ayı’na çevirebiliyor. Her yıl Mart ayı, cinsiyet eşitsizliğine daha güçlü vurgu yapar. Irkçılık ve kadın hareketlerini bundan daha iyi vurgulayamazsınız. Dünyadaki iklim sorunu da Nisan’da Adana’dan yükselebilir.
Bunlar hep küçük kutlamalarla başlayan, daha sonra bir kelebek etkisiyle büyüyen hareketlerdir. İnsanlar, dahil olduğu hareketlere gönülden destek verir. Bir festival anında duygular sıcaktır. En katı insan dahi kayıtsız kaldığı bir davaya sempati duyar. O anın sürükleyen coşkusuna direnmek zordur.
Portakal Çiçeği’nin uluslararası bir festival olması, iklim sorununda farkındalığın artmasını sağlar. Adana, iklim değişikliğinde büyük bir hareketin liderliğini yapabilir. İklimiyle marka olan bir şehrin, iklim sorununda öne çıkması kadar doğal bir şey olamaz.
Sonuç
Portakal Çiçeği sadece Adana’da değil Türkiye ve Dünya’da da yankı buluyor. Kötü bir dünyada insanlar güzel şeyler görmek istiyor ve güzel şeyler maalesef gittikçe azalıyor. Ancak iyi tarafından bakarsak, az olan şeyler de insanın içinde özlem duyduğu güzellikleri canlı tutuyor.
Adana, temsil yeteneğinin yüksek olduğunu Portakal Çiçeği ile bir kez daha gösteriyor. Adana, en iyi olduğu şeyi yapar. Bunu bir kalıba girmeden gerçekleştirir. Sonuçta sınırlar aşılmak için vardır.
Portakal Çiçeği sadece Adana için değil Türkiye için de fırsatlar sunuyor. Adana, Türkiye’nin marka elçisi olarak iklim gibi hepimizi yakından ilgilendiren global bir sorunu dünyaya duyurabilir. Bunu da bir bahar karnavalı olan Portakal Çiçeği ile başarabiliriz.