Mastodon

Monolog

Kişisel görüşler, düşünceler ve deneyimler. Her şeyin dönüştüğü bir çağda söyleyecek bir şeyimiz olmalı.

Kültür

Don Kişot: Hayatı Bitirmeden Önce Okunması Gereken Bir Kitap

Yazının ses kaydını dinleyin

Hayatın anlamını onu deneyimleyerek kavrarız. Acılarımız ve sevinçlerimiz bize özgüdür ve yaşadıklarımızdan hayatımızı anlamlı kılan öznel sonuçlar çıkarırız. Bunun yanında başkalarının deneyimleri de bize yol gösterir. Bu, tanıdığımız biri olabileceği gibi bir roman kahramanı da olabilir.

Edebiyat, hayatımızda benzerleriyle karşılaşabileceğimiz insanların tecrübelerini bize aktarır. Klasik eserler, yaşadığımız sürece eskimeyen ve güncelliğini koruyan değerleri bize hatırlatmaya devam eder. Bu sebeple klasik eserleri yeniden okudukça yeni şeyler keşfetmeye devam ederiz. Yüz yıllar öncesinden bize bugünü anlatırlar.

Oysa bazı eserler, kendinden sonra gelen klasiklere de yol göstermeye devam eder. 400 yıl önce doğan Don Kişot’un benzerlerine, bugün de en önemli edebiyat eserlerinde rastlarız.

1605-1615 yıllarında iki cilt olarak yazılan roman, bugün de bize rehberlik etmeye devam ediyor. İlk modern roman olan Don Kişot, geçmişteki değerlerin hala güncelliğini koruduğunu bize gösteren bir başyapıttır. Bugünün resmini bize dört asır öncesinden çok güzel çizer.

Don Kişot, bitmeyen bir kitaptır.

Cervantes, Don Kişot’u, düşüncelerinde yarattığı bir evladı olarak görür. Evladını da maymun iştahlı, zaafları olan ve yanlış düşüncelere yönelecek biri olarak tanımlar. Doğanın ona mükemmel bir beyin vermemesi yüzünden çocuğu sıska ve kuru doğmuştur.

Yazar, kendi zihnini de kısır ve kısıtlı görür. Zihnini, içinde binlerce çaresiz sesin duyulduğu bir hapishaneye benzetir. Yazarın zihninden binlerce iyi ve kötü düşünce geçer. Öyle ki, aklını kandıracak bahaneler üreten, hastalıklı ve sınırlı bir beyindir bu. Bu sebeple, her babanın yaptığı gibi çocuğunu kusursuz görmemek için evladını övmeye çalışmaz.

Cervantes’in, önsözde okura aylak olarak hitap etmesinin bir nedeni vardır. Aylaklık, düşünmenin önündeki en büyük engeldir. İnsanlar, bir işi olmayınca zihinsel faaliyetleri yavaşlar. Oysa aylak okur, düşünerek bir değer üretebilir. Böylece Cervantes, onu aylaklıktan kurtaracak bir ricada bulunur. Don Kişot’u, yani çocuğunu, okura emanet ederek onu eleştirmesini ister. Onun iyi yetişmesi için bu önemlidir. Birbirini tamamlayan bakış açıları, karanlıkta ve herşeyin birbirine girdiği bir karmaşada insanın ilerlemesini sağlayan pusuladır.

Bu anlamda yazar, algılarımızın kendi evladının gelişmesi için gerekli olduğunu kabul eder. Herkes kendi aklının efendisidir ve yanlış gördüğünü de söylemelidir. Sonuçta yeni şeyler, bir diğerinden ilham alarak ortaya çıkar. Bu sebeple kendisi de hikaye devam ederken, yerini başka bir yazara bırakıp okur olur.

Cervantes, yarattığı eserin yüzyıllar boyu okundukça döneme uygun benzerlerinin olacağını söyler. Öyle de olmuştur. Robinson Cruiseo, Guliver ve daha birçok ölümsüz karakterde Don Kişot vardır. Bizim ülkemiz edebiyatında “İnce Memed”, sinemada “Züğürt Ağa” aslında Don Kişot’un devamı değil midir? Cervantes, Stendhal’den Dostoyevski’ye, Flaubert’ten Nazım Hikmet’e kadar birçok yazar ve şairi etkilemiştir.

Don Kişot: Deliliğe Övgü

Kendimizi güvende hissetiğimiz yeri terketmek istemeyiz. Bilmediğimiz bir ortamda birçok belirsizlik vardır. Konfor alanımızın dışında, alışmamız gereken yeni bir çevreye girmek bize zor gelir. Bu, genel kitlenin davranış şeklidir ve kitapta Sancho Panza bunu temsil eder. Hatta insanların geleneklerini anlatan atasözlerine sık sık başvurması, bunu çok güzel özetler.

Bu anlamda hayatımızı bir yanılsama içinde yaşarız. Bir toplumda uyumlu olmak adına inanmadığımız şeyleri de yaparız. Hatta herkes öyle davranıyor diye onun doğru olduğuna da inanırız. Kendi aklımızı, başkasının aklına emanet ederiz. Oysa herkesin aynı şekilde davranması, onun doğru olmasından değildir. Tersine, herkes aynı davrandığı için bize doğru gelir.

Bazı insanlar bu hayatın yanılgısı içinde ömrünü tüketirken bazıları da zamanla bu durumun kendini rahatsız ettiğini hisseder. Herkesin güvende hissettiği çevre, ona yabancı gelmeye başlar. Buna okuduğu bir kitap, bir film ya da bir sohbet neden olabilir. O an söylenen bir söz, bilinçaltında saklı duran bir anı ya da duyguyu canlandırabilir. Neticede çevresinden uzaklaşmaya başlar ve başkalarının deli dediği noktaya sürüklenebilir.

İnsanın anlam arayışı hiç bitmez

Don Kişot, okuduğu gezgin şövalye romanlarından etkilenir ve insanların yanlış yaşadığını görür. Genelde erkeklerin 50’li yaşlarda yaşadığı ve kendinde eksik kaldığına inandığı anlam arayışına çıkar. Kendisini insanların kurtarıcısı olarak hayal eder. Özlediği hayatta haksızlıklarla savaşmak, dul ve genç kızların koruyucusu olmak vardır.

Arzu ettiği hayatı zihninde kurgular ve buna ulaşmayı da “Şövalyelik Kitabına” uygun yapmaya çalışır. Öyle ki, bu zorlu serüvende bir şövalyeyi hayata bağlayan, bu zor hayata katlanmasını sağlayan aşkını hayalinde yaratır. Dünyada hiçbir kadın, Dulcinea Del Toboso’dan güzel olamaz. Bunun tersini savunan için bu durum bir ölüm kalım meselesi haline gelir. Dulcinea, artık onun yediği dayaklara katlanmasını sağlayan, kendisine ilan-ı aşk edildiğinde onu dizginleyen çıpasıdır. Sıska ve bakımsız atı Rosinante, tüm atlardan daha asil bir attır.

Don Kişot, bunun sonucunda gerçek hayattan tamamen kopar. Artık yel değirmenleri onun için bir dev, hanlar birer şato, hanın sahibi de soylu biridir. Çevresine sanal bir gözlük takarak bakar ve aklını kandırır. Dünyanın deliliğinden kaçarken kendi deliliğine tutulur. Öyle ki, serüvenleri bitmeden kitabının basılması, onu bu duruma daha da inandırır. İnanmadığı şey ise deliliğinin ünlü olduğudur.

Don Kişot ve yel değirmeni
Don Kişot, yeldeğirmenini, çıktığı serüvende bir dev olarak görerek ona saldırır.

Don Kişot, hikayesinden yeni hikayelerin çıkacağını hisseder. Kötü taklitlerinin olmasından korktuğu için de 2. kitabın konusu olan yeni yolculuğuna çıkar.

Savunmamız gereken değerlerle neden alay ederiz?

Yaratıcı asilzade La Mancha’lı Don Kişot’un maceraları, Don Kişot ve silahtarı Sancho Panza etrafında döner. Yazar, başka kişilerin öyküsünü yazmaya gerek duymaz. Her iki karakter çevresinde dönen olaylardan herkes kendine ait bir şeyler bulur.

İnsanlar onu tanıdıkça ona münasebetsiz şakalar yaparak eğlenirler. Oysa alay ettikleri şey, bugün de hepimizin savunduğu ama uygulayamadığımız erdemlerdir. Haksızlığa karşı gelmesi, sadakat, doğruluk ve dürüstlük, insanların unuttuğu değerlerdir. Bir insan, bugünün şartlarında bu değerlere sahip olamaz ve bu durum onlara komik gelir.

Oysa insanlar, kendi kötülüğüne güler. Faziletli olmak onlara göre aptallıktır. Saydığımız erdemler gerçek hayatta maalesef insanı değerli yapmaz. Tersine onu küçük düşüren, mağlup, topluma yabancı ve başarısız yapar.

Ancak Don Kişot’un yaptığı bilgece konuşmalar, ona şaka yapanların iç dünyasına bir ayna tutar. Onu deli kabul edenler, gerçekten deli mi yoksa deha mı olduğuna karar veremez. Kendilerinin de özlem duydukları hayatı Don Kişot’ta görürler. Onların söyleyemediği şeyleri o söyler. Bu yüzden yanlarından ayrılmasını istemezler. Hatta romanın sonunda Carrasco, Don Kişot’u yenip evine dönmesini şart koştuğunda Don Antonio, dünyaya büyük kötülük yaptığını söyler.

Don Kişot’tan bugün de ilham alınması gereken bazı dersler

Cervantes, değişimi anlayan ve onu içselleştirebilmiş ender yazarlardandır. Zaman aktıkça, bizi yöneten algılarımızla beraber toplumun da değişeceğini bilir. Algılama biçimimiz de nasıl bir çevrede yaşayacağımızı belirler.

1605 de geçerli olan kurallar, teknolojinin ilerlemesiyle bugün yerini yenilerine bırakır. Sonuçta insanın ihtiyaçları değiştikçe yasalar da değişir. Oysa şartlar değişse de insanın temel dürtüleri aynıdır.

Bu anlamda adalet, eğitim ve yönetim üzerine taleplerimiz, metodlar değişse de özünde aynı isteklerdir. Özgürlük, saygı ve irade 1600’lerde nasıl kutsalsa, bugünde aynı derecede kutsaldır.

Cervantes, Don Kişot’un Sancho Panza’yla yaptığı birçok sohbette bunu çok güzel anlatır. Yazar bu sohbetleri, serüvenler arasındaki boşluklarda gereksiz konuşmalar olarak tanımlar. Oysa burada ironi yapar ve insanların birbirleriyle yaptıkları boş sohbetlerin önemini vurgular.

Don Kişot’un konuşmaları, Sancho da yeni aydınlanmalar yaratır. Sancho Panza’nın sorularıyla da Don Kişot, zihninin keşfedilmemiş en ücra yerlerine ulaşır. Bu etkileşim, karşılıklı yeni değerler üreterek böylece sürer.

Sancho ve Don Kişot arasındaki konuşmalar, iç dünyamızdaki yolculuğumuzdur. İnsanın içinde iyi ve kötü ölçülü olmalıdır. Zaaflarımız erdeme sürekli soru sorarak onu konuşturmalı ve doğruyu bulmamıza yardımcı olmalıdır. Şeytan kulağımıza fısıldarken sağduyu doğru olanı yapar. Şeytanın her dediği yanlış değildir. O, bizi kötüye sevkederken zaaflarımızdan faydalanır. Öyle ki bize o an haz veren ve bize doğru gelen şeyleri de yanında verir. Sağduyu ise bunu iradeyle engeller.

Ancak insandaki iyi ve kötü dengesi bozulunca ölçü kaçar ve kişi budala durumuna düşer. Şimdi bu değerler üzerine Don Kişot ve Sancho Panza arasındaki konuşmalara bakalım.

Yönetim üzerine

Sancho Panza, heveslerine mağlup olan bir karakterdir. Hırsı ve tamahkarlığı, hayaller kurmasına neden olur. Aklı, gerçekle hayal arasında gider gelir. Bu durum, Don Kişot’un kendisine bir cezire verebileceğine inanmasını sağlar. Don Kişot gibi yel değirmenlerini canavar görmez ama bir gün vali olabileceğine inanır. Bu sersemliği onu da Don Kişot gibi şakalara maruz bırakır. En sonunda bir vali olur ama hazırlanan bir senaryonun içinde yalandan bir valiliktir.

Vali olacağını duyduğunda Don Kişot, ona şuursuz birinden beklenmeyecek şu tavsiyeleri yapar;

“Şunu bil ki, yüksek görev ve mevkiler, derin bir kargaşa denizinden başka bir şey değildir. Her şeyden önce evladım, Tanrı’dan kork; çünkü bilgelik Tanrı korkusuyla başlar. Bilge olduğun zaman asla hata yapmazsın.

İkincisi, gözlerini kendine çevirip kendi kendini tanımaya çalış. Varılması en zor bilgi budur. Kendini tanırsan, öküze özenen kurbağa gibi şişinmezsin. Öyle bir şey yaparsan, çılgınlığın tavuskuşunun kuyruğuna, köyünde domuz beslediğini hatırlamak ise tavuskuşunun çirkin ayaklarına benzer. Bu sebeple doğuştan soylu olmayan valiler, görevlerinin ciddiyetine dair bir de ihtiyatlı bir ılım ve yumuşaklık eklemelidirler ki her zaman karşılarına çıkacak fesat dedikodularından kurtulsunlar. Faziletli ve mütevazı olmayı, günahkar ve soylu olmaktan daha değerli say. Kan soydan geçer, fazilet edinilir ve kandan değerlidir.”

Böylece Sancho’daki bilgeliği uyandırır. Dük, onu bir köye vali atadığında Don Kişot’un bu öğütlerini uygulayarak halkın takdirini kazanır.

Vali olduğu cezirede adeleti çok iyi dağıtması, beraber yaşadığı halkı çok iyi tanımasındandır. İçlerinden biri olarak kendisini kandırmak isteyenlerin açığını yakalar. Kurnaz bir insan olarak, kendisinin başkasına uygulayacağı taktikleri, başkaları kendisine uygulamak ister. Kendini tanıdığı için vereceği cezayı ve sorunun çözümünü bilir.

Adalet üzerine

Don Kişot, ideal adaleti her şeyin üzerinde tutar. Vicdanındaki ilahi adalet anlayışını zihninde cisimleştirir. Açgözlü ve hırslı olmak, insanı gerçeği göremeyecek kadar kör yapar ve adalet duygusunu zedeler. Öyle ki, kralın mahkum ettiği insanları önce dinler ve kendi adaletini, kralın adaletinin önüne koyar.

Bu anlamda Don Kişot, Sancho vali atandığında ona adaleti nasıl dağıtacağını anlatır. Şöyle der;

“Bir düşmanının taraf olduğu bir davada karar verme durumunda kalırsan, zihnini kendi davandan uzaklaştır, önündeki davanın gerçeklerine yönel. Güzel bir kadın adaletine başvurursa, gözünü onun gözyaşlarından ayır, inlemelerine kulak verme; istediği şeyi enine boyuna tart ki mantığın onun gözyaşlarında, namusun onun hıçkırıklarında boğulmasın. Fiilen cezalandırdığın kişiyi ayrıca sözle cezalandırma. Zavallıya cezanın acısı yeter. Bir de kötü sözlerinkini eklemek gereksizdir.”

Hüküm verilen kişi zaten zor durumdadır. Bu yüzden onu zavallı biri olarak görmek, insanın kusurlu tabiatını görmektir. Sonuçta Sancho Panza, kendisine gülenleri şaşırtacak kadar iyi bir yönetim gösterir. Ancak bununla bitmez. Bir hakim, tüm tarafları dinlese de yukarıdaki son cümle konuyu vicdana getirir. Yargıcın vicdanı, onun başvuracağı en önemli hakemdir ve güçsüzü güçlüden korur. Don Kişot şöyle devam eder;

“Kendilerini uyanık zanneden cahillerin pek rağbet ettiği gelişigüzel yargıya asla itibar etme. Yoksulların gözyaşları, sende zenginlerin delillerinden daha fazla merhamet uyandırsın ama adaletini etkilemesin. Zenginlerin vaat ve armağanları arasından, yoksulların da hıçkırıklarıyla ısrarlarının arasından gerçeği görmeye çalış. Hakkaniyete yer varsa, yasanın bütün şiddetini suçluya bindirme. Sert yargıç şöhreti de yufka yargıç şöhreti kadar kötüdür. Eğer kararında birini kayıracak olursan, armağının değil, merhametin etkisi ağır bassın”

Sancho Panza, Don Kişot’la çıktığı yolculuğunda çok acılar çeker. Ner var ki kazandığı şeyler çok fazladır.

Ölçülü olmak ve öz değer üzerine

Bugün topluma tepkisini göstermek isteyen insanlar, onun değerlerine saldırarak bunu yapıyor. Özgür olduğunu göstermek adına, kendine bir yetenek kazandırmaktan çok bir kılık seçerek bunu göstermeye çalışıyor. Kendini önemli göstermek adına israf ediyor, başka insanları küçük görüyor. 400 sene önce Don Kişot, bunu Sancho’ya şöyle anlatır;

“Şahsını ve evini nasıl yöneteceğin hususuna gelince Sancho, sana vereceğim ilk nasihat, temiz olmaktır. Asla dağınık ve derbeder giyinme. Özensiz bir kıyafet, gevşek bir kişiliğin göstergesidir hatta sinsilik olarak da yorumlanabilir. Görevinin değerini akıllıca tart. Hizmetkarlarına üniforma verme imkanın varsa şatafatlı olandan değil, mazbut ve kullanışlı üniformalar ver. Bunları hizmetkarlarınla yoksullar arasında paylaştır. Eğer 6 pajını giydirmen gerekiyorsa, onlardan 3’üyle 3 yoksulu giydir. Böylece hem yeryüzünde hem de cennette hizmetkarların olur.

Yavaş yürü, ağır ağır konuş. Seni köylü gibi gösteren hareketlerden sakın. Az ye ki vücudunun dengesi bozulmasın. Şarabın fazlası ne sır saklar ne de ağızda sözü tutar. Bu yüzden içkiyi ölçülü iç. Asla kıyas yapma. Eğer kıyas yaparsan, alçak bulduğun kişi senden nefret eder.”

Özgürlük üzerine

Don Kişot, dindar olmasına rağmen Tanrı ve hayat üzerine son derece zihin açıcı fikirler üretir. Ben, bunu özgürlüğüne bağlıyorum.

Özgür kişi dinini de güzel yaşar. Fikri hür kişi cesurdur ve dogmaları da sorgulayarak tanrı arayışında yeni sorular üretir. Böylece insanlık seviyesini yükselten zihin olgunluğuna yavaş yavaş ulaşır. Belki mağlup göründüğü bu yolda galiptir çünkü ezilmeyi reddeder.

Cervantes, esir düştüğü yıllardaki hislerini anlatmak için Don Kişot’u konuşturmuş olabilir. Bu konuda şu görüşleri aktarır;

“Hürriyet, tanrıların insanoğluna bahşettiği en değerli lütuflardan biridir. Dünya yüzündeki, denizlerin altındaki bütün hazinelerden daha değerlidir. İnsan, tıpkı şerefi için olduğu gibi hürriyeti için de canını feda edebilir, etmelidir de. Bunun tersi esaret ise, insanın başına gelebilecek en kötü felakettir. Kişiye bahşedilen lütuflara karşılık verme mecburiyeti, hür bir ruhu engelleyen bağlardır. Tanrı’nın bir parça ekmek verdiği, bunun için Tanrı’dan başka kimseye minnet duymak zorunda olmayan kişiye ne mutlu”

Bugün insanlar, özgür olmayı daha fazlasına sahip olmakta arıyor. Ne var ki daha çoğuna sahip olmak bağımlılıkları arttırırken özgürlüğü azaltır. Oysa servet ve güç karşısında kayıtsız kalabilmek gerçek özgürlüktür. Bu yüzden Don Kişot ormanlarda gezer ve gökyüzünün altında yatar. Kimseye minnet borcu olmaması, aklını ve ruhunu özgürleştirir.

İrade üzerine

Don Kişot, yolculuğuna çıktığında aslında benliğinde bir yolculuğa çıkar. Zihnini etkileyecek hiçbir şeye izin vermez. Kendisini kandırmaya çalışan duygularını önce iradesiyle törpüler, sonrasında akıl süzgecinden geçirir. İradesi, özgürlüğünün teminatıdır. İçindeki sese o kadar güvenir ki, Cervantes’in önsözde söylediği gibi zihnindeki binlece ses arasından sadece onu duyar. Bu ses, onda neredeyse bir peygamber imanı yaratır. Şu sözleri paylaşır;

“Bazı aptalların zannettiği gibi, iradeyi zorlayabilecek, etkileyebilecek büyünün dünyada var olmadığını bilirim. İrademiz hürdür ve onu zorlayabilecek ne bir ot vardır ne bir afsun. Kimi basit kadınların ve yalancı kurnazların yaptığı şey, bir takım karışımlar, zehirler hazırlayıp insanları delirtmektir. İnsanları sevdirmeye güçleri olduğunu ileri sürerlerse de dediğim gibi iradeyi zorlamak imkansızdır.”

Don Kişot’un 400 sene önce Sancho’ya verdiği öğütler, belki de dünyada insanın sebep olduğu yakıcı sorunların çözümünde yapmamız gerekenlerdir. Hırslarımız ve açgözlülüğümüz belki de yanımızdaki mutluluğu görmemizi engelliyordur. Ne var ki insan hiçbir zaman değişmez. Bundan dört asır önce olduğu gibi bugün de insanlar, önünü göremeyecek kadar kör davranabiliyor.

Sonuç

Romanda yazılan değerler, teknoloji ve çevre ne kadar değişirse değişsin, insan var oldukça olacaktır. Bu değerler her insanın içinde vardır ama az insan bunu gösterecek cesarete sahiptir. Öyle ki bugün imkansızın peşinde koşmayı “Don Kişot’luk yapmak” olarak tanımlarız.

Cervantes, Don Kişot’un suistimal edilmemesi için romanı bitirirken evladını da öldürdü. Ancak hayatımız boyunca yaptığımız yolculuğu nasıl bitirmemiz gerektiğini de gösterdi. Don Kişot, belki aklını kaçırmış şuursuz biriydi. Ancak akıllandığında çevresini herkesten daha iyi anlamlandırabildi ve hayatı iyi biri olarak bitirmeyi başardı.

İnsanlar bugün de kazanmayı kötülükte arıyor. Hayat kötü için de, iyi için de en sonunda bitecektir. Ancak ölüm, bedenimizi çürütse de bu hayata anlam katan isimleri çürütemiyor. Hayata yükledikleri anlam daha sonra yaşayacaklar için bir kılavuz, yeni hikayeler için örnek oluyor.

Bugün edebiyatçılar yeni Don Kişot’lar üretmeye devam ediyor. Bu anlamda Don Kişot, ölmeyecek bir karakter ve hayat var oldukça yazılmaya devam edilecek kitaptır.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.