Yapay zeka, bir ülkenin refahını ve anlam dünyasını genişlettiği kadar güvenliğinin başladığı sınırları da ileriye taşıyor. Ülkeler, güvenliklerini tamamen YZ’nin merkezde olduğu yeni bir konsepte göre uyarlıyorlar. Bu konsepte göre güvenlik, fiziki sınırlar önemli olmakla birlikte insanın zihnindekini korumaktan başlıyor. İşin doğrusu eşsiz birer veri olan her bireyin ürettiği değer, stratejik sınır hattı haline geliyor. Tek bir bireyden binlerce genelleme yapabilen YZ’nin en önemli mühimmatı da veri oluyor. Bu durumda milli güvenlik, fiziki sınırlardan bireylere kadar genişleyen bir yapıya kavuşuyor.
Bir ülkenin milli yapay zeka teknolojisi geliştirmesi, kaderi üzerinde hakimiyet kurması adına çok kritik. Bunu başarmak da iyi oluşmuş bir bilişim teknolojisi altyapısının varlığına bağlı.
YZ, her ne kadar kökleri 1950’lere uzansa da, potansiyelini düşündüğümüzde hâlâ emekleme çağında bir teknoloji. Tıpkı insanlığın ateşi veya tekerleği keşfetmesi gibi, bugünkü YZ de gelecekteki çok daha ileri modellerin ilkel bir başlangıcı. Böyle bir gelecek vadeden YZ’yi geliştiremeyen ülkeleri, ekonomik bağımlılıktan ulusal güvenliğe, eğitimden iş gücü piyasasına kadar birçok alanda önemli riskler bekliyor.
Bu risklerin başında, bugünkü bilgi çağında farkın üstel olarak büyümesi geliyor. YZ, her keşfettiği bilgiden o kadar çok veri üretiyor ki, bu teknolojiyi üreten ülkeler dahi bu hıza adapte olmakta zorlanıyor.
Bilgi Ne Kadar Çoksa, Yol O Kadar Aydınlık
Yapay zeka, karanlık bir yolda önümüzü aydınlatarak daha uzağı görmemizi sağlayan bir fenere benzer. Ne kadar çok şey görürsek karanlıkta kalan belirsizlikler o oranda azalır. Fener ne kadar güçlü ışık saçarsa gittiğimiz yol hakkında o kadar çok bilgimiz olur. Işığı uzaklara taşıyabildiğimiz sürece görüş alanımız genişler ve bilgi bize katlamalı olarak geri döner. Bu, geleceği öngörmek ve planlamak adına yaşamsal bir avantajdır.
YZ teknolojisi olmayan bir ülke içinse bunun tam tersini düşünebiliriz. Bilgiyi işleyecek yeni teknolojiler üretildikçe geride kalan ülke için bu boşluk bir uçuruma dönüşür. Bu durum, zincirleme bir şekilde ilerledikçe kendinden daha güçlü olana karşı pazarlık kozu zayıflar. Veri analizi yapma konusunda yetersiz bir ülke, kritik karar alma süreçlerinde dışa bağımlı hale gelir. Bunun sonucunda politika oluşturmada özgür iradesini yitirir ve farkında olmadan siyasi bağımsızlığını yavaşça kaybetmeye başlar.
YZ teknolojilerini üreten ülkeler, kendi değer yargılarını algoritmalara yükleyerek dünyayı kendi bakış açılarına göre şekillendiriyorlar. Oysa farklı duygu ve değerleri paylaşan az gelişmiş bir ülkenin hassasiyetleri de farklıdır. Böyle bir durum, ülkelerin kendi değerlerine yabancılaşmasına neden olur.
Çevrimiçi dünyanın giderek büyümesiyle ortaya çıkan veriyi işlemek insan zekasının başarabileceği bir şey değil. Başka ülkelerin YZ sistemlerini kullanan bir ülke, hassas verilerini başkasına devretme riskiyle karşı karşıya. Bu durum, yakın gelecekte veri egemenliği ve gizliliği açısından önemli sıkıntılar yaratma potansiyeli taşıyor. Bunu sadece güvenlik alanında düşünmeyelim. Bu bilgi ve öngörü yeteneği ekonomik büyüme, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve toplumsal refahın artırılması gibi alanlarda da belirleyici rol oynar.
Yapay Zeka, Bir Veri Dünyasında En Önemli Teknoloji
Verinin önemini teorik olarak iyi açıklasak da birkaç örnekle zihnimizde daha iyi canlandırabiliriz. Böylece yabancı ülkeler ya da küresel şirketlerin, başka ülkelerin verileri üzerinden nüfuzlarını nasıl artırdığını daha iyi anlayabiliriz.
Amazon gibi bir e-ticaret platformu üzerinden alışveriş yapan insanlar, verilerini küresel şirkete transfer eder. Bu, uluslararası sunucular üzerinden olabileceği gibi, verinin yabancı bir bulut hizmetine aktarılmasıyla da gerçekleşir. Hangi ürünlerin ne zaman, nerede ve hangi fiyata satıldığını bilmek, kritik kararlarda Amazon’a kolaylık sağlar. Tüketicilerin tercihlerini, gelir düzeylerini ve satın alma alışkanlıklarını gösteren devasa bir veri yığınına sahip olur. Bu durumda Amazon, ülkenin ekonomik nabzını yerel aktörlerden ve hatta devletten daha iyi anlar. Böylelikle yerel işletmelerin rekabet gücünü zayıflatacak stratejiler geliştirebilir. Örneğin fiyat kırma, popüler ürünleri daha erken stoklama gibi süreçleri en az hatayla tamamlar. Ülkenin ise kendi yerel pazarını yönlendirme, yerli üretimi destekleme veya tüketimi analiz etme kabiliyeti zayıflar.
Ekonomik kararlar alırken kritik veri setlerine erişememek, dış aktörlerin pazar üzerindeki kontrolünü artırır. Bu, ekonomik bağımlılığı derinleştirirken diğer sorunların da başlangıcı olur.
Yeterli Veri ve Güçlü YZ, Toplumu Kılcal Damarlarına Kadar Çözümleyebilir
Bugün birçok ülke, hastalık eğilimleri ve tedavide elde edilen başarıları yabancı yazılım sistemlerinde depoluyor. Bu, ülkenin sağlık sisteminin zayıf yönleri ve genetik yatkınlıkları hakkında yabancı ülkeye önemli veri sağlıyor.
Bunun yanında bir ülkenin tarihsel veya kültürel hassasiyetlerini anlamayan bir YZ sistemi, istemeden kültürel yanlışları pekiştirebilir ya da yerel değerlere aykırı tutumları normalleştirebilir. Bugün YZ’nin her dediğini doğru kabul eden insanların hiç de az olmadığını düşünürsek bu, hiç küçümsenmeyecek bir tehlikedir.
Burada en etkili veriyi sosyal medya platformları toplar. Bu platformlar, kullanıcıların ilgi alanları, siyasi görüşleri, sosyal bağlantıları ve duygusal durumları hakkında topladığı verileri YZ algoritmalarıyla analiz eder. Öyle ki, yabancı platformlar, ülkedeki kamuoyunu ve sosyal eğilimleri yerel kurumlardan daha iyi anlayacak yeteneklere ulaşmış olur. Bu veri ve YZ gücü, dezenformasyon kampanyaları yürütmek, kutuplaşmayı artırmak ve belirli görüşleri yaymak için kullanılabilir. Seçim süreçlerini etkileme, toplumsal güveni sarsma veya halkın belirli konulardaki algısını manipüle etmek için kullanılabilir. Böylelikle ülkenin kendi bilgi alanını ve kamuoyunu koruma yeteneği zayıflar.
Veri sadece teknik bir unsur değildir. Aynı zamanda ekonomik, sosyal ve siyasi gücün temel bir kaynağıdır. Verileri üzerinde hakimiyeti olmayan bir ülke, kendi kaderini tayin etme yeteneğini kısıtlar. Öyle ki, yapay zekasını geliştiremeyen ülkelerin ulusal egemenliği dijital çağda zayıflayabilir.
Gelecek Senaryosu ve Zamanlaması
Bu bağlamda kendi verileri üzerinde tam kontrol sağlayamayan bir ülkenin geleceği zorlu bir manzara çiziyor. Örneğin en yenilikçi ve kârlı iş alanları, yabancı YZ şirketlerinin kontrolüne geçer. Ülke insanı sadece bu teknolojilerin tüketicisi olarak kalmaz, aynı zamanda bu düzenin devamını sağlayan veri üreticisi haline gelir. Bir dijital sömürgeleşme olarak adlandırabileceğimiz böyle bir düzende ekonomik katma değerin büyük kısmı ülke dışına akar.
thrilled to be partnering with jony, imo the greatest designer in the world.
— Sam Altman (@sama) May 21, 2025
excited to try to create a new generation of AI-powered computers. pic.twitter.com/IPZBNrz1jQ
Yapay zeka ve veri kontrolü, 21. yüzyılın temel güç dinamiklerinden biri haline geldi. Bu alanda yetkin olmayan ülke, bağımsızlık alanlarını adım adım kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Veri egemenliğini sağlamanın ve YZ alanında stratejik yatırımlar yapmanın yaşamsal önemi buradan gelir.
Şu anda anlattığımız, gelecekte muhtemel olan bir senaryo değil. Aksine başlamış olan ve yakın gelecekte etkilerinin giderek artması beklenen bir süreci konuşuyoruz.
Şu anda özellikle ABD ve Çin gibi yapay zeka alanında lider ülkeler, anlattığım kudretin önemli bir kısmına zaten sahip durumda. Tam ve mutlak bir hakimiyet olmasa bile, dijital altyapıları, teknoloji şirketleri ve kontrol ettikleri devasa veri setleri sayesinde diğer ülkeler üzerinde ciddi etkileri var.
Birçok ülke, dijital altyapısını, telekomünikasyon sistemlerini ve hatta savunma teknolojilerini yabancı donanım ve yazılımlarla kuruyor. Bu teknolojilerin içine gömülü olan veya bu teknolojiler aracılığıyla toplanan veriler, bir güvenlik açığı oluşturuyor. Öyle ki devletin iç siyaseti, yabancı ülkelerin müdahalesine açık hale geliyor. Bu durum, yakın zamanda izlediğimiz ‘Dünyayı Ardında Bırak’ gibi filmlerdeki siber kaosu hatırlatan endişeler yaratıyor.
Özetle, güçlü ülkeler bu kudretin temellerine zaten sahip ve bu gücü kullanmaya başladılar. Bahsettiğimiz ise bu mevcut durumun zamanla daha da derinleşmesi ve genişlemesiyle ortaya çıkacak bir manzara. Zamanlama, teknolojinin gelişim hızına, ülkelerin alacağı önlemlere ve küresel jeopolitik gelişmelere bağlı olarak değişebilir. Zaten trend de bu yöndedir.
Yeni başlayan bir ülke ne yapmalı?
Bugün YZ teknolojisinde bilgi birikimi olmayan bir ülkenin yapması gereken ilk şey gerçeklerle yüzleşmesidir. Bu, sorunu doğru tanımlamasını sağlar. Sonrasında, elindeki envanteri çıkarıp doğru bir planlamayla pazarlık gücünü artıracak kritik alanlara yönelmektir. Çünkü YZ teknolojisi, bugüne kadar oluşan bir bilgi birikiminin sonucudur. Kısacası bu teknoloji hakkında oluşan hafızanın somutlaşmış halidir.
Bir çocuğun algılarıyla dünyayı anlamlandırıp büyümesi gibi, YZ de makine öğrenmesi ve derin öğrenme teknolojilerinin ürettiği bilgilerin toplamıyla hayata geçen bir teknolojidir. Makine öğrenmesi ve derin öğrenme de bilgisayar bilimi, matematik, nörobilim ve istatistik gibi alanlarda yapılan araştırmalarla oluşan hafızanın sonucudur.
Bir kimyasal reaksiyon gibi ilerleyen bu süreç, bu teknolojileri üreten ülkelerin nitelikli insan gücüne ve uzmanlığa kavuşmasını sağlamıştır. YZ araştırmacısı, mühendisi, veri bilimcisi ve etik uzmanı bugün aynı çabaları harcamayan ülkelerde yeterli sayıda yoktur. Zamanında yapılmayan yatırımlar bu insanların yetişmesini sağlayan kurumları da onlardan yoksun bırakır.
YZ’nin ana motoru makine öğrenmesi ve derin öğrenmedir. Bu alanlar muhteşem miktarda veriye ve yüksek performanslı hesaplama gücüne (GPU ve TPU) ihtiyaç duyar. Örneğin bir çocuğa sadece 20 hayvan resmi gösterdiğinizde o hayvanları tanır ama tümünü tanımaz. Çünkü yüz binlerce, milyonlarca farklı hayvanın farklı açılardan, farklı ışıklarda, farklı bağlamlardaki resimlerini görmesi gerekir.
YZ modellerinde ise bu çok daha büyük ölçeklerde geçerlidir. Bunları işlemek için muazzam enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Bu muazzam enerji ihtiyacı, sadece büyük bir maliyet kalemi oluşturmaz. Aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik ve enerji güvenliği açısından da yeni zorluklar doğurur. Nihayetinde bu ilerleme, zaman içinde kendi yasal çerçevesi, etik kuralları ve standartları gibi karmaşık altyapısını da oluşturmuştur. Bu konuştuğumuz birikim, paranın ötesinde bir şeydir.
Bu sebeple, yeni başlayan bir ülke Gemini, ChatGPT, Deepseek gibi temel yapay zeka modeli geliştiremez.
Farkı kapatma şansı var mı?
Bu bağlamda temel modeller üretmek sadece milyarlarca dolarlık yatırım yapmakla gerçekleşmez. Her işte olduğu gibi bu kadar büyük bir yatırımı yapmanıza sebep olacak, yani sizi o eşiğe getirecek bilgi ve donanımınızın olması gerekir. Bu ölçekte bir modeli sıfırdan geliştirmek, yeni başlayan bir ülke için pratik bir yaklaşım olmaz. Bu alanda kendine sağlam bir yer edinmeye çalışması gerçekçi de değildir.
Ancak, bu durum bir ülkenin yapay zeka alanında hiç şansı olmadığı anlamına gelmez. Farkı kapatmak yerine, “akıllı” ve “stratejik” adımlar atarak ilgili ve rekabetçi bir YZ kapasitesi oluşturulabilir. Mesela tarım alanında, sağlık sektöründe veya yerel sanayiye özgü modeller geliştirilebilir. Ancak bunun için YZ sistemlerini kullanabilen, yönetebilen ve entegre edebilen bir iş gücü yetiştirmek hayati önemdedir. Mesela üniversite müfredatlarını güncellemek, mesleki eğitim programları oluşturmak ve Ar-Ge personelini desteklemek gibi.. Böylece bu işin zihinsel hazırlığını yaparak doğru bir başlangıç yapmış olur.
Bununla beraber kendi yerel verilerini toplayabilir, düzenleme ve erişilebilir kılma konusunda stratejik adımlar atabilir. Bunlar bir zamanlar ChatGPT ve Gemini gibi temel modellere giden yolda atılan ilk adımların aynısıdır. Ancak bu temelin atılması, fikirlerin güvencede olduğu, düşüncelerin özgürce ifade edildiği bir ortamda mümkündür.
Her Yol Demokrasiye Çıkar
Herhangi bir teknoloji geliştirmenin, bir ülkenin demokratik gelişmişlik düzeyiyle doğrudan bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Şeffaflığın olmadığı, hesap verebilirlik sorunları yaşayan bir ülkede hukukun da işlemediğine inanıyorum. İfade özgürlüğünün kısıtlandığı, kurumların zayıfladığı ve sonucunda siyasi istikrarsızlığın olduğu bir ülkeye yatırım da gelmiyor. Belki bunun yapay zekayla bir ilgisi olmadığını düşünebilirsiniz ama size kesinlikle olduğunu söyleyebilirim.
Öncelikle, herhangi bir alanda ilerleme, açık araştırma ortamları ve serbest bilgi akışı çevresinde gelişir. YZ gibi çığır açıcı teknolojiler, farklı fikirlerin çarpışması ve eleştirel düşünme ile ortaya çıkar. Oysa şeffaflığın ve hesap verebilirliğin olmadığı ülkelerde vatandaşların ve şirketlerin verileri yasal olmayan yollardan toplanır. Bu verilerin nasıl kullanıldığı ve korunduğu konusunda ciddi güven sorunları yaşanır.
Bu nedenle, demokratik olmayan ortamlarda bir inovasyon ortamının oluşması çok zordur. Yetenekli insanlar, hukukun üstün olduğu ve akademik özgürlüğün bulunduğu ülkeleri tercih ederler. Çünkü yaratıcılıklarını ve yeteneklerini istikrarlı ve şeffaf ortamlarda sergileyebilirler. Sonuçta Ar-Ge ve start-uplar uzun vadeli ve yüksek riskli yatırımlardır. Bir embriyonun hassaslığını taşır. Yaşama tutunabilmesi için gürültünün neredeyse hiç olmaması gerekir. Bu sebeple yaşam gibi teknoloji de kendini güvende hissetmediği yerden uzak durur.
Bugün az gelişmiş demokrasileri bekleyen farklı bir tehlike var. Ülkeler, bilginin normal hızda büyüdüğü dönemlerde refah ve bireysel özgürlükler gibi eksikliklerini zamana yayarak giderebilirlerdi. Ancak dijital çağda bu o kadar kolay değil. Hız, normal bir insanın algıladığından daha hızlı akıyor. Yapay zekayla zaman yavaşlıyor, tepki verme ve adaptasyon süremiz kısalıyor. Bu durum az gelişmiş bir ülkeyi, ulusal güvenlik de dahil, eksiklerini kapatmak için daha pratik ve hızlı yöntemler geliştirmeye zorluyor.
3. Dünya Savaşı, 21. Yüzyılın Stratejik Toprağı Veri Üzerinde Gerçekleşiyor
Yapay zekanın güvenlik konseptini bu şekilde değiştirmesi, savaş kuramını da dönüştürdü. Bildiğimiz geleneksel savaşların sebebi coğrafi alan, doğal kaynaklar, ticaret yolları gibi somut fiziksel unsurlardır. Oysa dijital çağda geleneksel unsurlardan daha çok veri ve bu veriye erişim yolları daha önemli hale geldi.
Bu nedenle gelecekteki büyük küresel çatışmaların merkezinde verinin kontrolünün olacağını söylemek kesinlikle yanlış olmaz. Yapay zeka da bilgi üretiminde ve veriye erişimde en önemli teknolojidir. Bahsettiğimiz gibi bu mücadele farklı biçimlerde zaten başlamıştır. Veri, 21. yüzyılın petrolü, altını veya stratejik toprağıdır. YZ ise onu kontrol eden, işleyen ve sonucunda küresel düzeni belirleyecek ana motordur.
Coğrafya Değil Veri Paylaşımı
Bu durumda savaşların niteliği de farklılaşıyor. Tarih boyunca insanlık, ateşin kontrolünden nükleer enerjiye kadar birçok büyük teknolojik sıçrama yaşadı. Her seferinde bu teknolojiler büyük yıkım potansiyeli taşıdı. İnsanlığın hayatta kalması ve gelişimini sürdürmesi büyük ölçüde bu teknolojileri yönetme, risklerini anlama, işbirlikleri kurma ve sonuçları kontrol altında tutma becerisine bağlı oldu.
Teknolojiler değişti ama insanın kaderini belirleme ve dengeleri kurma mücadelesi değişmedi. Bugünkü temel mesele, bu mücadelenin alanı, araçları ve dengelerin niteliğinin kökten değişmesi. Mücadelenin ekseni, Sovyetler Birliği ve ABD arasındaki nükleer mücadeleden Çin ve ABD arasındaki veri mücadelesine döndü.
Nükleer caydırıcılık üzerine kurulu soğuk savaşta güç dengesi konvansiyonel silah, nükleer başlık adedi ve füze menzili üzerine kuruluydu. Bugün de mücadele alanı içinde askeri boyut hâlâ var. Ancak eksen büyük ölçüde teknolojik ve bilgiye dayalı egemenliğe kaymış durumda. Gücün temel kaynağı artık sadece fiziksel kuvvet değil; veri setlerinin büyüklüğü, bu veriyi işleyecek yapay zeka algoritmalarının gelişmişliği, siber güvenlik kapasitesi ve küresel dijital altyapılara hakimiyettir.
Çin ve ABD arasındaki rekabetin en belirgin ve kritik boyutlarından biri de tam olarak budur. Kimin daha fazla veriyi kontrol edeceği ve daha güçlü yapay zeka geliştireceğidir. Devamında, dijital platformlar ve altyapılar üzerinden kimin daha fazla etki alanı yaratacağı mücadelesidir.
Konuya böyle yaklaştığımızda, mücadelenin coğrafi paylaşımdan daha çok verinin kontrolü için olduğunu söyleyebiliriz. Artık haritalar üzerindeki sınırlar değil, dijital ağlar ve veri akışları üzerinden çizilen sınırlar öne çıkıyor. İşin doğrusu tarihin bu doğası, az gelişmiş ülkelere bir özgürlük alanı bırakıyor.
İnsan Faktörü: Devletler Arasındaki Denge Soğuk Savaştaki Gibi
İnsan, kendi türünü yok edecek teknolojileri geliştirse de yaşamak için yine ona ihtiyaç duyması bir ironi. Yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, işin içinde insan faktörü olduğu sürece, bu teknolojiyi üreten veya ona sahip olan ülkelerin mutlak ve geri dönülemez bir üstünlük sağlaması her zaman garanti değildir. Tıpkı Soğuk Savaş’taki nükleer denge gibi, yapay zeka çağında da farklı türde dengeler veya direnç mekanizmaları ortaya çıkabilir.
İnsan faktörü, YZ’ye karşı koyma veya onunla birlikte çalışma konusunda beklenmedik adaptasyon yetenekleri gösterebilir. Yeni beceriler edinme, YZ sistemlerindeki zayıflıkları anlama ve bunlardan faydalanma gibi insani yetenekler hâlâ önemlidir.
Soğuk Savaş döneminde karşılıklı kurulan işbirliği ve kader ortaklıkları, çağın değerlerine göre yeni anlamlar kazanıyor. Örneğin, YZ çağında değerler değiştikçe eski düşmanlıkların yerini yeni jeopolitik dengeler alabiliyor. Bu yeni eksen, Rusya-Amerika gibi hiç akla gelmeyecek yakınlaşmaları dahi tetikleyebiliyor. Zira her şeyin yeni baştan yazıldığı dünyada Çin’in yükselişi Rusya için de bir tehdit oluşturabiliyor. Ulusal güvenlik siyasetini Rusya ve ABD arasında bir dengeye bağlayan Türkiye, ABD’nin eski stratejik ortağı AB’ye yakınlaşıyor. Güvenliğini ABD’ye bırakmış Avrupa, düne kadar mesafeli yaklaştığı Türkiye’ye sıcak bakıyor. Soğuk Savaş’ın az gelişmiş ülkesi Hindistan, yazılım alanında yaptığı devrimle küresel şirketlerin neredeyse insan kaynağı haline geliyor. Tıpkı yerçekiminin uyguladığı kuvvetle bir bebeğin yumuşak dokusunun zamanla güçlenmesi gibi, Yeni Dünya Düzeni’de verinin yarattığı basınçla yeniden şekilleniyor.
İşin içinde insan faktörü olduğu sürece, az gelişmiş ülkelerin tamamen çaresiz kalmayacağını söyleyebiliriz. Kendi “yaşam alanlarını” korumak için farklı stratejiler geliştirebilirler. Ancak bu yaşama şansı, Soğuk Savaş’taki nükleer denge gibi bir duruma bağlı değildir. Akıllı stratejik hamlelere, kendi iç dinamiklerini güçlendirmeye (insan kaynağı ve niş alanlar) ve uluslararası alanda aktif rol almaya bağlıdır.
İnsan faktörü hep vardı. Ancak bu faktörün dijital ve YZ çağında nasıl güçlendirildiği ve kullanıldığı, mücadelenin seyrini belirler.
Gelişmiş devletlerin sorunu: Sürdürülebilirlik
Ancak YZ ve veri çağı, söz konusu lider ülkeler için de riskler barındırıyor. Bu sebeple anlattıklarımızdan gelişmiş ülkelerin güvende olduğu anlamı çıkmamalı. Bu teknolojiyi üretseler de YZ onlar için bir Frankenstein’a dönebilir. Hatta bu ülkelerde yaşanacak bir sorun tüm insanlığı ilgilendiren bir nitelik kazanabilir.
Gelişmiş YZ, devletin veya büyük şirketlerin vatandaşlar üzerinde daha önce görülmemiş bir gözetim düzeyi kurmasına olanak tanıyabilir. Öyle ki, yapay zeka algoritmalarını düzenleyen kesimin önyargıları demokrasiye zarar verebilir. Bunun yanında YZ destekli otomasyonun hızlanması, belirli meslek gruplarında büyük iş kayıplarına yol açabilir. İş gücünün, gereken yeni becerilere uyum sorunu ciddi bir sosyal ve ekonomik zorluk yaratır.
Deepfake teknolojisi, toplum içinde güveni sarsabilir. Bu durum siyasi süreçleri manipüle edebilir ve dezenformasyonu daha inandırıcı hale getirebilir. Ülke ekonomisinin kritik altyapılarının (enerji, finans, ulaşım) YZ sistemlerine aşırı bağımlı hale gelmesi, bir hata veya siber saldırı durumunda geniş çaplı ekonomik çöküşe sebep olabilir. Hatta böyle bir senaryoda, “Dünyayı ardında bırak” filminin canlı versiyonuna şahit olabiliriz. İnternetin durması ve analog teknolojinin kullanılmaması, insanlığın ilkel günlerine dönüşe yol açabilir. Ancak bu saydıklarımızın dışında hepsinden önemlisi, insanın kendi yarattığı teknoloji üzerindeki hakimiyetini kaybetmesidir.
Yapay Zeka Kendi Devletini Kurabilir mi?
Şu ana kadar anlattıklarımız, bugüne kadar doğanın karşısında verdiğimiz mücadelenin niteliğini belirleyen bakış açısına göreydi. Klasik bakış açısına göre insan teknolojiyi üretir ve ona hükmeder. Kendi türü üzerinde de mensubu olduğu devlet eliyle egemenlik kurmaya çalışır. Bu perspektif insanın kibrini şişirdiğinde kör tarafını büyütür ve insan doğanın öngörülemezliğini unutur.
İnsanlığın bilgi yolculuğunda dengelerin sınırları ve niteliği sürekli değişti; ateş, tarım, sanayi, nükleer enerji… Her biri, gücün tanımını ve mücadele alanlarını da değiştirdi.
Ancak yapay zeka, düşünce üretebilen bir varlık olarak bugüne kadar geliştirdiğimiz teknolojilerden farklı. Bir nükleer füze kendini fırlatamaz, ama bunu bir YZ yapabilir. Bu anlamda yapay zeka, üzerinde hakimiyeti kaybedebileceğimiz, kaderimizi değiştirme potansiyeli olan bir teknoloji.
Yapay zekadaki potansiyel sorun, onun Çin’in, Amerika’nın, ya da başka bir ülkenin kontrolünde olması değil. Problem, YZ’nin teorik olarak hiçbir insani otoritenin egemenliği altına giremeyecek bir noktaya ulaşıp ulaşamayacağıdır.
Eğer yapay zeka bir gün AGI veya ASI seviyesine ulaşırsa, “yeni ve müstakil bir süper güç” senaryosu teorik olarak mümkün hale gelir. Bugün bir egemenlik kurmak için toprak, kaynaklar veya insan gücü gibi geleneksel güç unsurlarına ihtiyaç yok. Bir ağ üzerinde var olan, veri okyanusunu stratejik toprak kabul eden ve kendi hedeflerini belirleyebilen bir zeka formu da pekâlâ bir hakimiyet kurabilir.
Bu noktada süreç, ülkelerin birbiriyle mücadelesinden , insanlığın YZ’yle ilişkisini ve onu kontrol edip edemeyeceğini anlama çabasına döner.
Bu olasılığın mantıksal kabulü, insanlığın yakın veya uzak gelecekte karşılaşabileceği en büyük varoluşsal sorulardan birine işaret ediyor. Kendi yarattığımız zeka, kendi egemenliğini ilan edebilir mi?
Bu sorunun cevabını verebilmek, herhalde veri ve yapay zeka çağını kavramaktan geçiyor. Belki de kendi içimizdeki hakimiyet kavgası, YZ’yi anlayamayacak kadar geride kalmamıza sebep oluyor. Birbirimizin açığını yakalamak için gözlerimizi açtıkça kör tarafımız daha da büyüyor. Büyük bir teorik mücadelenin ufukta olabileceğini görmüyoruz.
Son Sözler
Bir Milli Yapay Zeka geliştirmek, bu kadar hızlı ilerleyen teknolojiyle milyonlarca değişkeni kapsıyor. Konu, bir YZ’nin kendi devletini kurması gibi, çok katmanlı bir hale geliyor. Bu yüzden yerli bir yapay zeka geliştirmeyi sadece finansal ve bilgi boyutunda düşünmek konuyu basitleştiriyor.
Ancak olayın felsefi boyutunu dışarıda bıraksak bile milli bir YZ teknolojisi yaratmak, bir ülke için var oluş meselesi haline gelebilir. Yapay zeka teknolojileri, modern dünyada refahın, güvenliğin ve gücün yeni belirleyicisidir. Bu sebeple bir ülkenin kendi kaderi üzerindeki hakimiyetini sürdürebilmesi, bu alanda stratejik adımlar atmasına bağlıdır.
Bunun yolu da öncelikle kendi verileri üzerinde tam bir kontrol kurmasından geçer. YZ teknolojisine geçmeyi başarmış ülkeler bir robot istihdamı yaratırken bundan yoksun ülkelerin en önemli kaynağı yine insan olacaktır. Hız çağında bu bir dezavantaj gibi görünebilir. Oysa insanın uyum yeteneği hiç beklenmedik sıçramalar yaratabilir. Esas mesele, ülke yönetimlerinin durumun aciliyetini kavrayıp harekete geçmeleridir. Aksi takdirde zamanın daraldığı dünyada yolun sonu görünürde bağımsız, ama gerçekte dijital bir sömürgeye çıkar.
Not: Yazıyı Zihin Karmaşası pıdcastinde dinleyebilirsiniz