Değişimin Dayanılmaz Hafifliği
Sırrına varamayacağımız bir şey varsa o da herhalde zamandır. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayız. Ancak uzun yıllar görmediğimiz birisini gördüğümüzde hayatın çok da uzun olmadığını kavrarız. Yaşadığımız değişim bizim için zamanın nasıl aktığını gösteren bir kum saatidir.
Değişmeyen bir şey varsa o da değişimdir.
Değişimin kaderimizde olması sürekli değişen bir dünyada yaşamamızdan kaynaklı. Sonuçta değişebilen bir varlığız. Hiç değişmeyiz desek bile hayat boyunca fiziksel olarak başkalaşırız. Değişim ile ilgili çok atasözü ve deyim duyarız.
İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur.
Hayır değildir.
Böyle gelmiş böyle gider.
Hayır gitmez.
Ağaç yaşken eğilir. (Bence değişimi anlatan en güzel sözlerden biridir)
Değişim, bize bir gereksinim gibi sunulur. Yani bir hastalıktan kurtulma ya da plastik cerrahi gibi algılarız. Bunların bir yere kadar insanın görünümünde ve duygularında değişime neden olduğunu kabul ediyorum. Ama anlatmak istediğim bu değil. Bir fayda sağlamak için “mış/miş gibi görünmek” ten farklı aracısız bir değişimden bahsediyorum.
Bu yazıda anlatmaya çalıştığım, hayatımızın kalitesinin yaşayacağımız içsel değişime bağlı olduğudur. Nasıl mı? Başlayalım.
Değişimi Nasıl Anlamalıyız?
Değişim, düşünmeyi gerektiren, küçük küçük biriken bir olgudur. Bu sebeple uzun zaman alan ve farkedemediğimiz bir süreçtir. Anı yaşarken bunu anlayamayız ama 20 yıl sonra geçmişe dönüp baktığımızda farkı görürüz. Şimdiyi yaşamak “Carpe Diem” değildir. Anı yaşamanın bilinçli bir yaşam olduğunu, değişimin devam ettiğini hissettiğimiz zaman anlarız.
Değişme arzusunu önce düşüncemizde isteriz ama bunun olması için içimizde bir gerginliğin olması gerekir. Bizi, değişmek için bir düşünce çağırmalıdır çünkü değişim bir sonuçtur.
Çevremizle olan ilişkilerimizde yaşadığımız bir sorun, yapmak istediğimiz bir şeyi yapamamak gibi olumsuzluklar bizi yeni arayışlara götürebilir. Bunun tam tersi, bir şeyleri başarmak için plan yaptığımızda yaşadığımız aksamalar karşısında daha tutkulu bir şekilde devam etmemiz, daha kararlı olmamız bize sonucu olumlu olacak gerginlikler yaşatabilir. Bu durum, düşünce ve duygularımızı değiştirir.
Her duyusal etkileşim aslında içimizde olan, olmak istediğimiz şeyi yavaş yavaş ortaya çıkaran bir süreçtir ama an içinde bunu hissetmeyiz.
Değişim Nedir ve Nasıl Değişiriz?
Kavram olarak çevremizde gerçek olarak gördüğümüz olay ve nesnelerin sürekli başkalaşım içinde olmasıdır.
Bir çevrenin içine doğmamızla beraber değişmeye başlarız. Dünyaya geldiğimizde beynimizde az olan sinir bağlantıları, çevreyle etkileşime girdikçe fazlalaşır. Sosyal varlık olmamızdan dolayı yaşadığımız çevreye uygun alışkanlıklar geliştiririz. Bir yere ait olduğumuzda ve başkaları tarafından takdir edildiğimizde, kendimizi değerli hissederiz. Psikolojimiz, bizi değişime zorlayan itici gücümüzdür.
Değişimi kontrol edemeyiz fakat olumlu ya da olumsuz olmasına katkı sunarız. Mesela karşılaştığımız bir zorluk karşısında yeni çareler arayabiliriz. Bunun tam tersi dayanma gücümüzü sıfırlayadabiliriz. Doğa, üzerimizde ince ince çalışarak bizi değiştirir. Yaşamımızın iki önemli evresinde, gençlik ve yaşlılıkta, hayatımızı değiştiren kırılma anları vardır.
Gençlik ve Yaşlılık Döneminde Değişimi Nasıl Algılarız?
Gençken zaman yavaş ilerler. 18’ini yaşarken 40’lı yaşların bize yaklaşamayacağını zannederiz. Bu sebeple her şey bizim için çok basit ve kolaydır. İçimizdeki enerjinin dinamik olması hızlı kararlar almamızı sağlar. Detaylı düşünmek istemediğimizden dolayı yüzeysel fikirlerden büyük sonuçlar çıkarırız. 20 li yaşımızın fotoğrafını çeker, zamanın hep aynı kalacağını zannederiz.
Halbuki hayat sürekli ilerleyen bir süreçtir. Fiziksel durumumuz ve çevremiz değiştikçe düşüncelerimiz ve tavırlarımız değişir.
Değişimi benimseme biçimimiz geleceğimizi belirler.
Gençken değişime açık olduğumuzu düşünürüz. Yeni ve aykırı fikirleri savunuyor görünsek de aslında kendi fikirlerimiz dışında başka fikirlere kapalıyızdır. Değişime açık gibi görünsek de kendi düşüncemize karşıt bir fikirle karşılaştığımızda savunmaya geçeriz.
Dinlemek ve öğrenmekten ziyade münazarayı daha çok severiz. Doğru ya da yanlış kendi savımızı kabul ettirmek için konuşuruz. Ya da dinliyormuş gibi görünür ama kendimizden örnekler vererek durumu açıklamaya çalışırız.
Yaşlandıkça bakış açımız değişir, gençliğimizde yaptıklarımızın muhasebesini yapar ve yeniliklere daha temkinli yaklaşırız. Artık zaman çok hızlı akarken sevdiklerimizin başına bir şey gelmesinden, sahip olduklarımızı kaybetmekten korkarız.
Tecrübelerimize güvenerek hoşgörülü olabiliriz ama önyargılarımızla hareket ederiz. Kendi oluşturduğumuz güvenlik çemberinin dışına çıkmak istemeyiz. Neticede kaybedecek çok şeyimizin olması yaratıcılığı bir tehlike olarak algılamamıza sebep olur.
Gençken erdeme inanmasak da, önümüzdeki iyi veya kötü hayatın yollarını döşeriz. Başarmak için risk alır, hata yaparız ama yeniden başlarız. Yaşlandığımızda kazandığımız tecrübeleri yeni kuşağa aktarırız. Bu döngü, değişimi besleyen bir süreç olarak bu şekilde devam eder.
Değişmeye direnç gösterdiğimiz iki dönem arasında aslında çok değişiriz. Bu safhayı Churchill’in bir sözüyle kapatalım: ” Gençken muhafazakarsan kalpsizsin, yaşlıyken liberalsen aptalsın”
Değişimi İnsanda Farklı Kılan 6 Sebep
Hayat, tüm canlılara bahşedilen ortak bir olgudur. Ne var ki her birimizin yaşamı, bahşedilen ortak hayata farklı katkılar sunar. Davranış modellerimizin kalıtsal olduğunu gösteren birçok çalışma vardır. Çevreden aldığımızı kendi bakış açımıza göre harmanlar ve başkalarına yansıtırız. Bu yüzden herkeste iyilik, kötülük, manevi hayat gibi değerler aynı olmaz.
Değişime neden olan ortak olgular, kişiliğimize bağlı olarak hepimizde farklı etkiler yarattığı için herkesin yaşadığı değişim farklı olur. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Eylem
Hareketsizken diğer insanlardan farklı görünmeyiz. Ne zaman ki etkileşime geçeriz aramızdaki farklar ortaya çıkar. Duyularımızla topladığımızı kendi mizacımızla harmanlayarak çevremizle paylaşırız ve bu eylem anında farklı görünür. (Daha iyi, iyi, kötü gibi)
İçimizde bir gerginlik hissettiğimizde bunu gidermek için eyleme geçeriz. Bizde gerginlik yaratan dürtü bir şeyi arzulamak ya da politik bir sebep olabilir. (Irkçılık vb.)
Yalnızlık
Bazen çevremiz ve kendi beğenilerimiz arasında farklılıklar olabilir. Bu durum bizi içinde bulunduğumuz topluma yabancılaştırır ve kendimizi yalnız hissederiz. Bu gerginlikten kurtulmak için kendi kuralımızı koymak isteriz ya da rahat hissedeceğimiz bir alan yaratmaya çalışırız.
Gözlem
Yaptığımız gözlemler karar alma sürecimizi etkiler. Ayrıca gözlem gücümüzün yüksek olması daha fazla detayı görmemizi sağlar. Ne kadar çok bilgiye sahip olursak vereceğimiz karar o kadar doğru olur. Bunun sonucunda aldığımız doğru kararlar hayat kalitemizi arttırır.
Deney
Hayatımızın ilk yıllarında deneme yoluyla öğreniriz. Mesela bebekken sıcak bir şeye dokunduğumuzda canımız yanar ve o şeyi bir daha ellemeyiz. Yüksek bir yerden düştüğümüzde tekrar oraya yaklaşmayız. Böylelikle deneme-yanılma süreci bütün hayatımız boyunca devam eder. Özellikle gençken yaptığımız hatalar bize tecrübe olarak geri döner.
Empati
Yaşadığımız hayatı başkalarının yaşadığı hayata benzetiriz. Genellikle merkeze kendimizi koyarız. Empati yaptığımızda dahi kendi bakış açımıza göre yaparız. Ancak başka gerçekleri gördüğümüz zaman bugüne kadar ki fikirlerimizi sorgularız.
Kendimizi merkezde değil bütünün parçası gibi görebilmeliyiz çünkü ben ve karşımdaki ben; birbirini tamamlayan iki varlıktır. Bunu biraz açalım:
İnsanlar birbirine duygusal olarak bağlıdır. Birbirini tanımasa bile tamamlar. Dünyanın bir bölgesinde açlık çeken birinin ya da afet bölgelerinde yaşayan birinin duygularını, ona yardım etmeye çalışarak paylaşır. Bu durum insanın kendini iyi hissetmesini sağlar. Daha iyi bir insan olmasına katkı sunar.
Kendimiz değişirken çevremizi de değiştiririz. Bizde eksik olanı diğerinden ilham alarak tamamlayabiliriz. Değişimi dayatırsak çatışma çıkar oysa anlamak istersek kendimizden daha çok verir ve çok büyük bir şey yaratırız. Bu anlamda empati yapabilmek iyi dinlemeye bağlıdır.
Dinlemek
Dinlemek bir şeyi anlamak amacıyla yapılır. Birisi bize bir şey anlatırken anlattığı şeyi duygularıyla aktarır. Sonuçta karşımızdakini, hem öğrenmek hem de empati yapabilmek için dinleriz.
Öğrenmek için bilmediğimizi kabul etmeliyiz. Bir şeyi bilmediğini kabul etmek insanda bir gerginlik yaratır. O halde önce bu gerginlikleri azaltmakla işe başlamamız gerekir. Bu da kusur ve kısıtlarımızın olduğunu anlamakla başlar. Neticede kendini tanıyan insan kusur ve üstün taraflarını görebilir.
Olumlu Değişim: Mutlu Toplum, Mutlu Hayat
Yukarıda saydığımız unsurlar bizi etkilerken toplumda da değişime sebep olur. Birlikte yaşamak bizi hem toplumsal hem de politik bir varlık yapar. Arzu etmesek de bazı haklarımızdan toplum yararına vazgeçeriz.
Toplumdaki her kesim, yapılan fedakarlıktan daha fazla pay almak için birbirine baskı yapar. Burada daha örgütlü olan, hikayesini daha iyi anlatanların söz hakkı daha çok olur. Etki alanı geniş olan, toplumun sesi olur.
Çevremizle olan ilişkilerimiz etki alanımızın gücünü belirler. Birey olmanın bilincine vardıkça kendimize ters gelen şeylere karşı kişisel bir duruş ortaya koyarız. Kişisel duruşumuzun niteliği, etki alanımızın gücüyle birleştiğinde, değişimin niteliğini belirler.
Özetlemem gerekirse;
Etki alanımız büyüdükçe çevremiz genişler. Herkes değişime fikirleriyle katkı sunmak ister. Yeni fikirlerden etkilenmemek imkansızdır. Bunun sonucunda politik duruşumuz da etkilenir. İşte burada fikirlerin yanlış yöne sapmasını engelleyebilmek için popülerlikten uzak durup gerçek ve nesnel doğruyu tutarlı bir biçimde savunuyor olmamız gerekir. Buna “Entellektüel Dürüstlük” diyoruz. Bu kavram bizi birey olarak değerli yaptığı gibi mutlu bir topluma da götürür.
Sonuç
Değişimi benimseme biçimimiz, mizacımıza bağlı olarak, geleceğimizi belirler. Değişimin iyi ya da kötü sonuçlandığını maddi olarak ölçmemek gerekir. Çok varlığımız yoktur ama hayatı mutlu bitiririz. Zengin olabiliriz fakat şüphe içinde yaşayıp ölebiliriz.
Kendimizde olan değişim sınırlıdır. Buna karşılık kendimizde yarattığımız değişim olumlu yönde büyüdükçe bizden sonraki kuşaklara daha büyük şeyler bırakmış oluruz. Bir sonraki kuşak, aktarılan değişimin üzerine kendi katkısını sunarak daha iyisini kendinden sonrakilere iletir ve değişim döngü şeklinde devam eder.
Son Söz
“İçsel olarak değiştikçe yaşamlarımız dışsal olarak değişir.”
Caroline Myss