Mastodon

Monolog

Kişisel görüşler, düşünceler ve deneyimler. Her şeyin dönüştüğü bir çağda söyleyecek bir şeyim var.

Tarih

Leonardo Da Vinci, Resimdeki Hain ve Komünyal Yemek

Bir sanat eserine baktığımda, aklıma zamanda yolculuk gelir. Bilimin ve felsefenin çözemediği bu fenomen, sanatçının hayal dünyasında kendi fizik kurallarına göre çalışır. Leonardo Da Vinci “Son Akşam Yemeği” resmiyle, 1500 yıl öncesine bir yolculuk yapmış ve o anı dondurmuştur. Da Vinci sayesinde, Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde, havarileriyle yaşadığı o anlar zamanın dışında kalır. Zaman, her şeyin üzerinden geçer ama bu kural sanat eserleri için bir istisnadır.

Sanatçı, çok kısa sürede geçici bir duyguyu hayalinde yakalar ve dondurup yaşadığı zamana aktarır. Bazen bir sanatçı, aynı zamanda iyi bir bilim insanıdır. Hayalinde oluşturduklarını somutlaştırmak için bilimden faydalanır. Mesela yaptığı resim ve heykellerde gerçek ifadeleri yakalamak için insan anatomisini iyi bilmek gerekir. Leonardo Da Vinci, bilimin ve sanatın birbirinden nasıl beslendiğini anlatan en önemli tarihi figürlerden biridir.

Rönesans ve Leonardo Da Vinci

“Son Akşam Yemeği”, Leonardo Da Vinci’nin 1495-1498 yılları arasında tamamladığı en önemli yapıtlarındandır. Eser, Milano’da Santa Maria della Grazie Kilisesi’nin iç duvarına resmedilmiştir. İsa Peygamberin havarileriyle beraber olduğu son geceyi anlatır. Ayrıca Hz İsa’nın komünyal yemek esnasında Judas’ın ihanetini açıklamasını tasvir eder. Leonardo Da Vinci resimde, ihanetin açıklandığı anda zihinden geçenlerin yüzlerde nasıl ifade bulduğunu anlatmıştır.

Batı, Rönesans’la birlikte sanat ve bilimde dogmalardan kurtulmayı başarmıştır. Bu nedenle “Son Akşam Yemeği”, Rönesans Dönemi’nden başka bir zamanda yapılsaydı muhtemelen yüz ifadeleri başka olurdu. Eserin Rönesans Dönemi’nde yapılması, ayrıca dönemin sembol ismi Leonardo Da Vinci tarafından resmedilmesi, eserde ifade edilen duyguların daha canlı görünmesini sağlar. Bunun sebebi, Rönesans Sanatının insan odaklı olmasıdır. Resimdeki haini ve komünyal yemeği anlatmadan önce Rönesans’a ve Leonardo Da Vinci’ye kısaca değinmemiz lazım.

Leonardo Da Vinci, Devrinin Ötesindeydi.

Leonardo Da Vinci, Rönesans Dönemi’nde yaşamış, döneme en çok katkı sunan bilim insanı ve sanatçıydı. Astronomi, fizik, tıp, mekanik, botanik, resim ve heykel gibi birçok bilim ve sanat dalında çok önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Hatta bu çalışmaların sonucunda birçok buluşun öncülüğünü de yapmıştır. Örneğin bir insanın uçabileceğini gösteren çizimlerin, 1900’lü yıllarda Wright kardeşlerin yaptığı çizimleri gölgede bıraktığı söylenir.

Leonardo Da Vinci'nin 15. yüzyılda çizdiği kanat çizimi
Da Vinci’nin çizdiği kanat eskizi
Leonardo Da Vinci'nin helikopter ve paraşüt çizimleri
Leonardo Da Vinci'nin helikopter ve paraşüt çizimleri
Helikopter çizimleri

Rönesans sanatında konu, dinden daha çok insan üzerinedir ve insanın doğa ile ilişkisi çok kullanılmıştır. Eğer sanatta konu insan ise, onun anatomisini bilmeden canlı hayatı resmetmek olmaz. Leonardo Da Vinci, taşıdığımız bedenin nasıl bir yapı olduğunu anlamak için insan ve hayvan ölülerini incelemiştir. Bu sebeple bütün hayatı boyunca not almış ve bir öğrenci olarak kalmıştır. Bu anlamda ömür boyu iç yolculuğunu sürdürmüştür diyebiliriz. Bunun sonucunda insan psikolojisini etkileyen faktörleri inceleyerek bunu yapıtlarına yansıtmıştır.

Etkilediği birçok bilim insanı ve düşünür, resimlerine gerçekliği nasıl verebildiğini çözememiştir. Mona Lisa’nın boşluğa bakarak gülümsemesindeki zıt duyguları nasıl yansıttığı hep merak edilmiştir. Burada, Da Vinci’nin anatomi çalışmalarındaki bulgularını resimlerine aktarabilmesi mutlaka etkili olmuştur. Son akşam yemeği resminde de insanların yüz kaslarının baskı altında nasıl tepki verdiğini çok iyi aktarmıştır.

Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa Çalışması
Mona Lisa’nın yüzü aynı anda farklı ifadeleri yansıtır.

Beyin Yalan Söylemez

Son Akşam Yemeği resminde, yüz hareketlerine göre hain kendini ele vermektedir. Biraz dikkatli bakan birisi, eğer olay hakkında bir bilgisi olmasa bile, resimdeki yüzlerden sadece birinin gölgede kaldığını görür. Yüzün karanlıkta kalması, yüzünün kızarması olarak da yorumlanabilir. Da Vinci burada, Judas’ın yüzünü İsa’dan kaçırmak istediğini ama suçluluk psikolojisiyle kaçıramadığını gösterebilmiştir.

Beyinde alternatif gerçeklik yaratmak çok zordur. Beyin, neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilir. Bu sebeple, gerçekle yalanı yan yana depolamak çok güçtür. Beynin, gelen uyarının dışında başka bir algı yaratabilmesi için insanın kendi içinde hayali bir nesne yaratıp bunu algılaması gerekir. Bunu dünyada en iyi yapanlara her yıl Oscar verilir.

İnsan, algılarından elde ettiği duyumlardan farklı duygular geliştirir. Bu duyumların kendi içinde dereceleri vardır. Mesela acıyı tanımlayan duygu çok yoğunsa, yüzün alacağı ifade az acı çekene göre daha farklı olur. Bu, vücudun duyguları ifade eden bölgelerindeki kasların ve kirişlerin, duyumların derecesine göre farklı hareket etmesinden kaynaklıdır. Bu yüzden Rönesans Dönemi sanatçıları, insan yapısını çok iyi tanırdı. Yalnız burada Leonardo da Vinci’yi yine de ayırmak gerekir. Biz, bunu genel bir eğilim olarak görebiliriz. Oysa Da Vinci’de önü alınmaz bir merak tutkusu ve cesaret vardır. Bu özellikler, onun Rönesans Dönemi sanatçısı olmasa da bu şekilde davranacağının kanıtıdır.

Leonardo da Vinci’nin anatomi tutkusu daha önce de söylediğimiz gibi yapıtlarında kendini gösterir. Burada da bir sinirin hangi kası oynatacağını bilerek “Son Akşam Yemeği” resmini yapmış olmalı. Bu özelliği, Da Vinci’nin eserlerinde anlatmak istediği duyguyu daha canlı ve gerçeğe yakın aktarmasını sağlamıştır.

Leonardo Da Vinci’nin Merakı ve Cesareti

Da Vinci, onlarca kadavra üzerinde çalışmıştır. Notlarını sağdan sola doğru yazmış, 200’ün üzerinde anatomik çizim yapmıştır. Da Vinci’yi farklı kılan unsurlar arasında doğru çizimler yapması, aynı oluşumu farklı açılardan çizmesi ve oluşumları birden fazla planla görüntülemesi yatar. Ayrıca sayfa kenarlarındaki not yoğunluğu, çizimlerin kapsamlı gözlemlere dayandığını gösterir.

Leonardo Da Vinci, Giardino Bruno ve Galileo gibi insanların cesareti olmasaydı, insanlığın bu durumlara gelmesi çok zordu. Bizler, tarihte bu insanlar yaşadığı için bu kadar cesur konuşabiliyor ve hayaller kurabiliyoruz.

Bruno, inandığını inkar etmediği için yakılmıştır. Bilimsel dürüstlük nasıl bir duyguysa, insan yakılacağını bilse bile doğruyu söyleme cesaretini gösterebiliyor. Leonardo Da Vinci de eğer yakalansaydı muhtemelen öldürüleceğini biliyordu.

İnsanlar, Rönesans’ın yaşandığı dönemde, öldükten sonra aynı bedenle Tanrı huzuruna çıkacağına inanırdı. Buna rağmen Leonardo Da Vinci, mezarlıklardan ceset çıkarıp kadavra olarak kullanmıştır.

Resimdeki Hain ve Komünyal Yemek

Burada değinilmesi gereken iki unsur var. Birincisi Yahuda İskariot’un ihanetidir. İkincisi ise ihanetin arkasında gizli kalan komünyal yemektir.

Yahudi geleneğinde, Mayasız Ekmek Bayramı’nın ilk günü Fısıh Kurbanının kesilmesi gerekir. Ardından yenen komünyal yemek ile Yahudilerin Mısır’dan çıkışı anılır. İsa, yemek esnasında bir daha aralarında olmayacağını, bu son yemekleri olduğunu ima eder. Ardından eline ekmek alıp şükrederek havarilere dağıtır ve yemelerini buyurur.

“Bu, uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın” der.

Yemekten sonra kaseyi alıp “Bu, uğrunuza akıtılan kanımdır ama bana ihanet edecek kişinin eli şu anda benimkiyle birlikte sofradadır” der. Bunu söyledikten sonra havariler arasında kimin olabileceği hakkında tartışma başlar. Matta İncili, Yahuda İskariot’u konuşturur diğerleri sadece ima ile belli eder.

Peygamberlerin Üstün Özellikleri

İsa bir peygamberdi ve diğer insanlardan üstün özellikleri vardı. Neticede her peygamber gibi o da insan psikolojisini çok iyi anlamış olmalı. İnsan tanıma yeteneği çok yüksekti. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, normal insanların dünyasını bedenleriyle yaşarken, zihinlerinin ulaşamayacağı bir üst seviyeye de çıkabilmesidir. Peygamberler, zihnin kavrayışının ötesini de anlamlandıracak güçlü sezgilere sahiptir.

Peygamberlerin imanı, çevresindeki inananlardan derece olarak çok üstündür. Çevresindeki insanların iman kaynağı peygamberdir dolayısıyla o, diğerlerinin gelmek istediği noktaya varmıştır. O noktaya varmanın ağır bedelleri olduğunu bildiği için karşılacakları tehlikenin farkındadır. İsa’da kendisiyle beraber havarilerinin hayati tehlike yaşadığının farkındadır. Bunun sonucunda kimin ne yapacağını büyük ihtimalle tahmin etmiştir.

İnsanlar baskı altındayken, hele bu hayati bir tehlikeyse, yanlış kararlar verebilir. İsa, Yahuda İskariot’un böyle bir anlaşma yaptığını, en azından havarilerden birinin böyle bir anlaşma yaptığını duymuş olabilir. O anda hainin kim olduğunu bilmese de biliyormuş gibi davranmış olabilir. Sonuçta bunu masada söyleyerek havarilerin yüz hareketlerinden, tavırlarından kimin ihanet ettiğini anlamış olabilir. Nitekim kim olduğunu da anlamıştır.

Resimde Judas, hain açıklandığında yüzünü İsa’nın yüzüne tam çevirememektedir. Hareketlerine hakim olmakta zorlandığını masadaki tuzluğu dökmesinden anlıyoruz. O dönemde tuz dökmek uğursuzluk alametiydi. İsa, psikolojinin ağırlığının o kadar farkındadır ve havarilerini o kadar iyi tanımaktadır ki daha önce Petrus’a, yakalandığında kendisini 3 defa inkar edeceğini söylemiştir.

Kurban ve Toplu Yemek

Toplu yemek inanışı ilkel çağlardaki bir inançtan doğmuştur. Öyle ki bugün de hala bazı bölgelerde bir töre olarak uygulanmaktadır. Freud, Totem ve Tabu kitabında, toplu yemek seramonisini, ilkel dinlerin Tanrı olarak kabul ettikleri totem inanışıyla ilişkilendirmiştir.

Totemi temsil eden hayvanın eti, sungu olarak Tanrı’ya sunulur ve eti hep beraber yenirdi. Kurbanın etinden yiyen ve kanını içen insanlar, tanrının etinden yediklerine inanır ve kendilerini Tanrı’yla özdeşleştirirdi.

Antik dönemde kurbanlık hayvanın kendisi kutsaldı. Hayatına dokunulamazdı. Kurbanlık hayvan, topluluk ile Tanrı arasındaki bağı maddileştiren nesneydi. Yaşamına son verilmesi için klanın ortak karar alması gerekirdi. Kurban etinden herkes payına göre yemek zorundaydı. Kurbanlık hayvan hem Tanrı’nın kendisi hem de klanın bir üyesiydi. Bu sebeple yenen et, Tanrı’nın etiydi. Bu yüzden klan üyeleri, Tanrı’yla aynı maddeden yapıldığına inanmıştır.

İlk Günah

İnanışa göre kardeşler topluluğunun ilk günahını temizlemek için İsa kendini feda eder. Dünyadaki birlik ve bütünlük bir cinayetle bozulmuştur ve ilk günahın cezasını insanların çekmesi gerekir. Freud burada Darwin’in çalışmalarına atıfta bulunarak ilk insanlarda toplu olarak gezilen döneme dikkat çeker. O dönemde babayı kendine rakip gören oğulların babayı öldürerek egemenliği ele geçirmelerini anlatır. Daha sonra yaşanan pişmanlık babayı tanrılaştırmış ve totem olarak bir hayvan figürüne dönüştürmüştür.

Talion Yasası, birini öldürmenin kefaretinin ancak bir başkasının hayatını feda etmesiyle ödeneceğini söyler. Bu kişinin yaşamını feda etmesinin nedeni, akıtılan kanın sorumluluğudur. Oğul, babaya olan borcunu kendini feda ederek en ağır şekilde öder. Ancak karşılığında tanrılığı alarak onunla en büyük barışı yapar. Bu da kendini, antik totem yemeğinin komünyon şeklinde tekrar ortaya çıkmasında gösterir. Bu yemekte kardeşler yani insanlık, oğulun yani tanrının etini ve kanını tüketmekte, böylece kutsallaşıp Tanrı’yla bir olmaktadır.

Hıristiyan inanışına göre ise ilk günah, Adem’in yaşam ağacından yasak meyveyi yemesiyle başlar. Tanrı, düşük duruma gelen Adem’i Aden’den kovup dünyaya gönderir. İnsanlık, günahtan önce Tanrı’nın suretine sahiptir. Aden’den kovulduktan sonra insanın tabiatta geçirdiği mirası alması, ilk günahı da miras olarak almasına bağlıdır.

Gerek mitolojide gerekse ilkel çağlarda, Tanrı’ların öfkesini dindirmek için önemli kişilerin kurban edildiğini görürüz. Bunlardan en ünlüsü, Agamemnon’un kızı İphigenia’yı Tanrıça Artemis’e kurban etmesidir. Agamemnon tanrıçayı kızdırınca Artemis, donanmanın Truva’ya gitmesi için gereken uygun rüzgarların esmesini engeller. Bunun sonucunda Agamemnon kızını kurban etmek zorunda kalır. Aynı şekilde İsa’nın da kendini Tanrı’nın oğlu olarak feda edip tüm insanlığın kefaretini ödeyeceğine inanılır.

Kardeşliğin Sembolü: Toplu Yemek

Topluca yenen yemeğin sembolik bir anlamı vardır. Sofraya oturan insanlar kardeştir ve kardeşler birbirine hainlik yapmaz. İnsan, bir kişinin sofrasına kabul edilirse sofra sahibinin koruması altına girmiş olur. Bugün de bazı bölgelerde aşiretler arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için barış yemekleri verildiğini görürüz. İlkel toplumlarda klandaşlıktan toplum hayatına geçildikçe aynı toplum içindekiler akraba sayılır.

İsa, belki kendisine yapılacak ihaneti daha önce sezmiş ama bunu komünyon yemeğine kadar söylememiş olabilir. Bunun dışında bunu bir mesaj olarak yemek esnasında söylemek isteyebilir. Ayrıca toplu yemek yiyenlerin kardeş olduğu ve kardeşlerin birbirine ihanet etmemesi gerektiğini vasiyetine eklemek istemiş olabilir. Belki de akrabalardan birisine verilen zararın bir kişiye değil tüm topluma verilmiş sayıldığını anlatmak istemiştir. Sonuçta akıtılan kanın sevabı da günahı da bir kişiye değil, grubu oluşturanlara aittir.

Sonuç

Sanat dışında anı dondurup gelecek zamana aktarabilecek başka bir araç yoktur. O an yaşadığınız hisleri yeniden aynı şekilde yaşayamazsınız ama sanatçı yaptığı heykele ya da resme o anı işler. Öyle ki sanatçının aktarma yeteneği sayesinde o anın duygularını orada yüzyıllar boyunca bulursunuz. Sanat zaman üstüdür ve süreklilik gösterir. Tarih o eser üzerinden yeniden anlatılır.

Her sanat eseri zaman üstü olacak diye bir kaide yoktur. Burada eserin ahengi ve mükemmel olması, sanatçının bilinç dünyasından kattığı aşkın bir bilinçle mümkündür. Leonardo Da Vinci’nin bilinci, yaşadığı çağın çok ötesindeydi ve eserleri gelecek kuşaklarda da güncelliğini koruyacaktır.

Bu anlamda tarih de kişiler üzerinden anlatılan bir bilimdir. Eğer son akşam yemeğinde Hz. İsa olmasaydı, Leonardo Da Vinci bu resmi yapmazdı. Bu, tüm tarihi olaylar için böyledir. Neticede kitleleri bir insan sürükler. Onun duyguları ve fikirleri, kendisini takip edenler tarafından taşınır. Gelecek kuşaklar, o an ki olayları tarihi kişilikler üzerinden okur.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.