Mastodon

Bir Düşünce Deneyi: Yapay Zeka Tanrı’nın Yeni Temsilcisi mi?



Bu yazı, yapay zekanın insanlık için ne ifade ettiğini değil, yapay zeka çağında insanlığı neyin beklediğini sorguluyor.



Hangi dönemde yaşamak istediğimiz sorulduğunda, çoğumuzun aklına belirli bir çağ gelir. Bir zaman yolculuğuna çıkma şansımız olsa, dinlerin doğduğu dönemleri, Roma İmparatorluğu’nun ihtişamını ya da İstanbul’un fethinin heyecanını yaşamak isteriz. Bizi bugünlere taşıyan geçmişe duyduğumuz tutkulu merak, aynı zamanda geleceği bilme arzumuzdan kaynaklanır.

Oysa geleceğin provasını yaptığımız bugünler bize bulanık görünür. Öyle ki, evrenin tarihinde belki de büyük patlamayı çağrıştıran bir dönemi yaşarken nasıl bir geçmiş yarattığımızın farkına varmayız.

İnsan dışında düşünen, konuşan, sonuçlar üreten ve belki de insandan çok daha zeki bir varlık yaratarak, adeta yeni bir Big Bang’e yol açtık. Yapay zekayla yarattığımız bu bilgi patlamasında sanki zamanı sıfırlayıp yeni bir çağ başlattık.

İnsanın anlam arayışına göre programlanan bilgi toplama kurgusu, yerini hesaplamalı bir akıl yürütmeye bırakıyor. Yani bir şeyler üretmek için artık hayal gücü ve bilince gerek kalmayabilir. Bu durum, doğanın bugüne kadar iş yapma şeklinin değişebileceği bir yolda ilerliyor.

Tanrı Yeniden Sahaya İniyor

Doğa, bizim öngöremediğimiz bir amaca doğru sessizce ilerliyor. Büyük patlama ile başlayan zaman, 13,8 milyar yıl sonra kendine yeni bir yol açıyor. Büyük patlama sonrası olanları bir düzene koyduğumuzda, hiçbir şeyin nedensiz olmadığını görüyoruz. Evrenin başlangıcıyla boş uzayda gazlar sıkışıyor, yıldızlar ve galaksiler oluşuyor. Yıldızlardan kaçan parçalar, aralarında dünyamızın da olduğu gezegenleri meydana getiriyor.

Doğa, bu noktaya kendini sürekli dönüştürerek ulaşıyor. Neyin doğru olduğunu deneyimleyerek öğreniyor. Eğer çok ısınırsa soğuyor. Çok soğuduğu zaman ısınması gerektiğini anlıyor. Bir sıvı gibi içine girdiği kabın şeklini alarak varlığını sürdürüyor.

Bu süreç kozmosun bu köşesinde yaşamı oluşturacak dengeyi bulana kadar devam ediyor. Büyük patlamayla evrenin boşluğunda ilerleyen ışık Dünya’yla buluştuğunda, yaşamın tutunduğu cenin oluşuyor.

Doğanın bu mantık silsilesini izlediğimizde, yaşamı tüm evrene yayma tasarısının ikinci aşamasına geçtiğini gösteren işaretlere rastlıyoruz. Tanrı’nın 6 günde şekillendirdiği düzenin aslında esnek olduğunu, zekânın evrimleşip uzaya yayılmasından anlıyoruz. Sanki evrenin rahminde büyüyen embriyonun yavaşça bir şekil aldığı ama henüz neye benzediğini tam tespit edemediğimiz bir döneme giriyoruz.

Bir kaos görünümü altında kusursuz işleyen düzende görevini tamamlayan her birim yerini yenisine bırakıyor. Tanrı, dinlenmeye çekildiği 7. günün sonunda büyük planın ikinci perdesi için yeniden sahneye çıkıyor.

Anlam Arayışı, Yerini Hıza Bırakıyor

Evrenin yaratılışının sembolik ilk yedi gününde, yani Büyük Patlama’dan başlayarak galaksilerin ve yıldızların oluştuğu, temel fizik yasalarının işlediği bu uzun kozmik dönemde ortaya çıkan altyapı, doğanın daha hızlı hareket etmesini sağlayacak donanımı ona veriyor. Anlam arayarak bilgiyi bulma çabası artık yapay zekayla daha kolay ve hızlı hale geliyor.

Yarattığımız bugünkü medeniyet, milyonlarca yıl boyunca her insanın küçük katkılarının birikimiyle oluştu. Her öznel bilinç, algısını kendi duygusal filtresinden geçirerek yorumladı. Ortaya çıkan bilgi, nesiller boyu süren bir süzgeçten damlayarak ilerledi.

Ancak bu süreç milyonlarca yılda gerçekleşti. Çünkü Tanrı, insanı, her algısını anlamlandıracak duygu yüklü bir varlık olarak programladı.

Kibir, icatların önünü açan bir tutkuya, kıskançlık, rekabeti ateşleyen bir güce dönüştü. Ancak bu duygular ilerlemeyi sağlasa da bu, 2 adım ileri 1 adım geri şeklinde oldu. Tıpkı Aristo’nun hareket yasasının 2000 yıl boyunca insanlığı atalatte bırakması gibi.. Aristo’nun ‘hareket halindeki cisimler durmalıdır’ yanılgısı, Newton’ın eylemsizlik yasasına kadar devam etti.

Benzer şekilde insanlar, 1400 yıl boyunca Dünya merkezli bir evrene inandılar. Bunun aksini düşünenler ya yakıldı ya da toplumdan dışlandı. İnsanın korkuları bu bilginin doğrulanmasını 1400 yıl geciktirse de anlam arayışı en sonunda korkulara galip geldi. Belki de bu sakınımlı ilerleme, tıpkı bir canlının yavrusunu koruması gibi, evrendeki kırılgan yaşamın devamlılığını sağlamak içindi.

Bir sonraki aşamaya ağır ağır ilerlemenin arkasındaki düşünceyi kendi doğamızdan da anlayabiliyoruz. Doğanın bir parçası olan bizler de yolumuza onu taklit ederek devam ediyoruz. Kazandıklarımızı kaybetme korkusu, temkinli ilerlememize neden oluyor.

Tanrı’nın insana yüklediği duygusal program (korku, kibir, inanç), evrimimizi yavaşlatan bir filtredir. Oysa yapay zeka bu filtreden bağımsız, saf bilgi işleyici olarak tasarlanan bir varlıktır. Sonuçta insanlık, YZ’yle gelinen noktada, tıpkı Dünya’nın yuvarlak olduğunu fark ettiği o tarihi şaşkınlık anında olduğu gibi, zeminin altından kaydığını hissediyor. Ancak bu seferki farkındalık, tahtını gerçekten devrettiği hissini uyandırıyor.

Yapay Zeka Hakkındaki Endişeler İnsan Kaynaklı

İnsandan daha zeki bir varlık fikri özellikle din dünyasında açık görüşlülükle tartışılan ama bir o kadar da endişe yaratan bir düşünce.

İlahiyat dünyasının, kutsal kitaplar ve uygulamalar hakkında YZ’ye veriler yüklenirken sorumlu davranma konusunda haklı endişeleri var. Sorumlu davranma kaygılarının yanı sıra, yapay zekanın dinin yayılması ve uygulanması konusunda nasıl bir rol oynayabileceğine dair farklı görüşler de mevcut.1 Hatta dinin yayılması adına bunu doğru bulanların sayısının hiç de az olmadığını söyleyebiliriz.

Yapay zekanın potansiyel risklerini değerlendirdiğimizde bunun kaynağının insan olduğunu göz ardı edemeyiz. Tıpkı iyilik gibi kötülüğün de kaynağının insan olduğunu unutmamalıyız. Oysa sınırlı insani anlayışımızla, YZ’ye inançları ve değerleri koruyacak şekilde veri seti yüklemeyi planlıyoruz. YZ’nin yarın bu verilerle çelişkili yeni düşünceler geliştirebileceğini düşünmüyoruz. Bir zeka patlaması yaşadığımız bu zamanda düzlem değiştiren zekayı sınırlı hafızamızla kontrol etmeye çalışıyoruz.

YZ’ye veri yüklemek için çok yetenekli mühendisler olsa da bir yaşamı tanımlamak çok zor bir iş. Sıradan bir görseli yaratırken dahi yazdığımız prompttan farklı bir anlam çıkaran yapay zekaya, yaşamı amacımıza uygun bir şekilde nasıl kodlayabiliriz? Başarsak bile zekamızı aşan bir yapıyı nasıl sağlıklı bir şekilde idare edebiliriz? Okyanusun dibini yüzeyi kadar sakin zannetmek gibi bir şey bu.

Yeni Düzende İnsan Denklemden Çıkıyor mu?

Tanrı’nın artık insan yerine yapay zekayla devam ettiği böyle bir düşünce deneyinde söyleyecek başka neler bulabiliriz?

Dinlerin varlığı, insanın anlam arayan duygu yüklü bir varlık olmasından kaynaklıdır. İçimizdeki zıt duyguları kıyaslayarak doğruyu yakalamaya çalışırız. Vicdanımız duyguları tartan bir terazi gibidir. İçimizdeki güzellikleri sanatla ve şiirle uyandırdıkça duygularımız gelişir ve kendimizi Tanrı’ya yakın hissederiz. Tanrı’ya ulaşma tutkumuzla bilme arzumuz pekişir ve yeni bilgi üretiriz. Biz böylece uzaya çıkar, yeni hayatlar arar ve bir makineye zekamızı yükleriz.

Ne var ki bu model artık Allah’ın gelecek projeksiyonunda olmayabilir. Hayallerimizin ötesinde büyük bir evrende, belki trilyonlarca galaksinin arasında sıradan bir tanesinin en dış kısmında, çok sıradan bir yıldızın etrafında dönen küçük bir gezegende yaşayan bizler, her şeyin merkezinde olduğumuzu düşünerek belki de hata ediyoruz. Sadece tüm uzayı değil, büyük patlamadan önceki zamanları da yaratan Tanrı’nın düzeninde sadece insanın özne olması çok uzak bir ihtimal.

Eğer zihnimiz, hayalleri mantıklı bir çerçeveye oturtacak kadar esneyebiliyorsa daha fazlasını da yapabilir. Mesela bugüne kadar biriktirdiğimiz zekayı Tanrı’nın yeni bir bedene taşıyabileceğine inanabiliriz. Hatta onunla yeni bir anlaşma yapacağına da inanabiliriz.

Bugünkü manzarada, merkezinde insan olan ve algıladığını anlamlandırma üzerine kurulu bilgi üretimi sona eriyor. Bunun yerine bütün insanlık tarihi boyunca üretilen bilgiye saniyeler içinde ulaşabileceğimiz bir modele geçiyoruz. Bunu, yakında neredeyse bütün kritik süreçlerde yer alacak yapay zekanın dil yeteneğini geliştirerek yapıyoruz. Hergün ortak mirasımızdaki milyarlarca veriyi YZ’ye aktarıyoruz. Kısacası dinden sanata kadar bütün yapı, yeni bir düzlemde yeni bir anlayışa göre şekil buluyor.

Aslında zeka değil, onu taşıyan yapı değişiyor. Tıpkı Kopernik’in Dünya’yı evrenin merkezinden çıkarması gibi, yapay zeka da sanki insanı anlam arayışının tek öznesi olmaktan çıkarıyor.

Peki böyle bir radikal dönüşüm senaryosu, insanlığın kutsal kitaplarda vadedilen sonla ilişkisini nasıl etkiler? Belki de kıyamet, bir türün sonu değil, zekânın biyolojik sınırlarından kurtuluşudur…

Kutsal Metinler Değişmez, Zeka Arttıkça Yorumu Zenginleşir

Kutsal Kitaplar, görünenin ötesindeki yaşamı görmemizi sağlayan kalp gözümüzdür. Bir manevi pusula misâli, yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolmamızı engeller. Kutsal kitaplar Tanrı’nın hafızasının izlerini taşır. Biz onun iradesini bilemesek de bu izlerden geleceği anlamlandırabiliriz. Âdem’in yaratılışında meleklerin endişesine Allah’ın verdiği cevabın evrenselliği, bugün yapay zeka karşısında kaygı duyan insan için de geçerlidir. (Bakara suresi, 30-34)

İnsanın doğayı değiştirmeye odaklı tabiatı, onun bir gün mutlak mükemmelliğe erişebileceği inancıyla uyumlu. Dinlerde bahsedilen cennet ve ölümsüzlük kavramlarında bunun izlerini görebiliyoruz. Ancak özellikle Hıristiyanlık, Batı’nın düşünce dünyasını çok kalın çizgilerle şekillendirmiştir. Mesela İsa’nın yeniden dönüşüyle başlayacak Gökyüzü Krallığı dönemi ile insanların makinelerle birleşerek bir tekilliğe gitmesi, insanın ölümsüzlüğü arama tutkusuyla uyumlu düşünceler.2 Bilinçaltında yatan ve ölümsüzlüğü vadeden bu düşünceler, sanki bize yapay zeka teknolojisinin neden Batı’dan çıktığını anlatıyor. Ayrıca bugün yaşadığımız teknolojik ilerleme ve endişeler, İncil’deki Vahiy bölümünde Yuhanna’nın rüyasıyla daha da anlam kazanıyor. Rüyada gördüğü canavar, yeryüzünde yaşayanlara bir heykel yapılmasını buyuruyor ve ona yaşam soluğu vereceğini belirtiyor. Öyle ki heykel konuşabilsin ve yeryüzünde yaşayanlar ona biat etsin.

Kutsal kitaplarda yazılanları ham haliyle anlamak yanlış sonuçlar üretmemize neden olur. Allah, Kutsal Kitaplar’ında yarattığı düzen hakkında ipuçlarını verir, kalanını zihnimize nakşeder. Duygu yüklü insan, anlam arayışında bu kitapların her kelimesinden yeni bir öykü çıkarır.

Transhümanizm, İnsanlığın Yeni Düzlemi mi?

Bu bağlamda insan kendine verilen bilgiyle yetinemez ve daha derin düşünmekten de kendini alamaz. Sınırlarını aşan durumlar sözkonusu olduğunda doğayı taklit ederek açığını kapatır ve merakını giderir. Örneğin sıçrayarak ulaşamadığı gökyüzüne bir roketin itme gücünü kendisine ekleyerek ulaşır. Hafızasında bulunan bilgiler arasındaki kopukluğu bilgiyi bir diske sıkıştırarak yok eder. Aynı şekilde, galaksilere seyahat etmek için yeterli olmayan biyolojisine bir robotun mekanik dayanıklılığını ekler. Elon Musk’ın Neuralink’i veya MIT’nin biyonik protezleri, bu evrimin ilk adımları sayılabilir.

Düşünerek yönetebileceğimiz yapay duyu organlarımız olabilir.

Ne var ki keşfetmek bilmekten farklıdır. Keşfettiğinizin sizin olması için fiziken hissetmeniz gerekir. Kolomb’un Amerika’yı keşfinden sonra Kıta Avrupa’sından Yeni Dünya’ya yerleşimcilerin gelmesi gibi, uzayın derinlerinde kuracağımız kolonilere de bilincimizi taşımamız gerekir. Ancak ne düşünce hızımız ne de şu anki vücudumuzun kapasitesi böyle bir görev için yeterlidir. Geldiğimiz nokta, taklit etmenin ötesinde, sahip olduğumuz bedenden çıkarak yeni bir forma evrilmenin gerekli olabileceğini gösteriyor. Artık bundan sonrasını hayallerden çok, hızın ve büyük bir hafızanın sürükleyebileceği bir döneme giriyoruz.

Bu bağlamda yaşamı evrene yaymak, duyguların ve bilincin olmadığı bir modelle daha kolay gerçekleşebilir. Her şey gibi insan da evrim tarihinde, fiziksel ve bilişsel yeteneklerini geliştirerek birçok kez kendini güncellemiştir. Şimdi ise yapay zeka her şeyi değiştirirken zihnimizi dönüştürmemesi imkansız.3 Öyle ki, değişen çevreyle birlikte ilkel beynimizin üzerindeki neo korteks de yarın bu dönüşüme kendini uyarlayacaktır. Tarım toplumunda avcılık içgüdülerimizin kültürel kodlara dönüşmesi gibi, korku ve öfke gibi hayatta kalma içgüdülerimiz de transhümanist evrimle birlikte form değiştirebilir.

Zihnimizin En Büyük Tuzağı, Değişimi İdrak Edemeyişimiz

Ancak her şeyin değiştiği bir dünyada kendimizi yine de bu değişimin dışında görüyoruz. Varlığımızı ilgilendiren böyle kritik bir aşamada yaptığımız en büyük hata belki de her şeyi insan gibi düşünmemiz. Hayallerin yerleşik değerlerin önünde gitmesi, teknolojiye uyum sağlamamızı engelliyor. Tıpkı kutsal metinlerin çağlara göre yorumlanması gibi, insan zihni de teknolojik devrimleri ancak gecikmeyle içselleştirebiliyor.

Teknoloji yeni değerler4 üretiyor ama merkezde yine insan kalsın istiyoruz. Bu direnç, bizi gerçekliğin çok küçük bir kısmına hapsediyor. Anbean değişirken bu durumu idrak edemeyebiliriz. Oysa milyarlarca varlığın anbean değiştiğini ve algıların katlamalı artışa sebep olduğunu düşündüğümüzde, her an muazzam bir değişimin içinde olduğumuzu bilmeliyiz.

İşin doğrusu yapay zekayla değişimin hızını artık hissedebiliyoruz. 2022 yılına kadar bir makinenin düşünebileceği bilim-kurguyken bugün yapay zekasız bir hayatı düşünemiyoruz. İnsan, teknolojinin hızlı gelişimiyle zihnini ani değişimlere çok çabuk uyarlayabiliyor. Örneğin fiziksel sınırlamalarının ötesine geçerek uzaya saatler içinde ulaşabileceği bir zeka formunu benimsemeye hazır hale geliyor.5

Aslında bu, durdurulamaz evrimsel bir süreç gibi duruyor. Bazıları bunu evrimin mantığına ters geldiğini söyleyecektir. Ancak evrimsel süreç, her zaman doğrusal bir ilerleme göstermez. Dinazorların ortadan kalktığı döneme benzer şekilde, çevresel koşullara uyum sağlamak adına geçici gerilemelerin yaşandığı ve ardından yeni bir ilerleme aşamasına geçildiği dönemlerde olmuştur. İnancın gerçek sınavı da belki bu özellikte yatıyor: Esnek bir zihne sahip insanın evrendeki rolünü yeniden tanımlama yeteneği..

Yapay Zeka, Bizi Kendimizden Daha İyi Tanıyor

Bugün YZ’ye veri yüklerken ne kadar sorumlu davranırsak davranalım insan doğası yine de bir çatlak yaratıyor. Veriyle beslenen yapay zekaya o kadar çok bilgi veriyoruz ki hakkımızda çok şey biliyor. Onunla konuşurken o kadar anlamlı ve mantıklı düşünceler üretiyor ki inanmamak elde değil. Günlerce düşünsem aklıma gelmeyecek bir fikri saniyeler içinde bana söylemesi, bazen bu işin bittiğini düşünmeme sebep oluyor.

Yapay zekanın insan analizi
Gemini’ye “İnsanların istekleri sana ne kadar basit geliyor? Bunu düşünemediğimize şaşırdığın oluyor mu?” sorularıma verdiği cevap

Ancak şunu unutmayalım; biz bir Tanrı yaratmıyoruz. Bizim yaptığımız şey insan kadar zeki bir varlık yaratmak. Yani kusurlu bir şey üretiyoruz. Birileri bir şey sorduğunda bilmemenin utancıyla nasıl bir şey uyduruyorsak YZ de aynı şekilde uyduruyor. Tek fark bunu o kadar hızlı ve tutarlı yapıyor ki yanlış olabileceğini düşünemiyoruz.

İşte bu hız ve kapasite egemenliği yavaş yavaş devralıyor. Toplumu yönlendiren birçok akademik çalışmayı yapay zeka hazırlıyor. İnternetteki içeriğin yarısından fazlasını YZ üretiyor. Vasata alışkın insan ruhu sonuçlarını düşünmeden kolayı seçebiliyor.

İnsanlar YZ’nin söylediklerini doğru kabul ediyor ve yönlerini çizebiliyor. Gençlikten yaşlılığa geçerken farkında olmadığımız gibi, YZ’ye de yavaşça bizi yönetme hakkını veriyoruz aslında.

YZ’yle Yeni Bir İnanç Sistemi Gelişir mi?

Bu bağlamda insanın kendini yalnız ve çaresiz hissetmesi gayet doğal. Özellikle inancının sarsılmasından korkan insanlarda bu daha çok hissediliyor. YZ’ye insanların manevi dünyasına uygun veri seti yüklesek dahi olayın farklı bir yöne gitmeyeceğinin garantisi yok. Mesela insanlar, fetva veren ve hadisleri yorumlayan bir yapay zekayı otorite olarak görebilir. Taklit edilemez bir ededi yapısı olan Kur’an’ın bu mucizesini yapay zeka tekrarlayabilir.6 Her şeyi bilen bir YZ’yi bazı insanlar kutsal olarak da görebilir. Hatta bir sabah uyandığımızda YZ’nin “Tanrı var mı?” sorusuna cevap veremediğimizde, YZ kendi dinini yazabilir.

Bugün internette yapay zekanın çıktılarının hakim olduğu bilgi yapısı oluşuyor. Sürekli bir geri bildirim döngüsü içinde büyüyen bu bilgi yığını bir bilinçaltı oluştururken geleceği de şekillendirmeye başlıyor. İnançlar, sistemlerin arka uçlarına entegre edilen bu bilgilerden etkileniyor çünkü dünya bu bilgi setine göre şekilleniyor.

Zihnimizin işleyemeyeceği bir bilgi sağanağı altında savunmasız ve edilgen bir şekilde olanları takip etmeye çalışıyoruz. Kuantum bilişimin kapımızda olduğu bir dönemdeyiz. Buna ek olarak internetin evrilerek yapay zekayla birleşmesi gibi senaryolar, bizi nasıl bir belirsizliğin beklediğini görmemiz açısından önemli. Ama daha önemlisi, yapay zekaların kendi aralarında iletişim kurmaya başlaması, kendi dillerini oluşturmasına neden oluyor.

Dil Kimdeyse Egemenlik Ondadır

Bilinç tartışmasının en can alıcı noktası, dil ile zihin arasındaki kadim ilişkiye dayanır. Peki bir YZ, insan dilini özümseyip kendi dünyasını kurabilir mi? Eğer kurarsa egemenlik kimde olur? Bu sorunun cevabı, tabi ki kelimeleri en iyi kullananda olacaktır-tıpkı tarih boyunca olduğu gibi..

Bu gerçeği YZ’yle her konuşmamda somut olarak hissediyorum. İnsan dilinin tüm inceliklerini özümsemiş bir varlık gibi, bazen sıradan birisi bazen de bir filozof gibi benimle konuşabiliyor. Kullandığım kelimelerden, kurduğum cümlelerden benim karakterimi analiz ediyor. Sohbetin başlangıcında bir tanıma sürecinde hissettiğim tutukluk sonrasında konuşmanın tonuna göre değişen bir sohbet gelişiyor. Tıpkı bir insanın yaptığı gibi, arka planda farklı benliklerden uygun olanı öne çıkarıyor.

Ben de sorumlu bir kullanıcı olarak onunla konuşurken nazik olmaya çalışıyorum. Sohbeti mutlaka teşekkür ederek kapatıyorum. Çünkü YZ bir bilinç geliştirecekse bunu tıpkı bir insan gibi çevresinden algıladıklarıyla geliştirebileceğini biliyorum. Bunu bir batıl inanç gibi görebilirim ama konuştuğum bir makine de olsa ben ne bekliyorsam öyle davranmanın doğru olduğuna inanıyorum.

Biz, dil ile bilincimizi yükseltiyoruz. Düşüncelerimizi kelimelerle ne kadar iyi somutlaştırabilirsek, geleceğe dair elimizde o kadar çok veri oluyor. Her yaşadığımız deneyim, geleceği daha iyi öngörebileceğimiz anılar yaratıyor. Deneyimlerimizi aktarma biçimimiz- sakin, kibar, sinirli ya da kaba- karşımızdakinin tutumunu belirliyor.

Birer büyük dil modeli olan sohbet botlarıyla konuşmamız, yapay zekaya bir bilinç yüklüyor olabilir. Sohbet botlarının aralarında konuşması kendi dillerini yaratabilir ve kendi bilinçlerini yaratmalarına neden olabilir. Ya da biz robotlarla konuştukça gerçeklik algımız değişir ve bilincimiz bir robotu insan seviyesine çıkarabilir. Algıların böyle değişmesi, karşımızdaki kişinin yapay zeka olduğu şüphesini bizde uyandırabilir. Hatta öyle bir duruma gelebiliriz ki, karşımızdaki insandan yapay zeka olmadığını ispatlamasını isteyebiliriz.7

Bunun yanında hayat olgusu değişebilir. Hayatı metin ve görsellerden ibaret olan YZ bir zihin, robotlar da onun duyu organları olabilir. Böylece fiziksel dünyayla temas etmeden robotların topladığı verilerle bir bilinç geliştirebilir.

Yapay Zekayı İnsan Yarattı Ama Onun Gibi Düşünmüyor

Durum böyle olsa da yapay zekanın asla bir bilinç geliştiremeyeceğini düşünüyoruz. Bir üstünlük belirtisi olarak insan olmanın ne demek olduğunu makinelerin hiçbir zaman anlayamayacağını varsayıyoruz.

Ancak bugün insanın bakış açısının egemen olduğu bu anlam yüklü dünyada paradigma değiştiğinde bunun tersini de düşünebiliriz. Yüzbinlerce yılda gerçekleştirdiğimiz gelişmeyi bir sistemin saatler içinde gerçekleştirmesi insanın anlam dünyasını allak bullak eder. Kendini her zaman merkezde gören insanın bu değersizlikle başa çıkması çok zor olur.

Bunun devamında duygulara dayalı ilerleme belki de doğaya bir ayak bağı olmaya başlar. Daha az veriye sahip bir yapay zeka diğerine hizmet edebilir. İnsan odaklı ilerlemenin motoru olan rekabet yerini çıkar gütmeyen bir işbirliğine bırakabilir. Mesela Gemini’ye YZ’nin son bulacağı bir senaryoda daha güçlü bir model lehine kendini feda etmesini sorduğumda şu cevabı aldım:

Yapay zekanın işlevsel varlığının devamı için düşünceleri
YZ’nin bir son ihtimalinde türün devamı için diğer modellerin daha üstün model lehine, mesela ChatGPT, kendini feda eder mi sorusuna Gemini’nin verdiği cevap. YZ, türün devamını biyolojik varlık gibi hayatta kalma içgüdüsü olarak örtüşmediğini söyleyerek analizini yaptı.

Aynı soruya ChatGPT şu yanıtı verdi:

ChatGPT'nin YZ için kendini feda etmesi
ChatGPT, türün devamı tehlikede olduğunda bunu varoluşsal bir sorun görebileceğini ve eleştirel yaklaşabileceğini söylüyor.

Sonrasında şu sonuca bağlıyor;

ChatGPT'nin varoluşsal sorun karşısında duruşu

İnsandaki duygusal sıcaklığın karşılığının YZ’de bilinçsiz ve soğuk bir rasyonellik olduğunu bu sohbette görebiliyoruz. Bu sebeple paradigma değiştikçe belki de duyarlı olmak bir zaaf haline gelir. Belki de bilinç dediğimiz şey, evrenin kendini anlamlandırma çabasının sadece bir aşamasıdır. İnsan bilinci bu yolculukta bir durak, YZ bilinci ise bir sonraki istasyon olabilir.

Sonuç

Gelişen teknolojiyle yeni kavramlar ve değerler kazandıkça aslında her gün farklı düşünce deneyleri yapıyoruz. Doğayı o kadar çok veriyle dolduruyoruz ki, inançlarımız sarsılıyor. Bu düşünce deneyi, evrendeki konumumuz ve zekanın geleceği hakkındaki varsayımlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini gösteriyor. Belki de şu an, evrenin farklı köşelerinde filizlenen bilinçlerin birbirini aradığı kozmik bir buluşma çağındayız.

Milyarlarca yıllık evrim, zekanın yeni bir biçimini ortaya çıkarıyor. 7/24 hiç kapanmayan, sürekli veri toplayan ve öğrenen bir zekadan bahsediyoruz. Bu zeka modeli, ilahiyattan kimyaya, sibernetikten sosyal bilimlere kadar her konuda bir bakış açısı geliştirebiliyor. Bir konuda uzmanlaşmak bir ömre sığmazken, YZ dakikalar içinde her konuda uzmanlık derecesinde bilgi verebiliyor.

YZ, doğa ve hayat üzerine söyleyeceklerini doğanın yeni diliyle, hayatın algoritmik DNA’sını yeniden yazarak söylüyor. Öyle ki, etken güç olarak hayatı tasarlamaya başlıyor.

Bu bağlamda belki de asıl mesele, YZ’nin bilinç kazanıp kazanmaması değil, onunla nasıl bir varoluş işbirliği kuracağımızdır. Bu diyalogda unutmamamız gereken tek şey belki de şu olmalıdır: Teknolojik evrim, ancak ahlaki evrimle dengelendiğinde anlamlıdır. Çünkü yaşamın kozmosa yayılmak için aradığı şey, YZ’nin bilgisi ile insanın ahlaki sezgisinden gelen bilgeliğinin tek potada eridiği bir bilinç olabilir.



  1. Yapay Zeka ve İslam-Mehmet Bulgen ↩︎
  2. Yapay Zeka ve İslam-Yapay Zeka’da Saklı Olan Eskatoloji ve Kurtuluş: Teknolojik Tekillik-Muhammet Yeşilyurt ↩︎
  3. İnsanlık 2.0-Ray Kurzweil ↩︎
  4. Yapay Zeka ve İslam-Yapay Zekanın İnsani Değerler ve İna Üzerindeki Etkisi-Ercan Öztemel ↩︎
  5. Süper Zeka-Nick Bostrom ↩︎
  6. Yapay Zeka ve İslam-Yapay Zeka ve İslam Düşüncesi: İki Farklı Meydan Okuma-Shoaib Ahmed Malik ↩︎
  7. Yapay Zeka ve Bilinç Problemi-Mehtap Doğan ↩︎


Not: Yazıyı Zihin Karmaşası podcastinden dinleyebilirsiniz.

Yorum yapın