Mastodon

Monolog

Kişisel görüşler, düşünceler ve deneyimler. Her şeyin dönüştüğü bir çağda söyleyecek bir şeyim var.

Tarih

Nil: Ezelden Ebediyete Akan Nehir

Dünyaya yön veren en önemli medeniyetlerin temellerinde kadim nehirlerin izlerini görürüz. Bu nehirler, tarih boyunca insanların duygularını, inançlarını ve düşüncelerini şekillendirmiştir. Bir toplumu uygarlaştıran sanatsal ve bilimsel düşünce, bu ırmakların getirdiği bereketle oluşmuştur. Bu nehirlere şiirler yazılmış ve türküler yakılmıştır. Yarattıkları ruh, meydana getirdikleri medeniyetlerin dokusuna işlemiştir.

Bunların arasında Nil’in özel bir yeri var. Dünya’nın en eski medeniyetlerinden Mısır’a yaşam kaynağı olmaya devam ediyor. Sadece Mısır değil, Afrika’nın kuzeydoğusu onunla hayat buluyor. Kaynağının belirsizliği, çöl ikliminde hiç yağmur almadan varlığını sürdürmesi ve güneyden kuzeye akması, onu diğerlerine göre daha gizemli yapan taraflar.

Onun gizemi, yarattığı Mısır’a da sirayet ediyor. Mısır’dan bahsederken aklın izah edemediği yerleri mistik güçlerle dolduruyoruz. Firavunların kendilerini tanrı olarak görüp, devasa piramitleri inşa etmeleri, Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i yarma gibi mucizelerle dolu bir tarih yazması, bu düşünceyi güçlendiriyor.

Yağmur almadan denize dökülen Nil’in ilahi bir kaynaktan geldiğine inanılması ise bu gizemi daha da derinleştiriyor. Mısır’ın bereketi, diğer medeniyetlerden farklı olarak mistik bir güçle bağdaştırılıyor. Piramitlerin inşa edilme yöntemleri, mumyalama süreçleri ve hiyerogliflerin gizemli dünyası, Mısır’ı insanlık tarihindeki en büyük gizemlerden biri haline getiriyor.

Mısırlılar öteki dünyaya ait ne varsa bu dünyada deneyimlemeye çalışmışlar. Mumyalama tekniği ile ölümsüzlüğü deneyimlerken hayalgüçlerini, bilincin kapalı olduğu öteki dünyayı bu dünyada yaşayacak şekilde geliştirmişler. Gelecekle onlar kadar iyi iletişim kurabilen bir medeniyet yok mesela. Piramitler ve anıtsal heykeller gibisini hangi Babil hükümdarı, Asurlu ya da Romalı bırakabilmiştir? Bu sebeple Mısır’ın, dolayısıyla Nil’in, insanlığın inanç ve düşünce dünyasındaki etkisi yadsınamaz.

Nil: Mısır’ın yaratıcısı

Konuya böyle yaklaştığımızda bu büyük ırmakların varlığı yazılı tarihin çok öncesinden başlar. Nil Nehri bunlar arasında en önemlilerinden biridir. Bizden Dünya’yı tanıtan sembolleri sıralamamızı isteseler muhtemelen Nil’i başlara koyarız. Nil, çölün ortasında yaşam saçar. Sadece kıtanın içinden değil, yüzyılların içinden akar. Bu yüzden insanların inançlarını şekillendiren ve dünyaya anlam katan bir nehirdir.

Mısır ve Nil ile ilgili en eski ve önemli bilgilere, günümüze kadar ulaşan Heredot’un “Tarih” eserinde rastlıyoruz. Mısır, toprağının büyük bölümünü Nil’den kazanmıştır. Heredot, Mısır’ın eskiden Akdenizden Etiyopya’ya doğru girinti yapan bir körfez olduğunu söyler. Bunun ispatı olarak da Mısır çevresindeki topraklarda bulunan deniz kabuklarını gösterir. Tuzlu çökellere özgü bir bitki örtüsü vardır mesela. Oysa Mısır dağları üzerinde bir tek Memphis üzerindeki dağlarda kum bulunur. Nil’in çok kısa sürede körfezi doldurması çok güçlü bir nehir olduğunu gösterir.

Mısır toprağı, Nil’in Etiyopya’dan taşıdığı alüvyon ve balçıktan oluşmuş kara ve yumuşak bir topraktır. Irmak çökellerinin deltayı meydana getirmesinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmemiştir. Heredot’a göre Mısırlılar ilk insanlarla çağdaştır. Toprakları denizden yer kazandıkça çoğu deniz kıyısına kaymış, bir bölümü içeride kalmıştır.

Heredot’un tespitlerinin doğruluğunu bugünkü bilim insanları da teyit ediyor. Firavunlar çağından bu yana toprak, denizden az da olsa yer kazanmıştır. Toprak düzeyi de buna göre yükselmiştir. Mısır, Delta’nın güneyinde Fayum dışında Nil’in iki kıyısında uzanan dar birer şeritten ibarettir. Yağmur olmadığı için toprak, bereketini Nil sularının taşmasına borçludur. Sadece Nil sularının açtığı ya da insan eliyle açılan kanalların suladığı topraklar ekilebilmektedir.

Nil’in Mısır Medeniyeti Üzerindeki Etkisi

Doğanın her zaman dikkatli gözlemcileri olan Antik Mısırlılar, Nil Vadisi’ni sıklıkla yaşam ve bollukla, komşu çölleri ise ölüm ve kaosla ilişkilendirmiştir.

Mısırlılar, takvimlerini Nil’in taştığı dönemlere göre oluşturdular. Bu döngü üç ana mevsim içeriyordu.  Nil’in taşkın dönemi olan Akhet , büyüme mevsimi olan Peret ve hasat mevsimi olan Shemu .

Ayrıca yıllık taşkınların yüksekliğini ölçmek ve izlemek için nilometreler yaptılar. Buradan elde edilen sonuçları, bugünkü çağdaş çiftçilerin takvimleri kullanmasına benzer şekilde kullandılar. Taşkın sonrası kaybolan toprağı hesaplamak için matematik, geometri ve yazıyı geliştirdiler.

Nil'de taşkınları ölçen nilometre
Nil’in sularının ne kadar yükseldiğini ölçen nilometre, nehre birkaç yerden bağlıydı.

Nil’in taşma dönemlerini inceleyerek mevsimleri 12’ye ayıran, ayları yıldızlara bakarak ilk hesaplayanlar Mısırlılardır.

İlk Tanrılar, Nil’den ilham aldı

Nil, Mısır’ın inanç dünyasını da şekillendirmiştir. İnsan, kendine refah sağlayan her unsuru kutsallaştırır. Ayrıca Mısırlıların Nil ile yakın bağlantısı, onların gözünde nehri ilahi bir konuma taşımıştır. İnsanların ilk tek tanrılı dinle tanışmaları da Mısır ve Nil Nehri’yle başlar.

Mısırlılar, Nil sularının gökten indiğini ve yer altından Mısır’a ulaştığına inanır. Böyle düşünmelerinin en önemli sebebi, çölden geçen bir nehrin hiç yağmur almadan aynı canlılıkla akmasıdır. Buharlaşan suyu, yerine tanrıların koyduğuna inanmışlardır.

Nil’in taşkın dönemlerine rastlayan, bolluk ve bereketi çağrıştıran ritüeller geliştirmiş ve her bir ritüelin sahibi olan bir de Tanrı tanımlamışlardır. Bunlardan bir tanesi, Nil’in yaşam gücünün ete kemiğe büründüğünü anlatan ve yıllık taşmasının sembolü olan Hapi’dir. Yuvarlak karnı ve deri kıvrımları bolluğu temsil eder. Bunun yanında öbür dünyayla ilişkilendirilen Osiris, temelde bir yenilenme ve yeniden doğuş tanrısıdır. Heredot “Nil Osiris’in armağanı, Mısır Nil’in armağınıdır” demiştir. Sanatçılar Osiris’i genellikle siyah tenli olarak tasvir ederler ve Nil Nehri’nin taşıdığı bereketli alüvyonlu toprakla ilişkilendirirler. Bunun yanında Üreme Tanrısı Sobek, Bereket Tanrısı Heket gibi farklı Tanrılar da Nil’le bağlantılı Tanrılardır. Hatta büyük Tanrılar için on iki adı ilk olarak Mısırlılar kullanmıştır. Nil, Mısır’ın manevi hayatı için bir ilham kaynağıdır.

Nil Nehri, Mısır’a her mevsim yeni bir ruh getirmiştir. Nehir üzerinde yüzen kayık ve sandallarda insanlar duygularını tazelemiş ve edebiyat zenginleşmiştir.

Nil, bir robot gibi birçok işçinin yapacağı işi yaptı

Nil’in ekonomik hayata da katkısı muazzamdır. Bugün olduğu gibi tarihin her döneminde Nil, Mısırlılar için yürüyen bir otoyol olmuştur. Madencilik seferlerinde, ticarette, taşımacılıkta ve mimari projelerde çok önemli bir altyapı görevi görmüştür. Ayrıca genel seyahatlerde de en çok tercih edilen seçenektir.

Nil’in sağladığı bu kolaylık tekne sanayini çok geliştirmiştir. Yaklaşık MÖ 3500-3300 tarihlerinde yapılan tekne tasarımlarına bugün de rastlıyoruz. Nehrin bu özelliği, piramit taşları dahil büyük nesnelerin taşınmasını kolaylaştırmış, gereken süreyi ve kişi sayısını azaltmıştır.

Antik Mısır teknesi
Firavun Khufu’nun (Keops) Güneş Teknesi

Nil, o dönem Mısırlılara büyük kolaylıklar sağlamış. Mesela diğer insanlardan daha az çaba ile topraktan ekin kaldırmışlar. Toprağı sabanla sürmek ve bellemek zahmetine girmemişler mesela. Sıradan bir çiftçinin katlandığı hiçbir zorluğa katlanmamışlar.

Heredot, Mısırlıların Yunanlılara göre daha şanslı olduğunu söyler çünkü Mısır kuraklık çekmez. Yunanlılar gibi tarım ve içme suyu için yağmurlara ihtiyaç duymaz. Taşan nehir çekildikten sonra çiftçilerin sadece tohumlarını attıklarını ve tarlalara domuzlarını salarak üzerlerini örtmekten başka bir şey yapmadıklarını söyler.

Nil’in Mısırlılar üzerindeki yaratıcı etkisi kendini yazıda da gösterir. Dünyanın en eski yazılarından olan hiyeroglif, Nil’in kıyılarında yetişen papirüsler sayesinde gelişmiştir. Mısırlıların yaratıcılığını bugünlere taşıyan piramitler, Nil’in hayat verdiği verimli topraklar sayesinde inşa edilmiştir.

Antik Mısır: Dünya mirası

Uygarlıkların, onu yaratan insanları aşan bir tarafı var. En sonunda bir toplumun yarattığı medeniyet insanlığa mâl olur. Dünya, bu uygarlıklardan taşan fikirlerle bugünkü bilim, sanat ve teknolojiye ulaşmıştır. Bu medeniyetler, bu anlamda dünyaya liderlik eder ama diğer toplumlar ile uygarlıkların arasındaki simbiyotik ilişki kendisiyle beraber farklı medeniyetleri de zenginleştirir. Tüm dünyanın uygarlaşmasında tarihte yaşamış medeniyetlerin etkisi çok büyüktür ve bunlar arasında Mısır’ın özel bir yeri vardır.

Bu bağlamda Antik Mısır’ın yalnızca Nil vadisine değil, tüm dünyaya yayılan bir etkisi olmuştur. Özellikle Antik Yunan, Mısır’ın matematik, astronomi, sanat ve felsefi düşüncelerinden derinlemesine etkilenmiştir. Binlerce yıllık tarihi, gelişmiş hiyeroglif yazısı, piramitler gibi anıtsal yapıları ve gökyüzü gözlemlerine dayalı takvimiyle Mısır, Yunan düşünürlerine ilham kaynağı olmuştur. Mısır’ın zengin mitolojisi ve dini inançları da Yunan mitolojisine yansımış, batı düşüncesinin temelini oluşturan birçok kavramın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu etkileşim, sadece bir medeniyetten diğerine bilgi aktarımı değil, aynı zamanda iki büyük uygarlığın birbirini besleyerek insanlık tarihine önemli katkılar sunmasıdır.

Antik Mısır’ın Antik Yunan’a etkileri

Bu katkıların en önemlilerinden biri sanattır. Mesela Yunan Medeniyetini en iyi anlatan sanatsal araçlardan biri de taş heykellerdir. Yunanlılar, MÖ 7. yüzyılın ortalarında kireçtaşı ve mermerden büyük ölçekli heykeller yontmaya başladıklarında diğer kültürlerden ve geleneklerden etkilenmiştir. Bunlar arasında en önemlisi Mısır kültürüdür. İlk heykeltraşlar, özellikle eski Mısır geleneklerinden birçok taş oyma tekniği ve insan formunu biçimlendirme yöntemi öğrenmiştir.

Erken Yunan heykelleri standartlaştırılmış pozlarla biçimlenmiştir. Eleştirmenler, bu heykellerde Mısır’ın izlerinin belirgin olduğunu söyler. Mesela dik bir şekilde yukarı ve aşağı durması, sol bacağın hafifçe öne çıkması ve kolların yanlarda sıkıca tutulması, Mısır heykelciliğini anımsatan pozlardır. Ayrıca Mısır kültürünün Yunanlılar üzerindeki etkisini, Kelsey’deki Mısırlılaştırılmış bir kafa tasvirinde de görebiliriz. Heykel, Mısır tarzı peruk takan bir adamı tasvir eder.

Yunan gezginler, tüccarlar, korsanlar ve paralı askerler, MÖ 7. yüzyılın ortalarından başlayarak Mısır’ı ziyaret etmeye başladılar. Bunu Heredot’da kitabında teyit eder. Mısır’a gelen Yunanlılar hem anıtsal heykelleri gördüklerinde hem de çağdaş Mısır heykeltıraşlarını tanıdıklarında sadece sanatta değil, diğer alanlarda da bakış açıları değişmiş olmalı.

Yunanlıların Mısır’dan gelen ürünlere çok büyük ilgisi vardı. Onlar için Mısır her zaman egzotik bir yer olmuştur. Mısır’ı ziyaret edenlerin ülkelerine götürdükleri hediyelik eşyalarla Yunanlılar Mısır kültürüne aşina olmuştur.

Mısır kültürünün Yunan Medeniyeti üzerinde büyük etkisi vardır.

Yunanlıların Mısır kültürüyle tanışmasına örnek olarak Kelsey Müzesi’ndeki ushabti heykelciğini gösterebiliriz. Mısır’daki insanların kullandığı bu heykelcikler sadece Yunan sitelerine ihraç edilirmiş.

Nil: Kadim zamanlardan günümüze akan bir masal

Heredot, Nil’in diğer ırmakların tersine farklı bir rejimi olduğunu söyler. Buna göre Nil, yaz gündönümünden başlayarak yüz gün süreyle kabarır, bu süre dolmadan da çekilir. Ayrıca bütün akarsularda rastlanan esintiye bir tek Nil’de rastlanmaz. Öyle ki Homeros, Nil’e ilahi bir atıf da yapar. Bir şiirinde Nil’in Okeanos’tan doğduğunu anlatır.

Kutsal kitaplarda da Nil Nehri’nin kaynağının cennetten çıktığını ima eden bölümler vardır. Mesela Kitab-ı Mukaddes, Tanrı’nın Adem ve Havva’yı koyduğu Aden bahçesinin içinden doğan ve bahçeyi sulayıp dört kola ayrılan bir ırmaktan bahseder. Dört koldan ikisi olan Dicle ve Fırat’ın yeri belli olmasına rağmen Pişon ve Gihon’un hangi ırmaklar olduğu ve hangi sınırlar içinde ilerlediği belli değildir. Ancak Tevrat’ta vadedilmiş toprakların sınırları Mısır Irmağından Fırat’a kadar olan bölge olarak tanımlanır. Belki de Aden Bahçesi’nde 4 kola ayrılan büyük ırmak Nil’dir.

Ancak İslamiyet’te Nil’in adı daha açık ifade edilir. Nil’e atıf yapan hadisler, ırmağı müslümanlar için kutsal yapar. Kâtip Çelebi, Cihannüma’da bu hadisi aktarıp tartışmalara girer. Şair ve tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî, bir beyitinde peygamberin onun hakkında “cennet bahçesi ırmağı” dediğini söyler. Evliya Çelebi, Nil’in kutsallığına Seyahatname’sinde atıf yapar. Eserinin genelinde Nil nehrinden “Nil-i mübarek” diye bahseder. Hatta suyundan çok içenin mizacının değiştini söyler.

Nil Nehri’nin Kaynağı: Çözülemeyen Bir Gizem

Biraz da Nil’e ayrı bir gizem katan, hakkında efsaneler üretilen kaynağından bahsedelim. Nil Nehri’nin kaynağının gizemi, coğrafi keşiflerdeki insan azmini ve doğanın karmaşıklığını gözler önüne seriyor.

Öncelikle Mısır üzerinden dünyaya medeniyet ihraç etmiş böyle bir nehrin kaynağını bilmemenin bir ironi olduğunu söylememiz lazım. Tarih boyunca en önemli tarihi figürler onun kaynağını bulmak için çalışmışlar. İmparator Neron, Nil’in kaynağını bulmak için özel bir ekip oluştursa da çabalarında başarılı olamamış mesela. Antik Mısır’da firavunların çalışması da bir sonuç vermemiştir. Evliya Çelebi, Heredot, Piri Reis gibi tarihçi ve kâşifler çok uğraşsa da Nil’in kaynağı yine de gizemini korumuştur.

Biz, yine Nil’in kaynağını bulmak için bölgeyi gezen tarihçi ve kâşiflerin çalışmalarına bakalım. Mesela Heredot, Nil’in kaynağı hakkında kimsenin bir şey söyleyemeyeceğini yazar. Bunun sebebi olarak da batıdan güneybatıya akan nehrin geçtiği alanın bir zaman sonra belirsizleştiğini ve toprağın yakıcı iklimden dolayı çölleşmesini gösterir. Nil ile Tuna arasında, her iki nehrin kaynaklarını uzun mesafeden alması bakımından bir benzerlik kurar. Ancak Tuna nehri yerleşim yerlerinden geçerken Nil çölden ilerler. Bu yüzden kaynağı hakkında bir şey söylemek zordur.

Evliya Çelebi ise Nil’in kaynağının, Mısır’ın güneyinde yedi aylık mesafedeki Kamer Dağı (Cebel-ül Kamer) olduğunu söyler. Nehrin kaynağının on iki pınardan meydana geldiğini yazar.

Kamer Dağı’nı Nil’in kaynağı olarak gösteren bir başka tarihi kişilik de İbrahim Balidir. Ancak Hikmetname’sinde nehrin kaynağı olarak farklı bir görüşe de yer verir. Bu görüşe göre ırmak, Kafdağı’ndaki Selc dağından doğar. Oradan Bahr-i Ahdar’a, yani Hint Okyanusu’na akar, denizi hızla geçip Sudan’a oradan da Fizan’a ve Mısır’a gelir.

Piri Reis, “Kitab-ı Bahriye” eserinde Okavango Deltası’nın Nil’in kaynağı olabileceğini yazar. Bu hipotez, Victoria Gölü’nü Nil’in kaynağı olarak kabul eder. Bunun sebebi de birçok araştırmacının fikir birliğine vardığı gibi Okavango Deltası’ndan başlayan yeraltı ve yüzey suyu akıntılarının Victoria Gölü’ne doğru olmasıdır .

Yer hareketleri, Nil’in kaynağının yerini değiştirmiş olabilir mi?

Peki bu kadar çabaya rağmen Nil’in kaynağı neden hâlâ belirsiz? Dünyanın en uzun nehri olarak bilinen Nil’in kaynağı neden hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil?

Kıtaların sahillerini keşfetmek iç kısımları keşfetmekten her zaman daha kolaydır. Bir kıtanın içerilerine ilerlemek daha fazla risk ve çaba anlamına gelir. Afrika’nın “Kara Kıta” olarak bilinmesi, sahilleri keşfeden Portekizli kâşiflerin muhtemelen iç bölgelere girmemesinden dolayıdır. Ancak Nil’in kaynağının keşfedilememesinin mantığa aykırı olan tarafı, antik Mısır uygarlığı ile bugünkü modern uygarlığın her ikisinin de bunu başaramamış olmasıdır.

Nil Nehri havzasındaki bazı bölgeler, dünyanın en eski toprakları arasında yer alır. Eğer bu eski topraklar uzun süreli erozyon ve jeolojik değişimlere maruz kaldıysa nehrin kaynağını bulmayı da zorlaştırmıştır.

Nehir yataklarının zamanla aşınmasında veya yeni yatakların oluşmasında yer hareketlerinin payı büyük. Böyle bir durum nehrin kaynağının zamanla yer değiştirmesine neden olur. Örneğin, bir deprem sonucu oluşan fay hattı, nehrin akış yönünü değiştirebilir. Ayrıca heyelanlar ve erozyon gibi doğa olayları, nehrin kaynağındaki coğrafi özellikleri değiştirebilir. Bu da kaynağın yerini belirlemeyi zorlaştırır.

Bunun yanında milyonlarca yıl içinde kıtaların hareket etmesi, nehirlerin akış sistemlerini kökten değiştirebilir. Bu nedenle, günümüzde gözlemlediğimiz nehir ağları, belki de geçmişte çok farklı bir görünümdeydi. Ayrıca volkanik patlamalar, yeni topraklar oluşturur ve nehir yataklarının değişmesine sebep olur. Bu da nehrin kaynağının belirlenmesinde karmaşıklık yaratacak başka bir etkendir.

Ancak yapılan son araştırmalar, bu hipotezin yanlış olabileceğini gösteriyor. Genel görüş, Nil’in 6 milyon yaşında olduğudur. Oysa bir grup bilim insanı, Dünya’nın manto hareketlerini inceleyerek nehrin gerçek yaşının 30 milyon yıl olduğunu tahmin etti ve akış yönünü Heredot’un zamanındakiyle aynı devam ettiğini gördüler.

Dünyanın En Eski Toprakları ve Nil Nehri

Nil’in çok kollu karmaşık bir ağ yapısının olması ve çok uzun olması da kaynağını bulmakta zorluklar yaratıyor. Sonuçta güneyden kuzeye neredeyse düz bir çizgide akan ırmak, yaklaşık 6650 km yol aldıktan sonra Akdenize dökülür. Bu da nehrin kaynağına ulaşmayı zorlaştırır. Dünyanın en uzun nehridir ve yolu üzerinde 11 ülkeden geçer. Bunlar güneyden kuzeye doğru sırasıyla Kongo, Tanzanya, Burundi, Ruanda, Kenya, Uganda, Güney Sudan, Etiyopya, Eritre, Sudan ve Mısır’dır. Güneyden kuzeye doğru akar ve Beyaz Nil, Mavi Nil ve Atbarah olmak üzere üç ana kolu vardır.

Beyaz Nil, Uganda’nın Viktorya Gölü çevresinde doğar. Daha kurak bölgelerden geçtiği için buharlaşma ve sızmalarla çok su kaybeder. Eğer Mavi Nil olmasaydı denize ulaşacak gücü yakalaması olanaksızdı. Mavi Nil, Etiyopya’nın Tana gölünden doğar ve Beyaz Nil ile Sudan’ın başkenti Hartum’da birleşir.

Atbarah Nehri ise literatürde Kırmızı ya da Kara Nil olarak geçer. O da Tana Gölü’nün 50 km kuzeyinde doğar ve 800 km aktıktan sonra Sudan’ın Atbarah şehrinde Nil ile birleşir. Yılın büyük bölümünde bir dereden biraz daha fazlasıdır ve Nil’in Akdeniz’e dökülmeden önceki son koludur.

Beyaz Nil ve Mavi Nil, farklı kaynaklardan geldiği için kaynağı konusunda ek bir karmaşıklık yaratır. Ancak 1770’te İskoçyalı kâşif James Bruce, güneybatı’dan gelen Beyaz Nil ile güneydoğudan gelen Mavi Nil’in birleştiği Sudan’ın başkenti Hartum’a kadar ilerlemeyi başardı. James Bruce, Nil’i izleyerek şu anki Kuzeybatı Etiyopya’da bulunan Tana Gölü’nde nehrin kaynağını buldu. Ancak muamma olan Beyaz Nil’dir. Sonuçta ana nehir Beyaz Nil olduğu için Nil’in kaynağı gizemini hâlâ korumaya devam ediyor.

Özetle Nil Nehri’nin kaynağının belirsizliği, yer hareketleri, dünyanın en eski toprakları olması, iklim değişiklikleri kaynaklı buzul hareketleri ve nehrin coğrafi yapısı gibi birçok faktörün bir araya gelmesinden kaynaklanıyor olmalı. Ancak en önemlisi, yakıcı bir çölün böyle bir keşfe izin vermemesi galiba. Nil’in kaynağı, hem bilim insanları hem de meraklısı için hala çözülmemiş bir gizem olarak duruyor.

Sonuç

Su, sadece bireysel yaşamın vazgeçilmez unsuru değildir. Yaşam, suyla başlar, ondan canlılar meydana gelir ve canlılar da ortak yaşam kurdukları kentleri oluşturup yaşamı bir üst boyuta taşırlar. Bir yerleşim göl kenarında olabilir ama nehirlerde yaşamın temel dinamiği hareket ve değişim vardır. Gölde olmayan birçok ekonomik faaliyeti nehirlerde yapabiliriz. Bugün kullandığımız teknolojilerin kaynağı, bundan binlerce yıl önce nehir havzaları ya da kenarlarında kurulan medeniyetlerden gelir.

Ancak tarım, lojistik, sanat, inanç ve şiire ilham olan fikir ve duygular her kadim nehirde bir araya gelmez. Oysa bu niteliklerin hepsi Nil’de birleşmiştir. Nil, Afrika’nın kimliğidir ve dünyanın sembolüdür.

Nil’in yarattığı Mısır Medeniyeti artık yok. Bizler onun bıraktığı mirasın konforunu yaşıyoruz ama onu bir medeniyet yapan Nil hâlâ var ve çevresine yaşam vermeye devam ediyor.

Nil Nehri, sadece bir coğrafi özellik değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük sırlarından biridir. Onun hikayesini öğrenmek, kendi köklerimize ve geleceğimize dair daha derin bir anlayış kazanmamızı sağlar.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir