Mastodon

Monolog

Kişisel görüşler, düşünceler ve deneyimler. Her şeyin dönüştüğü bir çağda söyleyecek bir şeyim var.

Cinsiyet

Cinsiyet Eşitliğine Her İki Cins de Hazır mı?

Bugün hayatı algılayışımızın temelinde erkek bakış açısı yatar. Onun önyargılarının, değerlerinin ve yorumlarının hayatımızı biçimlendirdiği yasalarla yönetiliriz. Bu, asırlarca her iki cinsiyete empoze edilen, aklın işlevselliğine hakim olan ve sonucunda hayatımıza yön veren propagandanın sonucudur. Zamanla referans noktamız bize empoze edilen propaganda olmuştur. Öyle ki, bugün yaşadığımız düzenin dışında farklı bir yapıyı düşünemeyiz.

Oysa teknolojinin gelişmesiyle, hakim olan erkek bakış açısı gittikçe önemini kaybediyor. Yaşadığımız bu düzenin dışında da anlamlı bir hayat kurabileceğimizi görüyoruz. Öyle ki zaman, cinsiyet ayrımcılığını daha fazla taşıyamıyor. Binlerce yıl erkeğin üstün bir cins olduğu gibi bir propaganda, teknoloji çağında kadının öne çıkmasıyla çöküyor.

Erkeklik bir ideoloji haline geldi

Teknoloji ilerledikçe, erkeklerin sanal bir gerçeklik yaşadığı ortaya çıkıyor. Binlerce yıl yapılan propaganda sonucunda hem erkek hem de kadının dünyasını, erkek motifleri anlamlandırdı. Örneğin bugüne kadar sosyal ve iş hayatına dair her şey, erkeği çağrıştıran kavramlarla açıklandı. İş adamı, doktor bey, mühendis bey, spor adamı, insanoğlu gibi anlatmak istediğimiz hemen her alanda erkek figüründen yararlandık. Bir yuva kurarken bile ailenin asli parçası olan kadını alan da veren de erkekti. Annelik de dahil her şeyde ataerkillik hakimdi. Bütün hayatımızın kurgusunda, bilinçaltımıza kazınan bir erkek imajı vardı.

Erkeğin bilinçaltını daha iyi anlamak için biraz daha gerilere gidelim. Örneğin eski çağlarda kendini ispat edemeyen erkek çocuğa isim verilmezdi. Bunun yanında, ataerkilliğin doğal sonucu olarak geçmişte olduğu gibi bugün de soy erkekten geçiyor. Toplumda örnek insanlar, hem erkekler hem de kadınlar için bir erkekti. Kadın ve erkeğin taraf olduğu bir davada erkeğin şahitliği kadına göre daha güçlüydü.

Tanrıların da genelde erkek gibi düşünülmesi vardır. Antik çağlarda erkek baş tanrı etrafında tanrıça ve tanrılar vardır. Tanrı, her zaman erkeklere seslenir ve kadın genelde ayrıntı olarak kalır.

Ölümden sonra da bir erkek dünyasına gideceğimizi tasavvur ederiz. Öyle ki, ölümden sonra kadın, erkeğe bir ödül gibi gösterilmeye hala devam eder. Cennete giren erkeğin hizmetine giren huriler, yaşadığımız dünya gibi dinleri de bir erkek inancı yapar.

Bunun yanında dinler, kadınlar üzerinde bir baskı aracıdır. Mesela birisini kadınlığı üzerinden suçlamak daha kolaydır. Tarihte yakılan bir erkek cadı bulamazsınız. Bu anlamda dinlerde erkek lehine pozitif ayrımcılık daha fazladır.

Algılamaların binlerce yıl böyle şekillendiği bu dünyada kadın kadınlığını bildi, erkek de bunu normal karşıladı. Cinsiyet ayrımcılığı, her iki tarafın rızasıyla, tek taraflı bir propaganda üzerinden bilincimize kazıldı.

Maskülenite, tek taraflı propagandayla yıprandı

Erkeklerde bu aşırı yükleme, ömür boyu taşımak zorunda olduğu bir gerginlik yarattı. Ömür boyu başarı ve takdir edilmenin gerekli olduğu bir baskıyı taşıdılar. Toplum, evrimin seçilim baskısıyla aktardığından daha fazlasını erkeğe yükledi. Bu durum, erkeğin güçlü ve dayanıklı olma eşiğini daha da yükseltmiştir.

Cinsiyet eşitliği ve sert erkek, maskülenite

Erkek, doğada gücü temsil eder. Ancak toplumun erkekten beklentisinin yüksek olması, bugün kontrol edemeyeceği bir gücün altında ezilmesine neden oluyor.

Ne var ki erkeğin bir şeyi başarma ve takdir görme arzusu tamamen kaybetmesine neden oluyor. Çevrenizde kendini bırakmış erkek görüyorsanız, bu hayatta kendine dayatılan görevi başaramadığındandır. Bunda kadınların da etkisi büyüktür. Bu sebeple erkek daha kaygılı ve endişe seviyesi yüksektir. Rekabetin sertliği ve kaybedeceklerinin anlamı büyük olunca şiddete de meyilli olur.

Bu evrim, kadınların bilinçaltında acılar ve öz değer eksikliği yaratırken erkeklere de bir şuursuzluğu armağan etmiştir. Öyle ki erkek, yaptıklarının sonuçlarını kavrayamamıştır.

Eski zamanlarda kız çocuklarının öldürülmesinde kadınların travmasını anlamak zor. Ancak bu korkunç bir son da olsa hayatın bitmesiyle acı biter. Oysa bir erkeğin çocuğunu diri diri gömmesini ve bundan pişmanlık duymadan hayatına devam etmesini açıklayacak kelime bulamıyorum.

Bir erkek olarak kendinizi nasıl değerli gösterirsiniz?

Bana böyle bir soru sorsalar cevap vermekte zorlanabilirim. Bu dünyada erkeği değerli yapan birçok özellik vardır. Oysa iş açıklamaya gelince bunları kolaylıkla söyleyemeyebiliriz. Bunun sebebi, belki de sadece erkek olmanın değerli olmak için yeterli olduğu propagandasının çağlar boyu zihnimize kazınmasıdır.

Bu durum, erkeğin kendi doğasına yabancı olmasına neden oluyor. Bunun sonucunda erkek bir özgüven eksikliği yaşıyor. Bu kadar değerli ve güçlü bir varlığın ilişki kurarken yaşadığı çelişki, komik bir durum da yaratıyor. Öyle ki, kadının doğasını anlamakta zorlanıyor. Örneğin hep kendisini dinleyen erkek, karşı tarafın elini tutunca dili tutuluyor.

Erkeğin değerini anlatmak için yine kadın bakış açısından faydalanıyoruz. Toplumdaki değerimizi büyük oranda kadınlar belirliyor. Bir aile babası, iyi bir koca veya iyi bir sevgili olma kriterleri genelde kadınca oluyor. İş hayatında dahi başarılı olan bir adamı evde bekleyen bir kadın güdülüyor. Oysa kadını anlayabilen bir erkek iyi bir erkek olabilirken kadınların böyle bir zorunluluğu olmuyor. Sanki kadını mutlu etmek tek başına beni değerli yaparmış gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Oysa beni rahatsız eden başka bir şey olmalı. İşin doğrusu, kadınlar kadar erkeklerin de feragat ettiği şeyler çok fazla. En azından erkek, çağlar boyu Truman Show’daki gibi bir sanal gerçeklik yaşadığının farkına varıyor.

Erkek, bugüne kadar kendisine empoze edilen propagandanın etkisiyle sahte bir üstünlüğe sahip olduğunu anlıyor. Sevildiğine inanırken, bu sevginin ona olan bağımlılıktan kaynaklı bir korkudan olduğu travmasını yaşıyor. Bunun böyle olduğunu, ekonomik özgürlüğünü kazanan kadının artık erkeğe ihtiyaç duymadığını hissetmesinden anlıyoruz.

Erkeğin bugün yaşadığı bence budur. Belki de erkeğe yapılan kötülük, nitelik olarak kadına yapılandan daha fazladır. Bunu söylememdeki sebep, erkek dünyası böyle şekillenirken bunun doğru olduğuna inanması ve kendine yalan bir dünya yaratması. Bir kıyas yapamayınca kendini aşırı önemseyerek doğruyu görecek farklı bir bakış açısı geliştirememesi.

Kadın, erkek için nedir?

Erkeğin hayatında kadın her zaman gücünü sınadığı bir ölçüt oldu. Öyle ki, kadını kutsallaştırmış. Bir erkeğin kadınına dokunmak, ona bir şey söylemek, onun gücünü sınamak anlamına gelir. Mesela mitolojide Truva Savaşı’nın sebebi bir kadındır. Ortaçağda yapılan düellolar ve günümüzde işlenen cinayetlerin sebebinin çoğunda kadınlar vardır. Bizim kültürümüzde erkeğin kimliği at, silah ve kadındır. Bir erkeğin kadını varsa kendini erkek hissedeceği bir değeri vardır. Bir erkeğin kadın için ölmesi ya da öldürmesi, onu erkek yapan bağlantılarının kısa devre yapmasındandır.

Bir kadınla beraber olmak, erkek için gurur meselesidir. Erkek, gücünü böylece ispat eder. Bugün dahi kırsal bölgelerde, evlenen erkeği zifaf odasına bir fetihe gider gibi gönderirler. Yaşayacağı başarısızlık, güçlü erkek imajını yerle bir edebilir ve bir daha onaramayabilir.

Burada bahsettiğim, evrimin koyduğu kuralın ötesinde daha radikal bir bakış açısı. Bir erkek için kadın önemlidir ama yanlış yargılardan dolayı üretken kadını toplumdan soyutlayıp eve hapsetmişiz. Böylece kadın kendi değerinden bağımsız, tamamen bencilce, erkeğin gücünün göstergesi olmuş. Erkekler de gücünü korumak adına içsel bir adanmışlıkla kendilerini kadının kollarına bırakmış.

Kadınlar, bu adaletsizliği kendi lehlerine çevirmeyi bilmişler. İşin doğrusu erkek, bu koşullu değiş tokuşla kendini kadın karşısında mahkum etmiş. Ona olan bağımlılığı, bilinçaltındaki korkusunun dışavurumu diyebiliriz. Birisinin gücünü test etme endişesi, kadını toplum hayatından soyutlamış.

Oysa kadın, uğradığı haksızlıklardan sonuçlar çıkarmıştır. Kız çocuklarının öldürülmesinden rızası olmadan evlendirilmeye hatta satılmaya kadar bilinçaltının hiç de derinlerinde olmayan anıları canlıdır. Bu ortak anılar, kadın hareketini güçlendiren çok güçlü bir kadın dayanışmasını şekillendirmiştir.

Erkek biraz çaba göstermeli

Bugün erkeğin önüne açılan sayfa da geçmişi anımsayacak bir hafıza yok. Var olan hafızası gelecekte bir işine yaramıyor ve bir gelecek vadetmiyor. Örneğin bir kadının alıştığı şekilde davranmaması ezberini bozuyor. Ona hak vermekten başka nasıl davranacağı ve ne konuşacağını bilemiyor.

Teknoloji geliştikçe kadınların sesini duyurabileceği mecra çoğalıyor. Buna karşılık erkekler, bugüne kadar yapılan tek taraflı propaganda yüzünden bir söylem geliştiremiyor. Bunu bir karşı atak olması anlamında söylemiyorum ama erkeklerin afalladığını belirtmek istiyorum. Bunu da erkeğin kendisini gereğinden fazla önemsediği bağlamında söylüyorum. Uymamız gereken yeni çevrede erkeğin biraz daha fazla çaba harcaması gerekiyor. Sonuçta kadınlar yeni döneme daha hazırlıklı ve saha artık erkek için boş değil.

Belki de yaşadığımız çağ bir kadın hareketinden çok erkeğin uyanma evresi. Artık kadının da erkeği anlaması gereken bir döneme giriyoruz. Bu anlamda gerçeğe yaklaşıyoruz diyebiliriz.

Kadının durumu erkekten çok farklı değil.

Kadın da aynı propagandayla sarkacın diğer ucuna savrulmuş. Öyle ki, değersiz olduğunu kabul etmiş. Ona da erkekler gibi görevler verilmiş ama bu, erkeği mutlu etmek ve nesil yetiştirmek olmuş.

Kadın da aslında çağlar boyunca gerçek potansiyelinin farkında olmadan yaşadı diyebiliriz. Örneğin, erkek olunurken kadınlık yapıldı. Onun mutluluğu erkeğin ne kadar mutlu olduğuna bağlı oldu.

Ne var ki kadın geri planda kalınca kendini etkileyen şeylerden sıyrılmayı başardı. Bu durum, erkeği kaygılı yaparak kadına ilgisini azaltırken kadının sezgilerini geliştirdi. Öyle ki, toplumda gelmek istediği yere kocası aracılığıyla gelmeye çalıştı.

Kadınların kendi aralarında böyle bir başarı sınıflandırması vardır. Aralarındaki en önemli başarı kriteri kocalarının statüsüdür. Sonuçta kendilerinin de bu hayatta bir anlam ifade ettiğini erkek üzerinden yaptılar. Mesela her başarılı erkeğin arkasında bir kadının olması, gerçek bir ifadedir.

Bu anlamda kadınlar, erkeğin güdüleyicisi oldu diyebiliriz. Erkeğin artan iç çatışmalarına karşın kadın, sakin kalıp olayı daha iyi sezmiş ve akılcı davranabilmiştir.

Bu durumun kadınların da işine gelmediğini söyleyemeyiz. Kadın, erkeğin açtığı bu yolda ilerlerken yolun kendi arzuladığı yönde ilerlemesi için çalıştı. Gücün kendisinde olmadığı dönemlerde bu akıllıca bir yöntemdi. Mesela bu dönem boyunca kadın riski erkeğe yıkarak bu yeteneğini büyük ölçüde kaybetti. Ancak verdiği özgürlüğün karşılığında kendi mesaisini de erkeğe yükledi. Mesela basit bir örnek olarak, ev işlerini yapma yükümlülüğünü özel yardımcılara yaptırdı. Böylece erkeğin daha çok çalışmasını sağlayarak emeğini sömürdü.

Yöneten erkek olsa da onu güdüleyen kadın oldu. Burada şunu belirtmem gerekiyor; kadının güdülemek için eyleme geçmesine gerek yok. Erkeğin zihninde bir totem gibi durması bile yeterlidir.

Kadın risk almadan, erkek de erki elinde tutarak karşılıklı bir örtülü anlaşmayla aslında mutlu bir şekilde devam ettiler. Öyle ki, karşılıklı bazı şeyler görmezden gelindi.

Ne var ki erkekler kadar kadınlar da bu yolun sonuna gelmiş bulunuyor. Kadınlar da bugün yaşadığımız değişimi iyi okumak zorunda.

Kadınların da yüzleşmesi gereken gerçekler var

Bugün kadının öne çıkmasında onların mücadelesi ve kararlılıklarının payı çok büyük. Ancak çağın doğasının da onları daha atak ve kavrayışı geniş yaptığı bir gerçek. Yeni ekonomik modelin de artık yeni bir bakış açısına ihtiyacı var. Bu anlamda kadınların öne çıkması daha çok çağın bir gerekliliği.

Kadınların bu yabancı dünyaya uyum göstermesinde erkeklerin bunu hoşgörüyle karşılaması ve desteklemesinin önemi büyük. Bu anlamda erkeklerin durumu kabul etmesi, kadınlara nazaran daha kolay oluyor.

Ne var ki yeni dönemde kadın da erkek gibi afallıyor. Kadın, gücü yakalıyor ama riski yine erkek alsın istiyor. Kadınlar toplum hayatına katıldıkça bugüne kadar erkeklerin yaptıkları işleri ellerinden alabiliyor. Ayrıca teknoloji, işleri ofis ortamından ev ortamına taşıyor. Ancak çoğu kadın, erkeklerin evde olmasını kabul edemiyor. Kadınlar her alanda hayata ortak olurken evdeki egemenliğini paylaşmak istemiyor. O da ezberlediği alışkanlıklarından vazgeçmeden erkeğin eski normlara göre davranmasını istiyor. Kadın, yine her tartışmadan galip çıkmayı ama tartışmayı kazanıp ilişkiyi kaybederken de erkeği suçlu görmeye devam ediyor. Kadınlar eşitliği savunsa da, özellikle ilişkilerinde, erkeğin kendilerinden güçlü olmasına dikkat ediyor.

Bunun yanında kadınlar, kendilerine yabancı bir dünyaya adım atarken erkeği dışlıyor ama erkeğe sorumluluk dikte edebiliyor. İstediğini elde edemeyince uyguladığı duygusal şiddet, erkeğin uyguladığı fiziksel şiddet kadar ağır olabiliyor. İşin doğrusu kadınların da bilinçaltında kalan erkek imajı, onları yönlendirmeye devam ediyor.

Cinsiyet eşitliği, sadece erkeğin ya da kadının sağlayabileceği bir şey değildir.

Kadınlarının sorunlarının olması, erkeğin sorunlu olmasından ileri gelir. Birbirini tamamlayan iki cinsten birisindeki arıza, diğerinde farklı sorunlar yaratır. Sonuçta karşılıklı ön kabuller, bakış açımızı belirler ve davranışlarımızı ona göre şekillendiririz. Kadınların ön kabulünün böyle olması, cinsiyet ayrımcılığını bir erkek sorunu haline getirir. Sonuçta çözebileceğimiz sorunu farklı bir boyuta taşımış oluruz.

Bugüne kadar sadece kadın sorunlarını tartışmamız, erkeğin sorunlarının gizli kalmasına sebep oldu. Kadınlar, gücü elinde tutan erkeğin mutlu olduğunu düşündü. Oysa erkekler, cinsiyet ayrımcılığının getirdiği çok büyük sorumlulukları taşımak zorunda kalmıştır. Bu aşırı yük, şiddet, intihar ve çoğu hapishanelerdeki erkeklerin kaybolan hayatı olarak karşımıza çıkar.

Infographic: Suicide Rates Around the World | Statista Erkeklerde intihar oranlarının çok olması, aşırı baskının sonucudur. Kaynak Statista

Bu durum, masküleniteyi iğfal eden bir durumdur. Ne kadın ne de erkek, yaşadığı acıları yarıştırmamalıdır. Biri uğradığı haksızlıkta nasıl acı çekiyorsa diğerinin de daha az kalır yanı yoktur.

Kadınların yaptığı da bir tür cinsiyetçilik

Bugün savaşların dahi teknolojiyle yapıldığı bir dönemde üretim biçimi değişiyor. Öyle ki, erkeklerin kendilerine vermediği işleri kadınlar kendileri kuruyor. Ancak kadınlar, buradan aldığı cesaretle erkekleri dışlıyor.

Oysa erkeklerin yaptığı her işi yapabileceklerini iddia etmek, erkeklerin katlandığı angaryalara kadınların da talip olması anlamına gelir. Belki çağlar boyu içlerinde biriktirdiği tepki, coşkularına set çekmelerini engelliyordur. Oysa bu, erkeğin kendini değerli görmesi gibi bir yanılgıdan başka bir şey değildir.

Cinsiyet eşitliğini savunan kadın erkeğe bağırıyor. Kadın cinsiyetçiliği
Kadınlar da cinsiyetçi davranışlarda bulunabiliyor. Resim ImageFX

Bazı şeyler, henüz zorluklarını yaşamadığımız zamanlarda bize kolay gelir. Oysa erkeklerin gösterdiği şiddet aşırı yüklenmenin sonucuyken kadınların da buna talip olması aslında bir ironidir.

Kadınların gösterdiği bu tepki, bir erkek korkusundan kaynaklanıyor olabilir. Belki de kontrol edemeyeceği bir erkek, yeniden eskiye dönme korkusunu yaşamasına sebep oluyordur. Bu bağlamda anılarının taze olması, erkeği reddetmesine neden olabilir.

Oysa kadınların hayatında erkek hep vardır. Kendini feminist olarak tanımlayan bir kadın da bu kimliği kazanmasını erkeğe borçludur. Bu düşünceye bence yine kadınlar karşı çıkar. Erkekleri sırf ihtiyaçlarını göreceği bir sağlayıcı olarak görmek de bir cinsiyetçiliktir. Bu durum erkeği uzaklaştırırken kadını yalnızlığa iter.

Hiçbir başlangıç mükemmel başlamaz. Zamanla çevre değiştikçe öğrenerek devam ederiz. Karşılaştırabileceğimiz bir kıyas olmayınca biraz verinin birikmesini beklememiz gerekir. Kadın hareketi de böyle bir başlangıç yapmış olabilir. Binlerce yıllık propaganda ile ucu kaçan ölçünün makul bir seviyeye gelmesi, herhalde bir ileri bir geri salınımla olacak.

Sorun, her iki tarafın aşırı yüklenmeyle yorulduğu. Birisi binlerce yıldır yok sayılmanın verdiği öfke, diğeri toplumun kendisinden çok şey beklemesiyle yıpranan bir maskülenite.

Kadın ve erkek olarak önümüzde çok büyük fırsat var.

Bugün yeni teknolojilerin oluşması bizi yeni bir çevreye sokuyor. Yapay zeka çağında insan tahtından bir kez daha inerken erkeğin de üstün bir cins olmadığını anlıyoruz. Aslında kadın ve erkek olarak çağlar boyunca uzak kaldığımız doğalarımızı yeniden keşfediyoruz.

Cinsiyetlerin ve toplumsal rollerin ötesinde, bireyin önemli olduğu bir çağdayız. Cinsiyetlerin biyolojik özelliklerinden dolayı değil, insanların yetenekleriyle öne çıktığı bir çağı yaşıyoruz. Mesela, kaç yabancı dil biliyorum? Teknolojiyi takip edebiliyor muyum? Kendime yetenek kazandıracak hangi işleri yapıyorum? Bunun yanında dijitalde bir uğraşım var mı? Siber güvenlik hakkında ne biliyorum? Her şeyden önemlisi, öğrenmeyi içselleştirebiliyor muyum?

Cinsiyet eşitliği için kadın ve erkek beraber çalışıyor. İşbirliği yapıyorlar.
Hayatımız, kadın ve erkeğin birbirine üstün olmasıyla değil, birbirini tamamlayan bir işbirliği ile yürür. Birbirini tamamlayan yetenekler ile bizim için hayat daha kolay hale gelir. Resim ImageFX

Cinsiyetimizden bağımsız, kendi iç dünyamızda stres eşiğimizi değiştirerek ne kadar değerli olduğumuzu etkileyen yetenekleri arttırmamız lazım. Bu bakış açısı, cinsiyet ayrımcılığı gibi demode bir tartışmadan bizi kurtarır. Sonuçta bu bakış açısı, binlerce yıl devrelerimize işlemiş eski kodları siler. Hepsinden önemlisi, sağlıklı bir toplum adına, bu niteliklere sahip kadın ve erkeğin dünyaya getirdiği çocuğun anlamı da farklı olur.

Sonuç

Doğanın nizamında denge yoktur. Denizdeki dalga gibi enerji bir o yana bir bu yana gider gelir. Sorunun kaynağı belki de eşitlik kelimesinde. Eşitlik daha fazlasına sahip olmak gibi algılanıyor. Oysa bazen olumsuz kullanılan kelimeler, doğruyu bulmamızda bize daha iyi yol gösterir. Demek istediğim, aradığımız eşitlik, duygusal ve biyolojik eşitsizliğin ahenginde yatar. Burada bahsettiğim bir cinsin üstünlüğü değil, türümüzü egemen kılan parçaların birbirine bağlanan anahtar kilididir. Yaşamı meydana getiren proteindeki peptid parçalarının birbirlerini tamamlayan girinti ve çıkıntılarıdır.

Bahsettiğimiz gibi her başlangıç biraz yarım başlasa da en sonunda doğruyu yakalarız. Bu anlamda teknoloji çağı, önümüze ortak akılda buluşacağımız bir ufuk açıyor. Yeni bir toplumsal sözleşme yapıyoruz. Herkesin öğrenmeye açık olduğu, ev işlerinde kadına yardımcı olan değil, herkesin payına düşeni yaptığı basit bir düzen bu.

Hakan Tanar

Hakan Tanar, 1971 yılında Adana’da doğdu. Evli ve 2 çocuk babası. 30 yıl satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Satış temsilciliğinden üst düzey yöneticiliğe kadar farklı kademelerde görev yaptı. Kendi işini kurarak perakende sektöründe 8 yıl faaliyette bulundu. Edindiği en büyük tecrübe öğrenmenin hayat boyu sürdüğüdür. Yazmaya olan isteği ve öğrenmeye duyduğu merakı kendisinde kişisel blog kurma fikrini geliştirdi. Bilim, edebiyat, tarih ve felsefeye ilgi duyuyor. Bugün ilgi duyduğu konular hakkında bildiklerini ve öğrendiklerini Monolog’da paylaşıyor.