Kuantum Bilgi İşleme: İnsanlığın Yeni Hikayesi
İnsan, Aden’den kovulmasından bu yana yeniden oraya dönmenin hayallerini kurdu. İnsanın dünyaya atıldıktan sonra yaptığı atılımlar ve gösterdiği cesaret büyük ihtimalle Tanrı’yı da şaşırtmış olmalı. Bu dünyada ne kadar süre var olacağımızı bilemeyiz ama bir zamanlar insan vardı denilecek bir hikaye bıraktığımız kesin.
Bizim hikayemiz, ürettiğimiz teknolojilerin bizi dönüştürmesi sonucu yarattığımız farklı hikayelerden oluşuyor. Her teknoloji bir önceki hikayeyi tamamlıyor ve kendini bir sonraki teknolojiye bağlayarak yeni bir hikayeye evriliyor. Mesela insanlık tarihinde bir köşe taşı olan ateşi bulduğumuz zamanları düşünelim. Onun verdiği ışığın çevresinde sosyalleşmiş ve beslenme alışkanlıklarımız değişmiştir. Ateşle başlayan bu süreçte düşüncelerin birbirini çağırması, tekerleğin bulunmasıyla sonuçlandı ve yeni bir hikaye başladı. Tekerlekle beraber ticaret gelişti, hayvanlar sabana koşuldu ve tarımla beraber yerleşik hayat başladı. Hızlıca ileri sardığımızda 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında en iyi cins attan son model Ford otomobillere geçtiğimizi hatırlayalım. Buhar makinesinin ticareti küreselleştirdiğini ve dünyayı yerelleştirdiğini anımsayalım. Daha çok bağlanma ve uzaklara erişme isteğimiz bizi bilgisayar ve internet devrimine kadar götürmüştür.
Kuantum Bilişim İle Her Şey Yeniden Başlıyor
Zaman yolculuğumuzda fiziken çapımızı aşan ne varsa hayallerimize sığdırdık ve gücümüzü zamana yayarak bir arabayı, bir roketi ve bir transatlantiği elle tutulur hale getirdik. Bizi sonraki hayallerimize taşıyacak araçları böylece yaptık. Karmaşık, kompleks ve birbirine bağlı bir yapı kurduk. Hafızamızda daha iyisini yapacak veri çoğaldıkça beklentilerimiz büyüdü ve hikayeler arasındaki süre gittikçe kısaldı. Modern zamanların olmadığı bir dönemi hiç yaşamadık ve bugünlere nasıl geldiğimizi anlatan bir hikayemiz her zaman oldu.
Ürettiğimiz bilgi o kadar hızlı büyüdü ki binlerce insanın beyin gücünü bir makineye yükleyerek bilginin kaybolmasını engelledik. Ancak bilgi, bir kartopu gibi büyüyor ve oluşum hızını arttırıyor. Ürettiğimiz teknolojiler bizi sürekli daha iyisini kovalamaya mecbur bırakıyor. Öyle ki, bilgiyi organize etmek ve işlemek için yapay zekayı kendimize ortak almak zorunda kalıyoruz.
Geliştirdiğimiz her düşünce onunla bağlantılı binlerce düşünceyi de beraberinde getirmeye devam ediyor. Bilginin ve düşüncelerin birbirine bağlı olması, 4,5 milyar yaşındaki dünyada 300 bin yılda böylesine bir insanlık hikayesi yazmamızı sağladı. Ürettiğimiz her son teknoloji yeni bir hikayeyi başlatırken hafızamızda eskiye dair güzel öyküler oluşturuyor. Bir damlanın dalgalar yaratması gibi çevremizde yarattığımız aydınlık alan bugün de hızla genişlemeye devam ediyor.
Bugün çok farklı bir hikayenin başlangıcındayız. Bir zamanlar, klasik bilgisayarların sınırlarına ulaştığımız bir dünya vardı. Büyük sorunları çözmek için sonsuz zamanlara ihtiyaç duyuyorduk. Ne var ki kuantum fiziğinin gizemli dünyası, bize yepyeni ufuklar açıyor. Kuantum bitleri adı verilen sihirli parçacıkların aynı anda birden fazla durumda bulunabilmesi, klasik bilgisayarlarla hayal bile edemeyeceğimiz hızlarda hesaplama yapmamızın önünü açıyor. Bu sadece bir devrim değil, bundan sonraki kozmik şemada nerede olacağımızı belirleyecek bir yolculuk.
Kuantum bilgisayarlara Neden İhtiyacımız Var?
Kuantum bilgisayarlara olan ihtiyacımızı anlayabilmek için geldiğimiz noktayı iyi anlamamız gerekiyor. Artık neyden meydana geldiğimizi biliyoruz. Yarattığımız zeka, uzaya uzanıyor. Evrenin daha uzağına gidecek bilgi birikimimiz ve cesaretimiz artık var. Doğanın nasıl çalıştığını anlıyor ve Tanrıya bir adım daha yaklaşmak istiyoruz. Eski insan olmadığımızın farkındayız.
Evrenin gizemlerini çözmek, muazzam miktarda enerjimizin olmasına bağlı ve kuantum dünya bu miktarda enerjiyi barındırıyor. Burada bilgiyi taşıyan bitler, kübitlere dönüşüyor ve veriler sadece sıfırlar veya birlerden oluşmuyor, aynı anda her ikisi de olabiliyor. Klasik bilgisayarların milyarlarca yılda çözeceği sorunları kuantum bilgisayarların çok kısa bir sürede çözeceğine belki inanmakta zorlanabiliriz ama bu mümkün.
Artık hıza çok ihtiyacımız var. Yaşadığımız dünyayı atom altı dünyanın yönettiğini biliyoruz. Hislenmemiz, nefes almamız hatta bilinçli olmamız, kuantum dünyadaki kimyasal reaksiyonların tepkimesiyle oluşan fiziksel bir gerçekliğe dayanıyor. Daha ilerisine gitmek için de bu fiziksel sistemleri simüle etmek istiyoruz. Klasik bir süper bilgisayarın binlerce yılda yaptığı işlemi dakikalar içinde yapacağı için kuantum bilgisayarlara ihtiyacımız var.
Kuantum Bilgi İşleme: Klasik Bilgisayarların Ötesinde
Michio Kaku’ya göre kuantum bilgisayarlar her şeyi değiştirecek. Bizim dünyaya bakışımız değiştikçe dünya da değişecek. Bir kuantum bilgisayar, işleri sadece hızlandırmayı vadetmiyor aynı zamanda düşünme, yenilik yapma ve iletişimde bizi yeni bir hikayeye taşıyor.
Kuantum bilgi işleme, bugün öğrenme aşamasında olan yapay zekanın evrilmesini de hızlandırır. Yapay zeka, öğrenme durumundan hızlıca eylem yapabilecek stratejik bir üstünlüğü elde edebilir. Hızla yükselen bir zeka ile kuantum bilgisayarların gücünün birleştiği bir durumda saatler içinde uzaya çıkabiliriz mesela. Ayrıca tıpta devrim yaratacak bir ilaçtaki her bir parçacığı simüle edebildiğimizi hayal edelim. Bilgisayarlar, moleküler etkileşimleri benzeri görülmemiş bir ölçekte simüle ederek çözemediğimiz asırlık rahatsızlıklara yeni tedavi yöntemleri geliştirebilir. Alzheimer’in, AIDS’in ya da kanserin verem gibi unutulan hastalıklar olduğunu düşünelim. Bunun dışında her sürücünün ihtiyaçlarına uyum sağlayan otonom araçlarımızın olduğunu hayal edelim.
Kuantum bilgisayarlar, bunun dışında atom altı dünyayı simüle etmemize yardımcı olarak varlığımızın gizemli sırlarını çözmemize de yardımcı olabilir. Varlığımızın kaynağı olan evrenin gizemini çözmemizi sağlayacak verileri daha kolay bulabiliriz. Mesela bir kara deliğin oluşumunu bize simüle eder ve içinde gerçekte neler olduğunu böylelikle daha iyi anlayabiliriz.
Bunun yanında kuantum bilgisayarlar, küresel finans modellerini optimize edebilir. Ayrıca tedarik zincirlerini daha verimli hale getirebilir ve klasik yöntemlerle ele alınması imkansız olan karmaşık lojistik zorlukları çözebilir. Siber güvenlik alanında özellikle kriptografi konusunda kırılması imkansız şifreler yaratabilir. Bunun ötesinde kendini savunabilir ancak tüm büyük sıçramalarda olduğu gibi etik açıdan kritik sorular ve zorluklar da beraberinde gelir.
Kuantum Bilgi İşleme İle Her Şey Dönüşecek
Yaşadığımız çağ, bize bir zamanlar bilimkurgu gelen olaylara mantıklı bakabileceğimiz inanç sıçramasını yapmamızı sağlıyor. 2000’li yılların başında bize akıl dışı gelen olaylara artık şaşırmıyoruz.
Programlayabileceğimiz çok amaçlı bir kuantum bilgisayar henüz mevcut değil ama bu yarış şu anda Çin, Google ve IBM arasında devam ediyor. İşin gerçeği bu 3 güç, sektörü sürüklese de bütün Silikon Vadisi’nin bu işin içinde olduğunu söyleyebiliriz. Start up’lardan Microsoft gibi büyük kuruluşlara kadar neredeyse her şirket kuantum bilgisayar yapmanın peşinde çünkü enerjiden, sağlığa, kriptografiden lojistiğe kadar her şeyin yeniden şekilleneceği bir dünyada bu yarışın dışında kalan etkisini kaybedebilir.
Kuantum Dünyanın Akıl Dışı Doğası
Kuantum bilgisayarların çalışma prensibini anlamak için kuantum dünyanın doğasını biraz anlamamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için de biraz kendi gerçekliğimizden sıyrılmamız lazım. Böyle yapmamız lazım çünkü doğanın gerçekliği bizim algıladığımızdan çok farklı. Sağduyumuza tamamen aykırı bir dünyanın dinamiklerinin sonuçlarını yaşıyoruz. Mesela hepimiz ışıktan oluşuyoruz. Eğer yüksek frekanslı dalgaları görebilseydik, çevremizi bir ışık demeti olarak görürdük. Bunun sebebi de evrenin atomlardan ve daha küçük parçacıklardan oluşması ve bunların ışık hızında hareket edebilmeleri.
Işık hızında hareket etmek başlı başına akla aykırı bir şey. Ne var ki öyle hareket eden parçacıklardan oluşuyoruz. Elektronların bu doğası, onların başka saçma şeyler yapmasına da neden oluyor. Mesela aynı anda farklı yerlerde olabiliyorlar. Üstelik bunu mesafeler arası farkın büyüklüğüne rağmen yapabiliyorlar. Mesela galaksinin bir ucunda ve diğer ucunda aynı anda görünebiliyorlar. Onların bu süper pozisyonları, bize büyük bir hesaplama gücü veriyor.
Elektronlar ayrıca birçok paralel evrende de bulunabilirler. Bu kadar uzak mesafeden birbirlerine eş zamanlı bilgi aktarabilirler. Biri etkilenirken diğeri de aynı anda etkilenir. Elektronların dolanıklığı, süper pozisyonla birlikte çok daha fazla bilginin iletilmesini sağlar. Bunun nasıl olduğunu sorgulamak bize çok fazla fayda sağlamaz. Belki tünelleme yoluyla tüm engelleri aşarak elektron diğerine olan mesafeyi kısaltıyordur. Belki de ışık hızından daha hızlı hareket ediyorlardır ama bunların bir önemi yok. Sonuçta atom altı dünyanın aklımıza uymaması, doğanın çok umurunda değil. Bu gerçekliği böylece kabul ederek bu yolculuğun bizi nereye götüreceğini görmek bile çok heyecan verici bir deneyim.
Kuantum Bilgisayarlar: Bilim Kurgu mu, Gerçek mi?
Doğa kendini sayılarla ifade eder. Bizi dijital bilişimden kuantum bilişime taşıyan da doğanın bu özelliğidir. Kuantum dünyanın süper pozisyon ve dolanıklık özellikleri, her şeyin 1 ve 0 olduğu düzenden, her şeyin hem 1 hem de 0 olduğu düzene geçmemizi sağlıyor.
Dijital devrimin üzerine kurulduğu transistörler, 1 ve 0 değerini baz alan temel veri birimi bit üzerinden işlem yapar. Bir devre üzerinde elektrik akımının bir anahtar aracılığıyla açılıp kapanmasına dayalı bir sistemdir.
Kuantum bilgisayar, dijitalden farklı olarak kübit denen bilgi birimlerinden oluşur ve kuantum dolanıklık gösterir. Kuantum alanda atomları birer transistör gibi düşünebiliriz. Atom, anahtarın açık olup olmamasından bağımsız, aradaki her şeyi kontrol eder. Dijital bilgisayardaki gibi ya 1 ya 0 değil, hem 1 hem 0 olan milyarlarca sayıda olasılığı aynı anda hesaplayabilir. Bu bağlamda transistörlerin gerçeği tam da yansıtmadığını söyleyebiliriz çünkü elektrik akımının durumuna göre bilgiyi taşır. Oysa atomlar 0’lar ve 1’ler üzerinden işlem yaparken elektron ve parçacıklar, süperpozisyon ve dolanıklık özelliği sayesinde bilgiyi neredeyse ışık hızıyla taşır ve eş zamanlı aktarır.
Kuantum Hesaplama: İmkansızı Mümkün Kılıyor mu?
Kuantum hesaplamanın gücünün sırrı, süperpozisyon olarak bilinen bu kuantum fenomeninde yatar. Bu, bir kuantum sisteminin ölçülene kadar aynı anda birden fazla durumu işgal etmesine olanak tanır. Olanak tanır diyorum çünkü kuantum hesaplamalar bir şeyin kesinliğini değil, olasılığını hesaplar. Bir kuantum bilgisayarda kübitler, bir soruna yönelik tüm olası çözümleri temsil eden bir süperpozisyona yerleşir. Böylece algoritmayı çalıştırdığımızda, olası yanlış olan cevaplar bastırılır ve doğru olması muhtemel cevaplar geliştirilir. Bunun tekrarında doğru cevap tek seçenek olarak kalır. Buna birde dolanıklığı eklersek kübitler birbirine bağlandığında birindeki bilgi anında diğerine de akar. Parçacıklar arasındaki mesafenin bir önemi yoktur. Bir sihir gibi gelse de yapılan iş gerçek bilimdir.
Bunu bazı benzetmelerle açıklayabiliriz. Örneğin bir labirentin çıkış noktasını bulmak için yüzlerce yol olabilir ve klasik bir bilgisayar her yolu sırayla dener. Oysa kuantum bilgisayar her yolu aynı anda dener. Milyonlarca bilgisayarın aynı anda çalıştığını ve her yolu aynı anda denediğini düşünün. Mesela bir kütüphanede kitapları tek tek okumak yerine hepsini aynı anda okuduğunuzu varsayın.
Kuantum bilgisayarda yaratılan üstel bilgi artışı, Big Bang’in sırrını çözmemizi sağlayabilir. Kozmosta yeni yaşam alanları bulma çalışmaları hız kazanabilir. Bunun yanında kanser tehlikesi taşıdığımızı bize 10 yıl önceden söyleyebilir. Bu hız değil, doğanın bir simülasyonudur. Bir kelebek etkisinin dünyanın diğer ucunda aynı anda büyük etki yaratabilmesi gibi bir şeydir. Milyarlarca gözü olan bir varlığın aynı anda dünyaya bakıp her şeyi beyninde işleyebilmesine benzer.
Kuantum Bilgi İşleme İçin Süper Sessizlik!
Kuantum bilgisayarlar, mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda çalışan ve güçlü manyetik alanlarla korunan özel bir ortamda bulunmalıdır. Bu ortam, kuantum çip adı verilen ve süper iletken devrelerden oluşan hassas bir bileşeni barındırır. Çipe ulaşan en ufak bir ısı veya titreşim, hesaplamaları bozabileceği için, çok katmanlı bir soğutma sistemi kullanılır.
Dijital bilgisayarda bir bitin durumu komşularını etkilemez. Oysa kübitler, çevrelerine karşı son derece hassastır. Atomların çevresindeki elektron ve parçacıklar titreşerek ışık saçar ve ısı üretir. Dolayısıyla sessizlik bozulur ve kuantum bilgisayardaki kübit, dolanık olmasından dolayı bireyselliğini yitirir. Bunun sonucunda tüm kübitler aynı anda etkilenir ve hesaplama yapılamaz.
Soğutma burada devreye girer. Kübitlerin işlem yapması, mutlak bir sessizliğe bağlıdır. Kübitler izole edildiğinde ve mutlak sıfıra yakın bir seviyede soğutulduğunda hesaplama yapmak mümkün hale gelir.
Bunu bir budist rahibin çevre etkilerden kurtulmak için ormana girerek zihnini susturmasına benzetebiliriz. Beynindeki nöronların hareketlerini yavaşlatmak için zihnini soğutmalıdır. Bu, yıllarını alan bir deneyimdir. Bu bağlamda, nirvanaya ulaşabilen insanların beyinleri bir kuantum bilgisayardır diyebiliriz.
Sessizliği tam olarak sağlayamasak da çok mesafe katettiğimizi söyleyebiliriz. Öyle ki Çin, dijital bilgisayarın gücünü geçerek kuantum üstünlüğünü kurmayı başardı. Ayrıca Google’da belirli ayrık hesaplamalarda kuantum üstünlüğünü sağlamış durumda.
Kuantum Üstünlüğünde Çin-Amerika Yarışı
Amerikalılar, genellikle süperiletken kübitlere dayalı kuantum bilgisayarlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bu yaklaşım, yüksek hata oranlarına sahip olsa da, ölçeklenebilirlik potansiyeli yüksek olmasından dolayı tercih ediliyor. Bunda da başarı sağlıyorlar. Mesela Google’ın son ürettiği kuantum çip, daha fazla kübitle hataları katlanarak azaltabiliyor. Ayrıca, günümüzün en hızlı süper bilgisayarı kabul edilen Frontier’in 10 septilyon (10 25 ) yılını alacak standart bir hesaplamayı beş dakikadan kısa bir sürede gerçekleştirebiliyor. Eğer durum böyleyse paralel evrenlere inanmamız gerekiyor çünkü bu rakam evrenin yaşından büyük. Rakamın büyüklüğü paralel evrende işlem yapıldığına işaret ediyor.
Ancak Çinlililerin kuantum bilgisayara yaklaşımı klasik bakış açısından biraz farklı. Çin biliminsanları, enerjiye elektrik yüklü eletronlarla değil, ışık huzmeleriyle ulaştı. Bir cam parçası da bir transistörün elektrondan yayılan ışığı kontrol etmesi gibi ışığı bölebilir. Çinliler bu bilgiyi kuantum bilgisayar yapmak için gerekli olan optik bir transistör yapmak için kullandı.
Optik transistörler, kuantum bilgisayarların temel bileşenlerinden biri olan kübitlerin kontrolünde kullanılabiliyor. Klasik yöntemde elektrik sinyalleri kontrol edilirken optik transistörler ışık sinyallerini kontrol ederler. Bu sayede, daha hızlı ve daha verimli bilgi işleme sistemleri geliştirmek mümkün olabiliyor.
Çin’in Yaklaşımı: Aynalar ve Polarizasyon
Çinli bilim insanları, optik transistörlerde aynaları kullanarak ışığı polarize etme yöntemini geliştirdiler. Bu yöntemde, farklı açılarda yerleştirilen aynalar, gelen ışığın polarizasyon yönünü değiştiriyor. Böylece, ışığın bir bölümü iletim ortamında ilerlerken, diğer bölümü yansıtılıyor. Bu sayede, ışığın şiddeti ve yönü kontrol edilerek, optik sinyal işlenebiliyor.
Bunu bir güneş gözlüğünün çalışma prensibine benzetebiliriz. Güneş ışınları bir gözlük camına düştüğünde polarize olur ve yukarı-aşağı titreşen ışık dışarı doğru titreşir. Böylece ışık, gözlük camına girmez.
Kuantum Devriminde Tehlike Nerede?
Bugün Çin, Google ve IBM’nin yanında neredeyse bütün silikon vadisi bu teknoloji yarışının içinde. Ancak bunun bir tehlikesi var.
Dünya ekonomisi, bugün dijital bilgisayarlara bağlı ama bir gün dijital bilgisayarların modası geçecek. Ne zaman olacağı konusunda kesin bir şey söyleyemiyoruz fakat Moore yasası bunun çok uzun olmadığını söylüyor. Öyle ki dünyadaki bilgi işlem gücünün dijital dünyada durgunlaştığı hissediliyor.
Peki her şeyin dijital olduğu düzende kuantum bilgi işleme düzenine nasıl ulaşacağız? Bugün tüm verilerimizi artık buluta yüklemeye başladık. Muhtemelen kuantum bilgisayarlar da onu mutlak 0’a yakın değerde soğutacak araçlarla beraber bulutta olacak. Bizler de arayüz olarak kullanacağımız bir kol saati, küpe ya da kontakt lens gibi bir nesne üzerinden bir kuantum bilgisayarına dijital erişimle ulaşabileceğiz. Bunun dışında muhtemelen vücudumuza yerleştirdiğimiz bir tak-çıkart aparatı üzerinden de internete bağlanabileceğiz. Böylelikle kontakt lensimizde olan internet biz göz kırptıkça, ya da kol saatimiz kolumuzda durdukça kuantum bilgisayarıyla iletişim kurabileceğiz. Kimlerin ne satın aldığı, neyi izlediği ve o an ne hissetikleri buluta kaydedilecek. Dolayısıyla veri havuzu daha da genişleyecektir. Belki de kimlikler artık gizli kalmayacak. Farklı dilleri konuşuyor olsak da anında tercümeyle iletişim aksamayacak. Tüm interneti giyilebilir nesnemize indirebileceğiz ama gizlilik konusunda sınırlar biraz bulanıklaşabilir.
Yapay zeka ve etik
Dijital sayı tabanlı sistemden kurtulan bir yapay zekanın kuantum sayı düzenine geçtiğini hayal edelim. Yapay zekayla elde ettiğimiz ek hafıza ve bilgi işlem hızı o kadar büyük ki, milyonlarca yılda yarattığımız medeniyetin daha büyüğünü yıllar içinde yaratabilirmişiz gibi geliyor. Yapay zekanın muazzam hafızasına ve düşünce üretme gücüne kuantum bilgisayarın bahsettiğimiz sihirli doğasını eklediğimizde ne kadar büyük bir dönüştürücü güçle karşı karşıya kalacağımızı biraz düşünmemiz gerekiyor.
Biz, hep teknolojinin avantajlarını konuşsak da bu dönüşümün sosyal sonuçları mutlaka olacaktır. Bu, aslında bizim bilgelik alanında en büyük sınavımız. Alışık olduğumuz bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini bugün sektörün öncülerinden sağduyu sahibi birçok insan söylüyor. Sorun çözme biçimimiz sadece bizi rahatlatan değil, daha kapsayıcı ve birleştirici bir motivasyon yaratmalıdır. Her iki teknolojinin birleşmesiyle neler olabileceğini biliyoruz. Asıl sormamız gereken bu devrime hazır olup olmadığımız?
Her iki gücün kombinasyonu bizim için güzel şeyler vadederken bunu kötüye kullananlar için de güzel şeyler vadediyor. Mesela kuantum bilişimine geçiş, hassas bilgileri korumak için kuantum sonrası kriptografiyi de gerektirecektir. Ayrıca bu teknolojilerle bilgi demokratikleşirken bundan faydalanamayan dünyanın farklı bölgeleri için önde olan ülkelerin ne düşündüğü önemlidir.
Bunun yanında hükümetlerin yapay zeka geliştirme ve gizlilik korumaları arasında bir denge sağlaması gerekir. Bunu sağlayacak yasalar ve disiplinler arası işbirliklerini geliştirmelidir. Gizlilik, nihayetinde teknolojiyi sorumlu bir şekilde kullanmak ve kişisel hakları korumak için gerekli olmaya devam edecektir.
Kuantum Dünyayı Anlamak İçin Doğaya Bakalım
Belki bütün anlattıklarımızdan kuantum dünyanın sağduyuya aykırı yapısını anlamakta zorlanabiliriz. Kuantum bilişimin garip doğasını zihnimizde canlandıramayabiliriz. 0 ve 1’lerin aynı anda aynı işlemi ifade etmesi bize tuhaf ve anlaşılmaz gelebilir. Eğer öyleyse bunu anlamak için doğaya bakmamız yeterlidir.
Cansızlıktan nasıl yaşam doğduğunu doğa bize örneklerle anlatır. Çevremize baktığımızda bahçemize ektiğimiz bitkinin nasıl geliştiğini, fotosentezle oluşan yaşam döngüsünü, ağaçları, tarımı ve suyu görürüz. Çevremizde dokunduğumuz ve hissettiğimiz her şeyde doğa bize bir şeyler anlatır. Nasıl işlediğini, her şeyin birbirine nasıl görünmez bir zincirle bağlı olduğunu bize hissettirir. Güneşten gelen fotonun karbondioksitle birleşerek oksijen ve şekerin oluştuğu kuantum olaylar zinciri sayesinde nefes aldığımızı ve var olduğumuzu anlatır. Yaşamın sırrı, doğanın nasıl işlediğini anlamakla başlar.
Sonuç
Bugün bambaşka bir hikayenin arefesindeyiz. Kuantum bilgi işleme, bize çok heyecan verici bir gelecek projeksiyonu çiziyor. Yazmaya başladığımız yeni hikayenin öncekilerden farkı, bunu tek başımıza yazmayacağımız. Bahsettiğimiz gibi bağlantı arttıkça ve ortaya çıkan bilgi veriye döndükçe bu akışı yönetmek bizim sınırlarımızı aşmaya başladı.
Yapay zeka, bugüne kadar ürettiğimiz teknolojiler gibi değil. Bir buhar makinesinde olduğu gibi üzerinde hakimiyet kuramayabiliriz. Bundan sonraki ilerlemede ona ihtiyacımız var ve yazılacak yeni hikayede bizim ortağımız. Biz sermaye olarak beynimizi koyuyoruz, o da hafıza ve hızını. Bu sebeple yeni dönemde iş yapış şeklimizden ahlak kurallarına kadar tüm ön kabullerimizi değiştirmemiz gereken bir dönem yaşayabiliriz.
Doğanın işletim sistemi bize çok renkli bir gelecek sunabilir ya da bu oyunu kaybetmemize sebep olur. Ancak kuantum devriminden zaferle çıkmak bize bağlı ve bunu başarabilirsek gerçekliğin dokusunun tamamen değişeceğinden emin olabiliriz.