Kendiniz Değiştikçe Çevrenizde Değişir
![]() |
Hayatta sürekli olan tek şey değişimdir. |
Değişen bir dünyada yaşadığımız için değişim kaderimizde var. Değişebilen varlığız. Hiç değişmeyiz desek bile hayat boyunca fiziksel olarak başkalaşırız. Bununla ilgili çok atasözü ve deyim duyarız.
İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur.
Hayır değildir.
Böyle gelmiş böyle gider.
Hayır gitmez.
Ağaç yaşken eğilir. (Bence değişimi anlatan en güzel sözlerden biridir)
Değişim, bize bir gereksinim gibi sunuluyor. Yani bir hastalıktan kurtulma ya da plastik cerrahi gibi algılıyoruz. Bunların bir yere kadar insanın görünümünde ve duygularında değişime neden olduğunu kabul ediyorum. Ama anlatmak istediğim bu değil. Burada aracısız bir değişimden bahsediyoruz. Yani bir fayda sağlamak için “mış/miş gibi görünmek” ten bahsetmiyoruz.
Hayatımızın kalitesi, yaşayacağımız içsel değişime bağlıdır. Nasıl mı? Başlayalım.
Değişimi Nasıl Anlamalıyız?
Değişim, düşünmeyi gerektiren, küçük küçük biriken bir süreçtir ve zaman alır. Anı yaşarken bunu anlayamayız ama 20 yıl sonra geçmişe dönüp baktığımızda farkı görürüz. Anı yaşamak “Carpe Diem” değildir. Anı yaşamanın bilinçli bir yaşam olduğunu, değişimin devam ettiğini hissettiğimiz zaman anlarız.
Değişme arzusunu önce düşüncemizde isteriz. Bizi, değişmek için bir düşünce çağırmalıdır. Bunun için içimizde bir gerginliğin olması gerekir.
Çevremizle olan ilişkilerimizde yaşadığımız bir sorun, yapmak istediğimiz bir şeyi yapamamak gibi olumsuzluklar bizi yeni arayışlara götürebilir. Bunun tam tersi, bir şeyleri başarmak için plan yaptığımızda yaşadığımız aksamalar karşısında daha tutkulu bir şekilde devam etmemiz, daha kararlı olmamız bize sonucu olumlu olacak gerginlikler yaşatabilir. Bu durum, düşünce ve duygularımızı değiştirir.
Her duyusal etkileşim aslında içimizde olan, olmak istediğimiz şeyi yavaş yavaş ortaya çıkarır. Ama an içinde bunu hissetmeyiz.
Değişim Nedir ve Nasıl Değişiriz?
Kavram olarak çevremizde gerçek olarak gördüğümüz olay ve nesnelerin sürekli başkalaşım içinde olmasıdır.
Bir çevrenin içine doğmamızla beraber değişmeye başlarız. Dünyaya geldiğimizde beynimizde az olan sinir bağlantıları, çevreyle etkileşime girdikçe fazlalaşır. Sosyal varlık olmamızdan dolayı yaşadığımız çevreye uygun alışkanlıklar geliştiririz. Bir yere ait olduğumuzda ve başkaları tarafından takdir edildiğimizde, kendimizi değerli hissederiz. Psikolojimiz, bizi değişmeye zorlayan itici gücümüzdür.
Değişimi kontrol edemeyiz fakat olumlu ya da olumsuz olmasına katkı sunarız. Doğa, üzerimizde ince ince çalışarak bizi değiştirir. Yaşamımızın iki önemli evresinde; gençlik ve yaşlılıkta, hayatımızı değiştiren kırılma anları vardır.
Gençlik ve Yaşlılık Döneminde Değişimi Nasıl Algılarız?
Genç yaşlarımızda zaman çok yavaş ilerler. 18 ini yaşarken 40 lı yaşların bize yaklaşamayacağını zannederiz. Her şey çok basit ve kolaydır. İçimizdeki enerjinin dinamik olması hızlı kararlar almamızı sağlar. Detaylı düşünmek istemeyiz. Yüzeysel fikirlerden büyük sonuçlar çıkarırız. 20 li yaşımızın fotoğrafını çeker, zamanın hep aynı kalacağını zannederiz.
Halbuki hayat sürekli ilerleyen bir süreçtir. Fiziksel durumumuz ve çevremiz değiştikçe düşüncelerimiz ve tavırlarımız değişir.
Gençken değişime açık olduğumuzu düşünürüz. Yeni ve aykırı fikirleri savunuruz. Ama aslında kendi fikirlerimiz dışında başka fikirlere kapalıyızdır. Değişime açık gibi görünsek de kendi düşüncemize karşıt bir fikirle karşılaştığımızda savunmaya geçeriz.
Dinlemek ve öğrenmekten ziyade münazarayı daha çok severiz. Doğru ya da yanlış kendi savımızı kabul ettirmek için konuşuruz. Ya da dinliyormuş gibi görünür ama kendimizden örnekler vererek durumu açıklamaya çalışırız.
Yaşlandıkça bakış açımız değişir, gençliğimizde yaptıklarımızın muhasebesini yapar ve yeniliklere daha temkinli yaklaşırız. Artık zaman çok hızlı akmaktadır. Sevdiklerimizin başına bir şey gelmesinden, sahip olduklarımızı kaybetmekten korkarız.
Tecrübelerimize güvenerek hoşgörülü olabiliriz ama önyargılarımızla hareket ederiz. Kendi oluşturduğumuz güvenlik çemberinin dışına çıkmak istemeyiz. Kaybedecek çok şeyimiz vardır. Yaratıcılığı bir tehlike olarak algılarız.
Gençken erdeme inanmasak da, önümüzdeki iyi veya kötü hayatın yollarını döşeriz. Risk alır, hata yaparız ama yeniden başlarız. Yaşlandığımızda kazandığımız tecrübeleri yeni kuşağa aktarırız. Bu döngü, değişimi besleyen bir süreç olarak devam eder.
Değişmeye direnç gösterdiğimiz iki dönem arasında çok değişiriz. Churchill’in dediği gibi: ” Gençken muhafazakarsan kalpsizsin, yaşlıyken liberalsen aptalsın”
Değişimi İnsanda Farklı Kılan 6 Sebep
Hayat, tüm canlılara bahşedilen ortak bir olgudur. Fakat her birimizin yaşamı, bahşedilen ortak hayata farklı katkılar sunar. Davranış modellerimizin kalıtsal olduğunu gösteren birçok çalışma vardır. Çevreden aldığımızı kendi bakış açımıza göre harmanlar ve başkalarına yansıtırız. Bu yüzden herkeste iyilik, kötülük, manevi hayat gibi değerler aynı olmaz.
Değişime neden olan ortak olgular, kişiliğimize bağlı olarak hepimizde farklı etkiler yarattığı için herkesin yaşadığı değişim farklı olur. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Eylem
Hareketsizken diğer insanlardan farklı görünmeyiz. Ama etkileşime geçtiğimizde aramızdaki farklar ortaya çıkar. Duyularımızla topladığımızı kendi mizacımızla harmanlayarak çevremizle paylaşırız ve bu eylem anında farklı görünür. (Daha iyi, iyi, kötü)
İçimizde bir gerginlik hissettiğimizde bunu gidermek için eyleme geçeriz. Bizde gerginlik yaratan dürtü bir şeyi arzulamak ya da politik bir sebep olabilir. (Irkçılık)
Yalnızlık
Bazen çevremizinkiyle kendi beğenilerimiz arasında farklılıklar olabilir. Bu durum bizi içinde bulunduğumuz topluma yabancılaştırır ve kendimizi yalnız hissederiz. Kendi kuralımızı koymak isteriz. Ya da rahat hissedeceğimiz bir alan yaratmaya çalışırız.
Gözlem
Yaptığımız gözlemler karar alma sürecimizi etkiler. Gözlem gücümüzün yüksek olması daha fazla detayı görmemizi sağlar. Ne kadar çok bilgiye sahip olursak vereceğimiz karar o kadar doğru olur. Doğru kararlar hayat kalitemizi arttırır.
Deney
Hayatımızın ilk yıllarında deneme yoluyla öğreniriz. Bebekken sıcak bir şeye dokunduğumuzda canımız yanar ve o şeyi bir daha ellemeyiz. Yüksek bir yerden düştüğümüzde tekrar oraya yaklaşmayız. Deneme-yanılma süreci bütün hayatımız boyunca devam eder. Özellikle gençken yaptığımız hatalar bize tecrübe olarak geri döner.
Empati
Yaşadığımız hayatı başkalarının yaşadığı hayata benzetiriz. Merkeze genellikle kendimizi koyarız. Empati yaptığımızda dahi kendi bakış açımıza göre yaparız. Başka gerçekleri gördüğümüz zaman bugüne kadarki fikirlerimizi sorgularız.
Kendimizi merkezde değil bütünün parçası gibi görebilmeliyiz. Çünkü ben ve karşımdaki ben; birbirini tamamlayan iki varlıktır. Bunu biraz açalım:
İnsanlar birbirine duygusal olarak bağlıdır. Birbirini tanımasa bile tamamlarlar. Dünyanın bir bölgesinde açlık çeken birinin ya da afet bölgelerinde yaşayan birinin duygularını ona yardım etmeye çalışarak paylaşırız. Bu kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Daha iyi bir insan oluruz.
Kendimiz değişirken çevremizi de değiştiririz. Bizde eksik olanı diğerinden ilham alarak tamamlayabiliriz. Değişimi dayatırsak çatışma çıkar. Anlamak istersek kendimizden daha çok verir ve çok büyük bir şey yaratırız. Empati yapabilmek iyi dinlemeye bağlıdır.
Dinlemek
Dinlemek bir şeyi anlamak amacıyla yapılır. Birisi bize bir şey anlatırken anlattığı şeyi duygularıyla aktarır. Yani karşımızdakini, hem öğrenmek hem de empati yapabilmek için dinleriz.
Öğrenmek için bilmediğimizi kabul ederiz. Bir şeyi bilmediğini kabul etmek insanda bir gerginlik yaratır. O halde önce bu gerginlikleri azaltmakla işe başlamamız gerekir. Bu da kusur ve kısıtlarımızın olduğunu anlamakla başlar. Yani insan kendini tanımalıdır.
Olumlu Değişim: Mutlu Toplum, Mutlu Hayat
Yukarıda saydığımız unsurlar bizi etkilerken toplumda da değişime sebep olur. Birlikte yaşamak bizi toplumsal yapar. Toplum içinde yaşadığımız için politik bir varlığızdır. Arzu etmesek de bazı haklarımızdan toplum yararına vazgeçeriz.
Biraz uzattım biliyorum ama son olarak şunları da söylemem lazım.
Toplumdaki her kesim, yapılan fedakarlıktan daha fazla pay almak için birbirine baskı yapar. Burada daha örgütlü olan, hikayesini daha iyi anlatanların söz hakkı daha çok olur. Etki alanı geniş olan, toplumun sesi olur.
Çevremizle olan ilişkilerimiz etki alanımızın gücünü belirler. Birey olmanın bilincine vardıkça kendimize ters gelen şeylere karşı kişisel bir duruş ortaya koyarız. Kişisel duruşumuzun niteliği, etki alanımızın gücüyle birleştiğinde, değişimin niteliğini belirler.
Özetlemem gerekirse;
Etki alanımız büyüdükçe çevremiz genişler. Herkes değişime fikirleriyle katkı sunmak ister. Yeni fikirlerden etkilenmemek imkansızdır. Bu durumda politik duruşumuz da etkilenir. İşte burada fikirlerin yanlış yöne sapmasını engelleyebilmek için popülerlikten uzak durup gerçek ve nesnel doğruyu tutarlı bir biçimde savunuyor olmamız gerekir. Buna “Entellektüel Dürüstlük” diyoruz.
Sonuç
Değişimi benimseme biçimimiz, mizacımıza bağlı olarak, geleceğimizi belirler. Değişimin iyi ya da kötü sonuçlandığını maddi olarak ölçmemek gerekir. Çok varlığımız yoktur ama hayatı mutlu bitiririz. Zengin olabiliriz fakat şüphe içinde yaşayıp ölebiliriz.
Kendimizde olan değişim sınırlıdır. Ama kendimizde yarattığımız değişim ne kadar büyükse bizden sonraki kuşaklara daha büyük şeyler bırakırız. Bir sonraki kuşak, aktarılan değişimin üzerine kendi katkısını sunarak daha iyisini kendinden sonrakilere iletir ve değişim döngü şeklinde devam eder.
Son Söz
“İçsel olarak değiştikçe yaşamlarımız dışsal olarak değişir.”
Caroline Myss